Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Aralık '09

 
Kategori
Deneme
 

Çınaraltı

Çınaraltı
 

çınaraltı


Şu omzuma düşen kuru çınar yaprağı
Beni alıp götürdü Çınar Altı'na
O kahvehanede ne güzeldin sen
Korkusuzca erirdi gözlerimiz aynı potada

Pikap vardı inanılmaz ama Fausto Papetti çalardı
Evdeymiş gibi olurdum gözlerim ışıldardı
O kahvehanede ne güzeldik biz
Fütursuzca gezerdi yüreklerimiz aynı rotada

Çok güzel menemen yapılırdı çayı enfes olurdu
Dalga sesleri ninni gibi dinginleştirirdi
O kahvehanede her şey güzeldi
Benzeri eşi yoktur bence bu eski kıtada


‘Yesterday' i Zamfir'den ilk orada dinlemiştim, yüzyıl önce kurulmuş o kahvehane çok özel olacak benim için her zaman. Shirley Bassey, Steve Wonder, Elton John kimler yoktu plakların arasında, eğlenceli bir seçimden sonra kahvelerimizi söyler, dostları beklerdik. Hüzünleri bile iyi hatırlatan bir mekândı orası, sanırım büyülü fanustu ve-veya çok iyi hazırlanmış bir mutluluk seti idi. Dersten çıkar ya da eker orada soluklanırdık. Gazete dergi okuma alışkanlığı kazandıran bir ortamı vardı, sahibinin çizgi roman arşivi-Pekos Bill, Tommiks, Zagor, Zembla, Texas, Mandrake- özel izinle açılan kilitli bir dolapta durmasına rağmen, daha değerli kitaplar ortalıkta gezer ve kaybolurdu-kaybolmalarına göz yumulurdu desek daha doğru sanırım-.

Bir serçe dolaşırdı içeride kapı açıkken kaçmaması şaşırtırdı herkesi. Bir duvarında siyah beyaz aile resimleri vardı, rahmetli dedesi berbermiş onun dükkânının fotoğrafı tablo gibiydi hala aklımdadır. Dede Sophia Loren hayranı olduğundan dükkânın duvarları onun afişleriyle kaplıymış, hatta karısıyla defalarca kavga ettiğinden bir tanesinin yırtılmış ve tekrar onarılmış olduğunu anlatmıştı torunu Fikret Baba.

Karşı duvarda İtalya şehirlerinin kabartmaları asılıydı, bunları Fikret Baba'nın ilk aşkı- ki sonra bir daha âşık olamadığını içkili bir sohbette itiraf etmekten utanmıştı- akademide iken yapmış ve hediye etmiş olduğundan tozunu bile kendi alır kimselere elletmezdi. Bir keresinde karşı görüşten birkaç kişi olay çıkarıp masaları devirdiğinde, hayvani bir güç gelmişti ona sırf duvara zarar gelmesin diye, herkesi dışarı çıkarmayı başarmıştı- o günden sonra ondan biraz tırstığımızı itiraf ediyorum-. Milano'ya bir zaafı vardı bunu anlamıyor o yüzden hikâyeler uyduruyorduk, ilk aşkının orada yaşadığına inandırmıştı kendini-ondan hiç haber alınamadığı halde- hal böyle olunca her aklı uçtuğunda- ki bunu cigaralığa borçludur- sabaha yola çıkacağını kahveyi de geçici süre bana bırakacağını söyler coşkuyla dolardı- ta ki ayılana kadar-. Bir plak vardı sanırım çok özel-kilitli dolapta dururdu-, o sabahlarda onu önce bebek sever gibi ipek bezle siler, koklayıp iç geçirir ve dinlemeye başlardı, hiçbir müşteriyle ilgilenmezdi, devamlı gelenler diğerlerini uyarır sustururdu. Biz kendi çayımızı alırdık, Münir Nurettin'i aşırı sevmemi hep buna bağlamışımdır, ‘beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın' der ve hep beraber ağlardık. Allah'tan Kalamış bestesi ardından yetişir normale dönerdik.

Ah Fikret Baba ah, çoğumuza sevmek ne demek sen öğrettin elbette, acı çekmeye meylimiz biraz senin yüzünden...

21.02.09

 
Toplam blog
: 70
: 412
Kayıt tarihi
: 02.11.09
 
 

Gençliğime kadar İskenderun'daydım, sonra Yıldız Teknik'te İnşaat Mühendisliği okudum fakat o mesleğ..