Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Eylül '20

 
Kategori
Çevre Bilinci
 

Çevresel Güvenlik

Çevre Sorunları Birey Güvenliğine ve

Devletlerarası İlişkilere Nasıl ve Ne Ölçüde Bir Güvenlik Tehditi Oluşturur?

 
1950’li yıllardan itibaren başlayan ve 20. Yüzyılın sonlarına doğru ivme yakalayan teknolojik gelişmeler ve sanayileşmenin etki ettiği ve dünya da yaşayan canlıların hayatlarında soruna neden olduğu gerçektir. Deniz seviyesinin yükselmesi, su kaynaklarının giderek azalması, küresel ısınmanın etkisiyle iklimlerin değiştiği gibi sorunlarla başta insanlar olmak üzere dünya yüzeyinde yaşamını sürdüren diğer canlılarda olumsuz yönde etkilenmektedir.Uluslararası arenada güvenlik konusu genel itibariyle askeri anlamda ön plana çıkmaktadır. Ancak soğuk savaş sürecinde güvenlik kavramının çerçevesi genişlemiştir. Öyle ki, barış, savaş, silah artırımı gibi güvenlik algılarına ek olarak çevre sorunlarına değinmek üzere çevresel güvenlik kavramı ortaya çıkmıştır. Şüphesiz bu durum, çevre sorunlarının ulaştığı boyutun farkına varılmış olmasıydı. Dolasıyla devletlerin bu dönemden sonra güvenlik algısı değişmiş ve Çevresel Güvenlik kavramına çevre sorunları eklenmiştir.

Çevresel güvenlik kavramı arasında yer alan önemli konular ise; yukarıda bahsedilen deniz seviyelerinin yükselmesi, yağışların artık düzensiz hale gelmesi ve su kaynaklarının giderek azalmasıdır. Bu tür meseleler insan hayatını doğrudan etkilediğinden sebep olacaktır ki bir çok disiplinin üzerinde durduğu gibi uluslararası ilişkilerinde ana gündem konuları haline gelmiştir.

Uluslararası İlişkilerin bölgesel ve küresel yönde artan etkisi günümüzde güvenlik kavramını sadece ulus-devlet özelinde değil küresel çerçevede de ele almaktadır. Bu doğrultuda uluslararası siyaset öncelikli olarak, her devletin bireysel güvenliğini temel alıp, bölgesel ve küresel ayırt etmeden uluslararası güvenlik argümanı ön plana çıkmıştır.

Soğuk Savaş sürecinde iki kutuplu dünya sistemi var olmuştur. Bu sistemin eksik olan yönü; askeri yönde silahlanmayı başlatmış ancak insanların hayatlarını olumsuz yönde etkileyen diğer sorunlar göz ardı edilmiştir. Bu sürecin bitmesiyle birlikte, askeri, ekonomik, politika gibi farklı konulara ek olarak açlık, su sorunu, eşitsizlik ve en önemlisi çevre kirliliği konusunun asıl tehdit olduğu anlaşılmıştır.

Güvenliğimizi tehdit eden yeni sorunlarla yüzleşmemiz güvenlik kavramında revizyona gitmemize neden olmuştur. Bu tehditlerin varlığından haberdar olmamızla birlikte, güvenlik kavramının içeriği de değişmiştir. Böylelikle bazı konular tehdit olmaktan çıkışmış yeni tehdit algısı yerleşmiştir. Yeni tehditlerin başında gelen, nüfus artışı, çevre kirliliği, su kaynaklarının azalması gibi konulardır. Özetle, soğuk savaşın bitmesiyle güvenlik konusunun kapsamı genişlemiştir.

Çevresel Güvenlik kavramı, ilk olarak 1977 yılında Lester R. Brown’in, “doğal kaynakların azalması ve çevrenin tahrip edilmesi ulusal ve uluslararası güvenliğin tekrardan t tanımlandırılması gerekecek kadar önemlidir” sözü ile gündem olmuştur. Sonrasında ise, güvenlik çalışmalarına çevre konusu her zaman ön planda dahil olmuştur.

Çevre güvenliğine ilişkin evrensel düzelemelerden en önemlisi olarak sayılan 1987’deki “Ortak Geleceğimiz Raporu”nda güvenlik konusunu çevreyle bağdaştırarak devletlerin tehdit karşısında neler yapması gerektiğine dair bilgiler verilmiştir. Yani Çevre sorunlarıyla mücadele etmede en önemli aktörün devlet olduğu bu raporda söylenmiştir. Bu sayede devletlerin çevre politikaları yapmaları teşvik edilmiştir. Daha sonra ise bu rapor her zaman gündemdeki yerini almış ve uluslararası arenada çevresel güvenliğin en tartışmalı konularından biri olmuştur.

