- Kategori
- Anılar
Çıban başı. (1)
Yaşanmış hayatlardan kesintiler.
Hani, Zeki Müren'in bir şarkısı var. 'Yıllar sonra rastladım, çocukluk aşkıma.' onun gibi, insanoğlunun hiç ummadığı bir zamanda, olmaması gereken bir yerde rastlarsınız, sizi alır götürür mazinin en karanlık bir kör kuyunun dibine.
Dalar gidersin maziye, her sabah yolunu gözlersin, evinden çıkar işe gitmek için, sen bir iki üç dakika beklersin uzaklaşmasını, peşine takılırsın her sabah gibi, onunla iş yerine gidene kadar birlikte olursun, konuşursun oradan buradan kendinden, o konuşur sen dinlersin, sen konuşursun o dinler. Patronu akrabası dır, tanırsın, iş yerine gelmeden 5 10 adım geri durursun birlikte görünmemek için.
Ağabeyi arkadaşındır, o kız kardeşini alır, sen de bir kız arkadaşını, sinemaya, tiyatroya gidersin, karanlıkta el elesin, bir elinde kız arkadaşındadır. Aslında sevdiğin o dur. Ne onu ne de kız arkadaşını hayat sana vermez.
Yollarınız her ikisinden de ayrılır. Biri evlenir Almanya ya gelin gider. Bir akşam işten eve geldiğinde onun da mahalleden Kurtuluş semtine taşındığını öğrenirsin, günün birinde onun da ailesiyle birlikte Paris'e gittiğini öğrenirsin. Ah be hayat iki sevgiliyide alır senden, kör kuyulara bırakır.
Artık tek düşüncen işin olur, avutmaya çalışırsın işinle, gece gündüz kendini işe verir unutmaya çalışırsın, sanki unutmak kolaymış gibi. Hani askerden önce ölümü göze aldığın, sekiz sene çılgınca sevdiğin kızı, annesine, anneni gönderirsin, konuşurlar, hele oğlun askerden gelsin o zaman bakarız der annene.
Be hayat her sevdiğin kızı alırmısın elinden, annesi sözünde durmaz, sen askerden geldiğinin haftası düğünü olur. Bir başkasına vermiştir kızını. Zengin biriyle evlendirir. Sen dersin ki seni sevseydi başkasıyla evlenmezdi, sevse bile ailesinin sözünden çıkamazdı ki, gitti kara gelinliğiyle sevmediği birine. Hayat buysa, insan sevdiğine kavuşamıyorsa, sende başkasıyla kendini avutmaya çalışırsın.
Önce bir kız görürsün, karşı komşunun evine gelip giden, beğenirsin. Ailen araya girer, kızla sözün kesilir. Bu da fazla sürmez, kızın bir hastalığı olduğunu öğrenirsin, bunu kabul edemezsin ve sözü atarsın. Daha önce ailesinin söylemediğine kızarsın.
Günler geçer, aylar geçer. Bir gün görücü usulüyle sözlenirsin, nişan, düğün derken evlenirsin, çok seversin, unutamazsın. Bir kızın olur. Kaynana dırdırı evlendikten sonra başlar. Damadın ailesine, akrabalarına demediğini bırakmaz. Kavgalar, dedikoduların sonu gelmez, bir sabah işe gittiğinde, üç aylık kızını ve evde para edecek, altınları, eşyaları alıp ana evine gider. Damat tüm ileriyi görüp karısına annesinin kendisini ayırmaya çalıştığını söylese de, annemdir evlendirir de boşar da der.
Ne mantık değil mi? Evlenmiş bir kızı olmuş, annesinin sözünden çıkamamış, kendi kimliğini bulamamış evli kadın.
Damat mı? Damada da yapmadıklarını bırakmazlar. Annesini evden atmasını, ağabeyiyle ortaklıktan ayrılmasını, kendilerinin ev ve işyeri açacaklarını söylerler. Sözlülükde, nişanlılıkda ve evlendikten sonra damadını tanıyamamışlar. Damadının satılık olmadığını öğrenememişler. Veya satılık olduğunu zannettiler galiba.
Çıban başının annesi, babası ve ağabeyi ve hatta teyzeleri olduğunu seneler sonra bile anlayamamış zavallı bir kadın.
Hayat sana zehir olur. Yine seni kör kuyulara atar.
Devam edecek.
Paris, 26.08.2021 - 01.50