- Kategori
- Gündelik Yaşam
Ciddileşiyoruz (Çok ciddiyiz)

ÇOK CİDDİYİZ…
Şu anda, yani yaşadığımız şu saatlerde konumumuz varlığımız durumumuz ne olursa olsun,
Çıkın sokağa, bakın insanların yüzüne gülmüyor insanlar,
Zaten dünya giderek çok ciddi olmaya başladı, hepimiz “çok ciddiyiz”
Şaka yapmak sululuk şaklabanlık olarak algılanmaya başlandı,
Nasrettin Hoca fıkraları artık tatsız tuzsuz gelmeye insanlara, Hacivat Karagöz oyunları unutuldu
Üç beş ayakta tutmaya çalışanların durumu daha vahim,
Çocuklar bile gülmüyor onlara, oysa dikkatle baksanız her biri kahkaha tufanıdır…
Bu durumda oturup siyaset yazıları yazmak ya da, sonu gelmedik ekonomik verileri sanki çok varmış gibi de paranın gelişi gidişi geleceğine ilişkin yazıları yazmak, ”Havanda su dövmeye” benzedi…
Yıllar önce yazmak için o kadar çok nedenim o kadar çok örneğim vardı ki hangisini yazsam diye seçme zorluğu yaşardım. Şimdi sürekli sıkıcı olmasın diye birbiriyle alakası olmayan aynısı olmayan yazılar yazıyorum, kimseyi memnun edemiyorum.
Allah razı olsun beğenenler de var, okumak olgunluğunu ve sabrını gösterenler de var ancak vardığım nokta aynı; İnsanlarımız okumayı sevmiyor, kendi düşüncesi dışında yazılanlara tahammül edemiyor…
Geçenlerde değerli dost Müjdat Gezen’ le yazılarım şiirlerim ve son yazdığım “Ekonomik İhtilal” isimli kitabım hakkında konuştuk. Bana dedi ki şiir yazmaktan da vazgeç fıkra anlatmaktan da, hele ciddi konularda özellikle de siyaset yazmaktan derhal vazgeç, niye dedim;
“Cem Yılmaz’ı hiç izlemedin mi adamcağız dünyanın en çok kullanılan, ülkemizde de peynir ekmek gibi sarf edilen ne kadar “küfür” varsa hepsini öğrenip programlarında filmlerinde kullanıyor, millet daha “küfrü” duyar duymaz basıyor alkışı ve kahkahayı, kime niye sövüldüğünün bile farkında değil…
Türk insanı “ciddi” olmaktan usanmış artık “ciddiyeti” sevmiyor,
Beyazıt Öztürk var yani “Beyaz” hem çok yakışıklı hem çok şen şakrak üstelik de çok akıllı, ama onun yaptığını yapmaktan korkuyor neden çünkü çok efendi, küfür ettiği gün kapı dışarı edileceğini biliyor ne yapsın ciddi olmaya hala yakışıklı olmaya devam ediyor…”
Haklı ben de zaman zaman bazılarının zoruna gitmesi gereken yazıları yazıyorum ama ne yüzü kızarıyor ne de en ufak bir utanması var. Bir çok meslek kuruluşlarının yanlışlarını, bir çok mesleğin sahipsizliğini işverenler sendikaların haksızlığını yasaların tarafsız olmayışını yazıyorum alınan bozulan utanan yok, eminim duyan bile yoktur…
Yazmaktan üyesi olmaktan onur duyduğum sitelerden bazıları ne hikmetse bu “ciddi” yazılardan rahatsız, ya da taraf olmanın verdiği kompleksle kıskançlık içerisinde girmişler. Dostlarıma kızmışlar, üzüldüm…
Bu akşam birçok siteden ayrılacağım, burada isimlerini yazmam çok doğru olmayacak, ama artık “düşünce özgürlüğünden” “demokrasiden” “hoşgörüden” bahsetmekten bıktım, ahkam kesiyorlar ama emin olun bunlar hiç kimsenin umurunda değil.
Tahammül edemeyen toplum huzurlu mutlu olabilir mi? Kendini sevmeyen başkalarını sevebilir mi? Olsa olsa kendini kandırıp mutlu huzurlu rolü yapar, yapılıyor da, tıpkı varlıklı zengin olmadığı halde zenginmiş varlıklıymış gibi yaşamaya kalkması gibi…
Konferanslarımda konuşuyorum, salondan ayrıldıktan en geç iki saat sonra bir anlı şanlı makam sahibi biri arıyor
”hocam hani şurada şöyle demiştiniz ya” diyerek kullandığım bir cümlenin nedenini kime niçin hangi amaçla söylediğimi soruyor, anlatıyorum ama bozuluyorum çünkü kendimi sanki duvara konuşmuşum gibi hissediyorum…
Yazdıklarım da aynen öyle, kalıcı olur diye konuşmaktan daha ziyade yazmayı tercih ediyorum ancak görünen o ki bu da bazılarının kıskançlığı ve kaprisi yüzünden yazılarım da buhar olup uçuyormuş…
Bir ülkede çok kişi tarafından bilinen bir “ağlama duvarı” var biliyorsunuz. İnsanlar oraya gider dertlerini taleplerini pişmanlıklarını, şükranlarını dile getirir ve ben görmedim ama bunları yaparken ağladıklarını söylerler. Bir gazeteci arkadaşımızın dikkatini çekmiş, adamın biri hemen her gün geliyor yukarıda saydıklarım için sesli bir şekilde hem teşekkür ediyor hem de hayalleri için talepte bulunuyormuş, gazeteci arkadaşımız dayanamamış bir gün yanına gidip sormuş; Ne kadar inançlısınız ne kadar güzel talepleriniz var, eminim dualarınız kabul ediliyordur, nasıl hissediyorsunuz kendinizi diye sorunca adam;
“Senelerdir geliyorum hem ülkem için hem dünya barışı insanlık sevgi saygı mutluluk huzur için dualar ediyorum,
“Vallahi bilmiyorum ama içimde ‘Duvara konuşuyormuşum’ gibi bir his var” demiş…
Aynen bunun gibi bende “Barış dostluk acıları mutluluğu paylaşmak, aşk ve sevgi” adına defalarca yazıyorum ama galiba “duvara konuşuyorum”
Çünkü dünyada ve güzelim ülkemizde hala savaş var hala insanların birbirine saygısı sevgisi yok hala kıskançlık hırsızlık haksızlık yalan dolan riya var!
İyi pazarlar, iyi tatiller, keyifli “AN” lar…
Erdoğan Özgenç