- Kategori
- Çevre Bilinci
Çevreyi kirleten ‘ödemeli’!

Küresel ısınmayı yavaşlatmak, karbon salınımını azaltmak için BM Paris COP 21 antlaşması gerçekten önemli bir gelişmedir, üstelik belirlenen ortak hedefler için belli bir fon ayrılmıştır.
Bu süreçte “kirlenmenin” nedenleri ele alınmış daha çok da bu küresel sorunun çözüm yolları üzerine odaklanılmıştır.
Ancak konun (kirlenmenin) bir de “kaynakları” (kirlenmeye daha çok yol açanlar) vardır bu tespitler yapılmadan ve kirleten öder ilkesi yaşama aktarılmadan, yapılacak mücadele eksik kalacaktır.
Nükleer ya da kimyasal silah denemeleri, deneme amaçlı yapay depremler, bölgesel/yerel savaşlarda kullanılan her türlü silah, çevreyi ihmal eden ticari nakliyat ve kent yönetimleri…
Bu genel kümeleme için bir çarpıcı örnek verelim: Körfez savaşı (Irak’ın işgali) nedeniyle ülkenin tamamen çöken kanalizasyon sistemini onarmak için bile 11 milyar dolar gereklidir.
Yine aynı genelleme içinde dikkat çekici başka bir olgu, Hindistan ve Çin gibi ülkelerin endüstri ve ticarete koşut olarak gelişen kentlerinin ısınma amaçlı kullanılan enerji konusunda sergiledikleri özensizliktir.
Gerçi Paris COP 21 ile bu konudaki farkındalık ve duyarlılık artmış sosyal vicdandan sosyal denetime giden makas aralığı daraltılmış görünüyor; Konferansa medyanın ve sivil toplum örgütlerinin de ilgisi büyüktü.
Aslında kirlenme ile mücadele hakim sistem kapitalizm ile sosyal anlayışların da bir mücadelesidir. Temiz, yenilenebilir enerjiye ilk yatırım maliyetlerine katlanmak için dünyanın bir birini yüreklendirmesi beklenmektedir.
Yazının ana düşüncesine dönersek; kirleten ve kirlenmesin diyenin tadat edilmesi, bundan böyle “kirleten öder” ilkesinin de dillendirilmesine, hatta yaşama aktarılmasına yarar sağlayabilir.
Bu yazıda, ülkeler ve kentler ekseninde belirtilen derecelendirme ve ölçümlerin, -silahlanma ve yapay deneylerin dışında- doğrudan gündelik yaşamın sera gazları, ısınma ve üretim için enerji elde edilmesi nedeniyle meydana gelen kirlenmeye göre belirdiği unutulmamalıdır.
Bu amaçla bir Çevre Koruma Endeksi (EPI) yapılmakta ve yayınlanmaktadır. Bu endekste ülkeler ekosistemler, gıda, sağlık, insan yerleşimleri, alt yapı, su, atık yönetimi ve çevreye duyarlık bakımından değerlendirilmekte, kent ve beldeler ise, temiz hava, tarım alanları ve enerji kullanımı açısından “temizliklerine göre” ölçümlenmektedir.
EPI yani Çevre Koruma Endeksi’nin sonuçlarına ve seyrine Dünya Ekonomik Formu çevreleri de çok önem vermekte ve söz konusu analizi Yale Üniversitesi (Çevre Hukuku ve Politikaları Merkezi-YCELP) ile Columbia Üniversitesi Uluslar arası Dünya Bilim Ağı Merkezi (CIESIN) ortaklaşa çalışmalarla gerçekleştirmektedirler.
