Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mayıs '17

 
Kategori
Öykü
 

Çılgın fare

Çılgın fare
 

Çılgın Fare


Fare Salamis büyük bir evin mahzeninde yaşıyordu. Çok akıllı ve çalışkan bir fareydi. Sanayide fare araçları tamir dükkânı vardı.  Her sabah erkenden kalkar, evde kimse uyanmadan mutfağı şöyle bir dolaşır, çocukların ortada bıraktıkları kırıntılarla kahvaltısını yaptıktan sonra işine koşardı.

Evdeki çocukların Tami adlı bir köpekleri vardı. Tami çok sevimli bir yavruydu. Salamis’i dolaşırken gördüğü zaman siyah gözleriyle onu takip ederdi. Salamis ilk zamanlar Tami’den korkmuştu. Bir süre sonra ondan zarar gelmeyeceğini anladı. Ondan sonra da evde rahatça dolaşmaya başladı.

Bir ay öncesine kadar her şey yolundaydı. Ancak birden evdeki yaşamı değişti. Eve tekir cinsi bir kedi yavrusu olan Panter geldi.

Panter çok güzeldi. Evin iki çocuğu da ellerinden düşürmüyorlardı. Kediyi devamlı sevip okşuyor, onunla oyunlar oynuyorlardı. Salamis geçen gün bir köşeden Tami’nin üzgün gözlerle çocukları izlediğini görmüştü.

Küçük Panter ile Tami çok iyi anlaşmaya başladılar. Birlikte oynuyorlardı. Salamis Tami’yi severdi. O yüzden ondan çekinmeden dolaşırdı evde. Fakat Panter Salamis’i görünce deli gibi üstüne atladı. Eyvah! Salamis’in güzel günleri artık sona ermişti. Sık sık Panter’le karşılaşır oldular. Panter daha küçüktü ama çok çevikti.

O sabah Salamis korka korka salona girdiğinde Tami ile Panter’i kucak kucağa uyurken gördü. İçinden biraz kıskandı tabii ama onlar uyurken karnını doyurup kaçmak en iyisiydi. O yüzden vakit kaybetmeden bulduğu birkaç lokmayı mideye indirip hızla evden çıktı.

İş yerine giderken düşünceliydi. Artık yaşam hakkı kalmamıştı bu evde. Ne yapmalıydı. Onun bir ailesi yoktu. Kendini bildi bileli o evde yaşıyordu. Kaç yaşında olduğunu bile bilmiyordu.

Karnı da tam olarak doymamıştı bu sabah. Çöp bidonunun oradan geçerken yiyecek bir şeyler aramak için bidonun etrafını dolandı. O sırada yerde bir kâğıt parçası gördü. Üzerinde yiyecek aramak için kâğıda yaklaştığında bir resim ilgisini çekti.

Bu resimde bir şey havada uçuyordu. Merakla başına gitti. Çok ilginç bir aletti bu. Kendinin böyle bir aracı olsa, yükseklerde uçsa, ne güzel olurdu. Kısa bir süre hayal kurdu. Göklerde uçuyordu bu kuş gibi aletle.

Birden geç kaldığı aklına geldi ve hemen yola koyuldu. Biraz uzaklaşmıştı ki resme yeniden bakmak istedi. Geri döndü sonra da resmi koltuğunun altına kıstırıp işine gitti.

Resmi ortaya koydu, inceledi. Bundan kendisi yapardı belki. Belki değil kesinlikle yapardı. Ancak ne gibi parçalar gerekiyordu, önce onları bulmalıydı.

Önce gövdesini neden yapabileceği üzerinde kafa yordu. Tıpkı armuda benziyordu. Armudun üzerine takacağı başka parçalar bulmalıydı. Yerde yürümesi için tekerlekler ve uçması için de pervane gerekiyordu. Bunlar kesinlikle oyuncak tamircisi baykuş Dikkafa’da vardı.

Hemen ona koştu. Dikkafa bütün gece uymadığı için sinirli görünüyordu.   

“Sabah sabah burada ne arıyorsun Salamis?” diye sordu.

“Bir araç yapacağım da sende ona gereken parçalar var mı diye sormaya geldim.”

“Ne aracı yapacaksın? Aylak aylak dolaşacağına oturup tamir edilecek işlerini yapsan olmaz mı?” diye eleştirdi Salamis’i.

“Ama bu çok güzel. Ne olursun bana yardım et. Gel, sen de bak ne yapacağıma. Bununla göklerde dolaşacağım. Güzel bir ülke görürsem oraya ineceğim,” diye yalvardı Salamis.

“Peki peki, sızlanıp durma, gel bakalım, sana ne gerekiyor?” diyerek elindeki resmi inceledi Dikkafa.

“Gövdeyi neyden yapacaksın?”

“Armuttan” diye cevap verdi Salamis.

“Buna bir pedal bir de pervane gerek. Sen git armudunu bul, ben de sana bunları hazırlarım. Ama karşılığında benim motosikletimi tamir edeceksin, tamam mı?”

