- Kategori
- Gezi Rehberleri
Çiğdem zamanı
Çiğdem Resmi
Karlar erimeye başlayıp, söğütler de çiğirdeklendiyse, yaza bir şey kalmamış demektir. Her ne kadar yaşlılar, “kasım yüzeli, yaz belli” deyip, Saatli Marif Takviminin sıraladığı Koca-Karı kışlarının hiç biri aksamasa da, ne sobaların feri kalmıştır, ne de kuzinenin fırınına atılan gumbirin tadı vardır artık.
Hele mezarlıkların oralarda çiğdemlerin çıktığı haberi de gelmiş, sağlamından sopaları kapıp, daha ilkini sökmeden, gözüne ilişen diğer çiğdemler için “O benim, o’da benim, o’da” diye hırslanmışsa çocuklar, kış bitmiş demektir.
Arıların vızıldamaya başladığı, koyunların kuzuladığı, ineklerin buzağıladığı günlerdir artık.
Uzayan günlerin oyunları da değişmiştir kendiliğinden. Budanan kavak - söğüt dallarından çelik çomaklar yapılmış, misket kuyuları açılmıştır.
Yaşlı teyzeler Tepe Harmanlarda ebemekmeği topluyor, genç kızlar kapı önlerinde toplanmış laflıyorlarsa, leyleklerin gelmesine de bir şey kalmamıştır şunun şurasında.
Arkalarında pullukları takılı traktörler tarla tarla çift sürmeye, remork remork gübre taşımaya başlayabilirler.
Dükkan önlerine tabureler çıkartılıp, kahveciye çaylar bağırarak sipariş edilebilir artık.
İlçe pazarına eşek baklası geldiyse ve pahasına bakmadan yarım kilo da olsun alacaksan, dereotunu da unutmayacaksın. Sevmesen de baharın muştucusu diye tadacaksın çatalın ucuyla.
Nasıl olsa bir iki haftaya kalmaz gelir taze fasulye, caneriği ve çilek diye düşüneceksin.
Sabah güneşine yüzünü dönüp hapşıracaksın doya doya. “Çok yaşa” diyen bulunmasa da yanında, “Hamdolsun” deyip şükredeceksin Tanrıya.
Umursamayacaksın bu havalarda cebindeki borç listesini. Krizmiş, teğet geçmiş, delmiş gitmiş, boş vereceksin.
Orhan Veli’yi mahvetti diye, seni de mahvetmesine izin vermeyeceksin bu havaların.
İlgilenmeyeceksin seçim araçlarının bağırıp çağırmalarıyla. Başkan kim olacak, muhtar kim seçilecek, ülkenin geleceği ne olacak önemsemeyeceksin.
Hele konu komşuda taze pişirilmiş yufka ekmeği de bulmuşsan, yelmük toplamaktan gelenlerin önlerine geçeceksin. Eteklerinden aldığın yelmükleri yıkamaya bile gerek duymadan sardın mı ince ekmeğin içine, kocaman kocaman ısıracaksın.
Pınar başına geldiğinde dayayacaksın ağzını kurnaya. Ne bakteri ne de arsenik korkusu olmadan kana kana içeceksin suyu.
Bileceksin ki, cemreler düştükten sonra yağan kar durmaz toprak üstünde. Sabah diz boyu yağmış olsa da, öğleden sonraya kalmaz bir şey. Kirazın dalları da kırılmaz.
Sonra da “Dağlarına bahar gelmiş memleketimin” diye şarkı söyleyeceksin. “Haberin var mı demir kapı, kör pencere” diye sormayacak, görüşmecinin taze soğan getirmesini beklemeyeceksin.
Ağzına doladın mı “Dağlar Dağlar” şarkısını, atacaksın kendini beton hapishanelerin dışına.
Çokta önemli değil gideceğin yerin doğduğun köy olması. “İpek bir halıya benzeyen, bu memleket bizim” diyeceksin.
Seni bekleyen çiğdemlere gideceksin.
15.Mart.2009 Ankara.