- Kategori
- Edebiyat
Cibranî-17 (Yaptık)
Bir meczub varmış. Diyar diyar gezer, insanları izler, zorla padişahların huzuruna çıkıp içinden geleni sayıp dökermiş. Meczup olduğundan baş almakta nam salmış şahlar dahi gıkını çıkarmaz hatta bazen dediklerine güler, bazılarına hak verirlermiş. İnsanlar da bu meczuptan rahatsız olmazmış, meczupdur deyip geçerlermiş. Meczup da kendini meczup olarak görmez; kendisine meczup olarak görenlere yaklaşmaz, gıkını çıkarmadan kaldığı köyde şehirde akşama dek meydanda oturur geleni gideni izler, bir şeyler yazar gidermiş. Bir gün bir köle meczubu köşeye çekip sahibinin onu beslemek istediğini ama kendisine hizmet istediğini söylemiş. Meczup alemi görmeye, beşeri keşfetmeye yola çıktığını, beş parasız değilim. Köle de efendisinin bunu bildiğini ve onun da bir filozof olduğunu, alemden ve beşerden edindiği hikmeti kendisiyle paylaşmasını isteğini ifade etmiş. Meczup durmuş, köleye uzun uzun bakmış;
“Efendinin alacağı hikmet bende değil sendedir. Feylesof geçinir de seni merkep bilir” der ve yoluna devam eder.
Meczup Lübnan’dayken bir derviş “Sen Yunus’a ne çok benzersin” demiş. Meczup da ben Yunus’a benzemem, benzemek de istemem. Aleme de birine benzemek için gelmedim, bu diyarları ondan gezmem. Hem ben kime benzersem benzeyeyim en çok O’na benzemem. Zira ben yaratılmışı sevmem, yaptıklarından ötürü” demiş.
Derviş bu meczuba kızmış, Yunus’u hor ve küçük gördüğünü düşünmüş. Hakaretlerini durduran meczup
“Gördün mü” demiş. İşte yaratılanı bunun için sevmem. Yunus gibi görmüyorum diye beşeri, nasıl görmezden geldin beşerliğimi de dervişlikten yargıçlığa geçtin de falakaya yatırdın dilinle. Derim ya işte yine “yaratılmışı sevmem yaptıklarından ötürü..”