Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Nisan '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

CHP’nin vaatleri...

CHP’nin vaatleri...
 

Kaynak: İnternet


Sanki herkese ev vereceğim demiş gibi iktidar partisi “Nereden bulacaksın?” diye üstüne yürüyor; ayol, tarım sektörüne destek verse, hayvan besicilerine, keza, olur-olmaz yerlere laleler dikilmese de yeter!

Suriyelilere, bilmem nerelilere harcanan paralar halk için harcansaydı, satılan yerlerden elde edilen paraların yüzde onu dahi halka yansısaydı, “Halk” dediğim de, AKP’li olan değil, ciddi anlamda HALK; “Kredi borçları faizlerinin yüzde seksenini sileceğiz” dediğinde havalara uçmazdı!

Kredi borçlarının yüzde sekseni değil, faizinin yüzde sekseni!...

Asgari ücret konusu ise zaten “ayıp” düzeydeydi; öyle televizyona çıkıp da “Nasıl geçinilmez yaa” demekle olmuyor bu işler; 1500 lira dahi geçinmeye yeterli değilken, sanki vatandaşın altına sıfır Mersedes çekme sözünü vermiş gibi hayret etmenin anlamı yok!

Yüzlerce korumanın ücreti devletin cebinden çıkıyor, devletin cebi ise biz vatandaşların vergileri...

Sağlık hizmetlerinden yararlanırken ödediğimiz ücretler...

Televizyon, telefon, internet; hepsi için birçok ülkeye kıyasla acayip para ödüyoruz; en pahalı iletişim sağlayan ülkelerin başındayız.

Bakmayın, son yıllarda her işine gelen yerde dünyanın bilmem ne ülkesinde şöyle oluyor, biz gerisinde kaldık diye ahkam kesiliyor; en pahalı interneti kullanan ülkelerin başındayız!

Telefon keza; vergisi, değişmediyse eğer, 18 TL. Annem, en az 30 TL telefon faturası ödüyor; oysa hep biz arıyoruz “Nasılsın anne diye”, aradığı üç-beş yer, seksen küsur yaşındaki kadının da cüzdanına göz diktiler!...

******

Yani, kaçak sarayın maliyetini böl ülke nüfüsuna, çıkart para içinde boğulanları, Doğu’da kaçak elektrik kullanıp da, onlardan tahsil edilemeyen bedellerin bizlere yansımasını da çıkart; ihalelerin sağlıklı işlemesini sağla, valla bak, üstüne bir de bağzı(!) işverenlerin vergilendirilmelerine göz at; CHP az bile demiş hale gelinir!

******

CHP’nin vaatleri karşısında şaşıranlaradır bu yazım; su içtiği altın varaklı bardağın tanesinin altında ücretle bir ay boyunca çalışanlara acımayan, oğlunun gemisine “gemicik” diyerek mağduru oynayanlaradır...

Şu bir gerçek; satılan hiçbir arsa, fabrika, koy falan geri gelmeyecek; harcanan paralar da yerine konmayacak; Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm değerli yerleri satılmış durumdayken ülkeyi refaha çıkaracak tek yol ülkenin kaynaklarını destekleyip, iş ve emek gücünü ülke ekonomisini canlandırmak üstüne kurgulamak gerektiğidir.

İthalatı keseceksin arkadaş!

İlaç gibi, makine gibi zaruri gereksinimler dışında ne diye elalemin adamı doyuracaksın? Kendi vatandaşın işsiz ve açken?

Saman ithal etmek ne demek? Canlı hayvan? Bakliyat?

İsrail’den tohum alıyoruz; niye?

Alınan tohumlar tek ürünlük; oysa domatesin, biberin; efendime söyleyeyim salatalığın, patlıcanın, karpuz ve kavunun çekirdekleri bir sonraki ekim için kullanılırdı... Ülkemizde bulunan tohumlara kıran girmesi ne zaman başladı?

******

Yani, kolaya kaçmadan, düşünmek gerek; kimin eli kimi kaşıyor falan gibi normal aklın alamadığı konulara girmeden, en basit anlamda düşünmek gerek!

Ülke evladı üniversiteye girmek için çalışsın, didinsin; kurs parasını ailesi denkleştirsin, bir üniversitenin bilmem ne öğretmenliğini kazansın.

“Öğretmenler kaç lira kazanıyor bu ülkede” diye düşünmeden, kazandığı yerde okumaya başlasın. Kazandığı yer ailesinden uzakta ama aile “Aç kalsam da okutayım çocuğumu” derdinde; öyle-böyle yapıp, okutmaya çalışıyor.

Okutuyor da...

KPSS sınavını kazansın diye, dersaneye git çocuğum, diyor, elinde kalan son bileziği satıyor...

O sınavı kazanması da yetmiyor, tayin bekleniyor... Bekle, bekle... Ohh, tayini çıktı derken... Bir hüküm daha yakasına yapışıyor: Staj yapan öğretmenlerin, on yıllık öğretmenlerin birer sınava daha tabi tutulacaklarına...

Yuh arkadaş, yuh!

Sınav şaibelerinin ayyuka çıktığı ortamda utanmayan, şaibelerin üzerine vakti zamanında gidemeyen yetkililerin değmiş-değmemiş ayırdına varacak vakti ve belki de cesareti olmayanların kendilerini kurtarma operasyonlarına kurban seçilenlerin resmi geçidine tanık olacağız...

******

Son bir konu ise RTÜK ile ilgili; “Kara Kutu”diye bir dizi varmış, izlemedim. Habere göre RTÜK fena ceza vermiş! Bira kullanılmış, ahh ne fena!

Ayol, hükümet her aklına esen durumda bir başka ülkeyi örnek gösteriyor; o örnek gösterilen ülkelerde bira ne kelime, içki sular gibi akıyor! Cinsellik ekmek gibi doğal; sen buna takılmıyorsun da, cumhurbaşkanın örnek gösterdiği “Başkanlık” sistemine örnek gösterdiği ülkelerin su gibi tükettikleri biraya mı takılıyorsun?

Valla bak, başkanlık sistemine çomak sokuyor pozisyonunda kalabilirsin!

Ayy, şunu da yazmadan geçemeyeceğim; yine aynı dizide astsubay-subay eşlerinin üzerinden aradaki farka değinilmesinden dolayı RTÜK astsubayların rencide olduğu kanısına varmış!

Allasen, son yıllarda bırak astsubayları, subayları; generaller, paşalar gerçek olmayan deliller ile içeri tıkıldılar; herkes ayağa kalktı ama tüm tv kanalları saatlerce yayın yaptı!

Sayfalar dolusu haber oldular; RTÜK’ün ses ve soluğu çıkmadı; askeri lojmanlarda yaşamış biri olarak şunu net bir biçimde söyleyebilirim: Evet, bir hiyerarşi vardır; astsubay eşleri ve subay eşleri farklı lojmanlarda kalır, birbirlerine mesafelilerdir, bir hiyerarşi gibi gözükse de altında ülkeyi koruma bazında daha fazla ya da eksik bilgiye sahip olma olarak açıklanabilir eşlerinin durumu; kadınlarına yansıtmazlar çoğu kez, o nedenledir kadınlar kendi aralarında başka bir hiyerarşi kurarlar...

Yani; demem o ki, nedeni her ne olursa olsun, astsubay ve subay eşleri arasında bir çatışma mutlaka vardır!

Bunun bir dizide kullanılması gerçeğe aykırı olmamakla birlikte, sahte delillerle suçlanan astsubay, subay, generallerin olduğu ülkede sahiden de traji-komik kaçmış!

 

https://twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..