“Tamam, onu tamir ederim, söz.”

Dikkafa dükkanın içine; kırık, parçalanmış oyuncakları karıştırmaya gitti. Salamis de hızla yakındaki armut ağacının dibine koştu. Armutların çoğu yere düşmüştü ama çoğu çürümüştü. İşe yaramazdı. Salamis hemen ağaca tırmandı ve kocaman bir armudun yanına geldi. Sapını kemirip armudu yere düşürdü. İte kaka işyerine götürdü. Sonra bir koşu gidip Dikkafa’nın hazırladığı parçaları aldı, geldi. Dört tane oyuncak tekeri taktı önce. Sonra da pedalla pervaneyi taktı. İkisini birbirine monte etti. Pedalı çevirdikçe pervane dönecekti.

Bütün gün uğraştı. Parçaları koydu, aldı. Bazısını vidaladı, bazısını da yapıştırdı. Gece olduğunda işi bitmişti. Sevinçten karnının açlığını bile unutmuştu. Artık uçuş denemesini sabah yapacaktı.

Yorgunluktan bitkin bir halde yerdeki bir keçe parçasının üstüne kıvrıldı. Uzaklardan Dikkafa’nın ötüşü duyuluyordu. Uçuşlu rüyalara daldı.

Sabaha kadar birkaç kez uyandı, dışarı baktı. Gün bir türlü ışımıyordu. Sonunda sabah oldu.

Başka gerekli malzemeleri de armudun üzerine ekleyip süsledi aracını. Paletler koydu. Rüzgâr balonu taktı. Kendine de koruyucu gözlük takıp aracını dükkândan çıkardı. Pedal çok güzel işe yarıyordu. Hızlı hızlı  çevirirse havalanır ve uçardı.

Zevkle üzerine atladı ve pedalları hızla çevirmeye başladı. İşte olmuştu. Tekerlekler yerden kalktı, araç göğe doğru yükselmeye başladı.

Her şey çok harikaydı. Yerde dereler akıyor, evlerin çatıları görünüyordu. Sokaklarda kediler ve köpekler vardı. Uçtu, uçtu nereye gideceğini bilmeden gidiyordu.

Birden kendi terkettiği evin üstünden geçtiğini anladı. Aşağı dikkatle bakınca kapının önünde Tami ile Panter’i gördü. İkisi de gökte uçan ve kuşa benzemeyen bu koca aracın ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Salamis onlara el salladı.

“Aaa bu Salamis” dedi Tami. “Oraya nasıl çıkabildi, gözlerime inanamıyorum.”

“Hiç de değil. O şaşkın fare öyle bir şeyi beceremez, başkasının işidir,” diye lafını kesti Panter.

“Ne kadar güzel ve eğlenceli, kim bilir?” diye iç geçirdi Tami.

Salamis yoluna devam etti. Çok güzel bir tepeye geldi. Yemyeşil ağaçlar, etrafta kuşlar vardı. Çok mutluydu Salamis. Ancak karnı da acıkmıştı. Yere inip biraz yiyecek aramayı düşündü. Ayakları da pedal çevirmekten yorulmuştu zaten. Pedalı yavaşlatınca yere yaklaştı ve güzel bir alana kondu.

Aracından indi, etrafına bakındı. Serin bir hava vardı ve her taraf çeşitli meyve ağaçlarıyla doluydu. Hemen ağaçların arasına koştu. Ağaç kökü buldu ama beğenmedi. Böyle bir ormanda neler olmazdı ki?

Kocaman bir ceviz ağacı çıktı karşısına. Dallarında salkım saçak olgunlaşmış cevizler vardı. Ağaca tırmandı hemen, bulduğu ilk cevizi kemirip içini çıkardı ve afiyetle yedi.

Karnı doymuştu artık. Aracının yanına gidip ne yapacağını ve daha nereleri dolaşacağını planlamalıydı.

Ancak aracını koyduğu yere yaklaştıkça şok oldu. Aracı görünmüyordu. Yerini şaşırdığını sanıp etrafına iyice bakınırken yerde  bi tarafa atılmış pervaneyi ve pedalı gördü. Ama armut yoktu ortalıkta. Bir de ne görsün, ilerde koca bir ayı oturmuş yalanmıyor mu? Her şeyi anlamıştı.

Salamis ortada kalakaldı. Salamis ayıya çok kızmış ama çok korktuğu için bir şey diyememişti.

Evden de epeyce uzaklaşmıştı. Artık bundan sonra orayı bulması mümkün değildi. En iyisi rastlayacağı ilk kasabaya girip yeniden bir eve yerleşmekti. Yeni bir yaşam kurması gerekiyordu. Belki ilerde yine daha sağlam bir araç yapardı kendine.

Pervaneyi ve pedalı orada bırakıp bir kasabaya rastlamak umuduyla yola koyuldu.    

 
Toplam blog
: 7
: 85
Kayıt tarihi
: 01.03.16
 
 

Emekli Fransızca öğretmeni, roman, öykü, çocuk öyküleri yazarı ..