Çevresel Sorunlara genel olarak bölgedeki veya ülkedeki savaşlar tek başına neden olmamaktadır. Savaşlar genellikle olduğu yerde çevresel sorunlar artmaktadır. Bu sorunlar, yoksulluk, göçmen krizleri, açlık gibi sorunlardır. Güvenliğin giderek azaldığı ülke veya bölgede sosyo-ekonomik ve politik zayıflamalar meydana gelmektedir. Örneğin, kıt kaynakların paylaşımı nedeniyle çıkan çatışmalar yeni olmasa bile, Sudan ve Raunda gibi ülkelerde kıt kaynaklar için çatışmalar yaşanmaktadır. Ancak düşünürlere göre gelecekte yenilenebilir kaynaklar arasında yer alan su, orman ve gıda gibi kaynakların azalmasıyla savaşların bu sebeplerden dolayı çıkacağı yönünde.

Çevrenin tahribi ülke veya bölgesel bazda yaşanan savaşlar sebebiyle kaynakların azalmasına yol açması çevre güvenliği kavramının önemini arttırmıştır. Dünya’nın tümünü etkileyebilecek ve çatışmaların temel sebebi olabilecek; göçmen meselesi, bilinçsiz nüfus artışı ve kaynakların tüketilmesiyle gelen yoksulluk ile beraber güvenliğin asıl tehditinin çevre sorunları olduğunu söylemek mümkündür. Özellikle kıt olan kaynakların giderek azalması ve kaynakların bulunduğu ülkelerin güvenliğinin giderek azalması söz konusudur.

Dünya güvenliği veya sadece bölgesel güvenliğin açısından yenilenemeyen kaynakların bilinçsiz kullanımından dolayı önemlidir. Örneğin su sonsuz bir kaynak değildir. Devletlerin su için bugüne kadar savaştığına şahit olmasak da gelecekte su kaynaklarının azalmasıyla savaşabileceklerini ön görmek imkansız değildir.

Eğer su kaynaklarının azaldığı ve insanlara yetmediği güne gelirsek, insanların farklı hastalıklara yakalandığı ve ölümlerle sonuçlanacağı bir gerçektir. Bu durum susuzluktan ölüm değil de savaştan ölüm olarak karşılanacaktır ancak savaşa girme sebebi su kaynakları olacaktır. Dolayısıyla neredeyse tüm uzmanlar 2050’i işaret göstererek 20. Yy’da petrol için savaşan ülkelerin 21. Yy’a gelindiğinde su kaynakları için savaşacaklarını söylemektedir.

Kaldı ki bugünlerde sıkça karşımıza çıkan “su savaşları” olgusu farklı bölgelerde meydana gelmiştir. Sözgelimi ülkelerin başında Afrika, Ortadoğu, Güney Asya’daki ülkelerdir. Savaşlara örnek verecek olursak, İsrail’in Golan Tepelerini işgal etmesi ve Ürdün ile girdiği savaşta Batı Şeria havzasını işgal etmesi gibi gerçekçi bir olgu ortadadır.

Örnek evrensel olmamakla birlikte yaşadığımız bölge adına ciddi bir Çevre güvenliği tehdidi oluşturmaktadır. BM 7. Genel Sekreteri Kofi Annan’ın “gelecekte tatlı suya bağlı olarak rekabetin artacağı” yönündeki ifadesi akıllardan çıkarılmamalıdır. Su savaşlarına dair bir önemli sözde bir Afrika Ülkesi olan dönemin Mısır devlet başkanı Enver Sedat’tan; “Mısır bir daha savaşa girecekse bunun sebebi su kaynaklarıdır”. Görüldüğü üzere sadece akademik yazarlar değil politikacılarda su savaşlarının geleceğini vurgulamakta. Son söz olarak, Çevresel Güvenlik konusu oldukça önemlidir. Çünkü azalan kaynaklar sebebiyle devletler rekabet içerisine girmekte ve zaten azalan kaynaklar sebebiyle artan yoksulluğa bir de savaş tehdidi eklenmektedir.

Sonuç olarak savaşlar tek başına Çevre sorunlarının odak noktası olmamaktadır. Güvenlik bağlamında çevre sorunlarına sebebiyet veren bir çok unsur bulunmaktadır. Yaşanan tüm bu gelişmeler ele alındığında Çevresel Güvenlik konusu büyük önem arz etmektedir. Mülteci ve göç meseleleri, kontrolsüz nüfus artışı ve ardından yaşanan krizler , doğal kaynakların tükenmeyen kaynaklar olarak görülüp bilinçsiz tüketimi , yoksulluk ve beraberinde gelen açlık olgusu göstermektedir ki esas tehdit çevre problemleridir. Bu yüzden çevresel güvenlik boyutu kilit rol oynamaktadır.

Kaynaklar:

Dr. Mehmet Akalın- İklim Değişikliği ve Sağlığımız

Naciye Erdoğan Sağlam, Ertuğ Düzgüneş, İsmet Balık- Küresel Isınma ve İklim Değişikliği

Ayten Cesur- Küresel Isınma ve İklim Değişiklikleri

Derya Sürmelioğlu Parlar, Oğuzhan Aslantürk- Çevresel Güvenlik Kapsamında Su

 
Kayıt tarihi
: 15.03.19
 
 

Ben Mehmet Salkım. 23 Nisan 1997 doğumluyum. KKTC YDÜ Siyaset Bilimi öğrencisiyim. KKTC Gazeteler..