Gelelim 2014 yılı Çevre Koruma Performans Endeksi’ne (*)…
Buna göre 100 tam puan üzerinden doğayı en çok koruyan ülkelerden bazıları sırasıyla aşağıdadır:
İsviçre 86,67
Lüksemburg 83,29
Avusturalya 82,4
Singapur 81,78
Çek Cum. 81,47 (son yıllarda en büyük özeni gösteren ülkelerdendir)
Almanya 80,47
İspanya 79,79
Avusturya 78,32
İsveç 78,09
Norveç 78,04
(*): World Economic Forum. Environmental Performance Index.2014
Yine aynı çalışmalar bağlamında yeryüzünü en çok kirleten kentler ise aşağıdadır;
Buna göre “puan” yükseldikçe ilgili kent ve hinterlandının kirlenmeye olumsuz etkisi artmaktadır:
Delhi 153
Patna 149
Gwalior 144
Raipur 134
Karaçi 117
Peşaver 111
Rawalpindi 107
Khormabad 102
Ahmedabad 100
Lucknow 96
Bu tablodaki ilk dört kent Hindistan’dadır. 5,6 ve 7’inci sırada Pakistan kentleri yer almakta, İran kenti Khormabad’tan sonra son iki sırayı yeniden Hindistan kentleri işgal etmektedir.
Gerçekten Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre Dünya’nın en kirli 20 kentinden 13’ü Hindistan’da bulunuyor. Asya’nın 3’üncü ekonomisi bu haliyle hem yerkürenin hem de özellikle kendi çocuklarının sağlığını çok olumsuz etkilemektedir.
Diğer yanda, Çin’de ve büyük kentlerinde kabul edilebilir üst sınırın neredeyse on katına kadar hava kirliliği gözlenmekte ve bu olgu bütün bir kenti olduğu kadar çevresini de tahrip etmektedir.
Öte yandan kişi başına üretilen katı atık (çöp) konusu da yarı bir sorun. Sorun çünkü bir çok kentin düzenli, sağlıklı toplama, depolama, tahliye veya dönüşüm sistemi bulunmuyor. Gelişigüzel istiflenen çöplerin oluşturduğu “dağ”lar, çevreye zararlı kimyasalların salınmasına neden oluyor.
Halen Dünya’da kişi başına günde 0,64 kg katı atık üretiliyor. Bu oran hesaplanırken, temel tüketim maddelerinden bile yoksun kesimler de dahil dünyanın bütün nüfusu dikkate alındığı için bu ortalama spesifik ortalamaların altında beliriyor.
Örneğin, küçük ada ülkelerinde kişi başına üretilen günlük katı atık 5 kg’a kadar çıkarken, Norveç’te 2,80, İsviçre’de 2,61 kg, ABD’de 2,58 kg. Ve de ultra şişman içişleri bakanına sahip Kuveyt’te 5,72 kg.
Evet bütün veriler ortada ve daha sağlıklı bir dünya için daha sağlıklı, temiz bir çevre şart. Daha sağlıklı ekosistemler, gıda, sağlık, insan yerleşimleri, alt yapı, su, atık yönetimine ihtiyacımız vardır.
Bu konuda geride bıraktığımız yıllarda insanoğlunun sicili pek parlak değil. Doğanın yıkımı pahasına bir sanayileşme ve “çevreye saygı” kuralını tanımaz ilkesiz ticari faaliyetler ile insanı da doğayı da yakıp yıkan silahlanmanın etkileri; geriye, yaşlı, yorgun, yılgın bir dünya bıraktı…
İnsanlık bunun farkına giderek daha çok varıyor ve en son Paris’te olduğu gibi kendi vicdanı ile hesaplaşmaya girişmiş bulunuyor.
Ancak, alınan ve alınacak olan önlemlerin etkili ve kalıcı olabilmesi için üzerinde uzlaşılan hedefler ciddiyetle takip edilmeli, uluslararasında olduğu kadar yerel yönetimler, medya, gönüllü örgütler dahil tüm toplum kesimleriyle iş birliği geliştirilmelidir.
Ve bizim önerimiz; silah denemeleri ve kullanımı, yapay depremler, çevreyi gözardı eden ticari nakliyat ve kent yönetimlerinin yol açtığı "küresel kirlenme" bağlamında;
Yaptırım boyutu olacak şekilde “kirleten öder” ilkesi gündeme alınarak, tez elden yaşama geçirilmelidir.