- Kategori
- Basın Yayın / Medya
Çinikitap Dergisine mektup
Çinikitap’ın gördüğü ilgiye dair bir MAKTUP
ZAMAN SARMALINDAN KURTULMUŞ BİR MERHABA:)
Date: Fri, 19 Apr 2013 16:13:07 +0300
Şükrü Abicim, merhaba. Bu gecikmiş merhabam için kusura bakma. Öncelikle telefonda her şeyi toparlayıp, anlatamam diye yazılı bildirmek istedim. Çünkü, bazı şeyleri atlamak istemedim. Öncelikle gönderdiğin dergiler için bir kez daha teşekkür ederim. Çünkü, bu dergiler gerçekten güzeldi. Bursa’da Yaşam dergisi sadece edebiyat çevresine değil, herkese hitap edebildiği için, edebiyat ustaları için güzel bir fırsat yaratabilir diye düşünüyorum. Çünkü, mevcut ortamda; edebiyat var olma şansını gelecekte yakalayamayabilir gibi görünüyor. Onun için bazı vesilelerle yazabilmenin yararlı olacağı kanaatindeyim. Çini Kitap ise tek kelimeyle hakkı yenmiş bir dergiydi. Bu bir yana, bu derginin öncelikle bendeki Bursa imajını yıktığını söylemeliyim. Çünkü, bendeki Bursa imajı sürgün ve hapishane yeriydi. Nazım’ın Aziz Nesin’in mahpus kaldığı, birçok insanın sürgün gittiği, insanlarının sabit fikirli olduğu bir Bursa’ydı. Benim için Bursalılar Osmanlı’dan bu yana devletin sadık çocuklarıydılar. Ancak, bu dergiyle “her ön yargı gibi” bu ön yargım da yıkıldı. Bursa’da mücadele eden bu kadar insanın varlığı, bu kadar edebiyat severinin varlığı beni çok umutlandırdı. Bununla birlikte dergi gerçekten çok güzel yazılardan oluşmaktaydı. Birçoğunu çok beğendiğimi söyleyebilirim. Dergi hakkı yenilemeyecek kadar, önemli yazılar içermekteydi.
Derginin son 2 sayfasındaki Edebiyat Sokağı Projesi içi boşaltılmış okullarımız için çok yararlı bir girişim bana göre. Bunu yapan edebiyatçılar ve okul yetkilileri bende hayranlık uyandırdılar. Bilmediğim bir insan Hasan ÖZTÜRK’ü tanıdım bu dergiyle. Adnan GÜL adında bir şairi, Asım GÖNEN’in Fırtınada Kaçkar Çıplaktı kitabını öğrendim. Deniz DOĞAN’ın Üç Noktalı Zamanlar’ını, M. Sadık ASLANKARA’nın LE’sini (bu kitap çok çarpıcı geldi bana), Şaban AKBABA’nın bana öğrettiği Bursa’yı, Füruzan gibi önemli bir yazarla röportaj yapabilen derginin daha çok şey yapabileceğini öğrendim. Özgen SEÇKİN’in Tenhalarda Issızlaştırılan Şiir yazısını görüp, bir edebiyat sever olarak bir kez daha doğru şeyler okuduğumu hissedip, böbürlendim. Senin yazınla ilgili yorum yapmıyorumJ Senin bu tür dergilere yazı yollamanın yararlı olacağı kanaatindeyim. Çünkü benim gibi edebiyat severlerin mahrumiyetini gidermen için bunun zorunlu olduğu kanaatindeyim. İnsan, insanın eserlerinden besleniyor. Seni insanların tanıması iyi yazar yapmayabilir ama; belki; bu yazılardan beslenen insanlar iyi insan olur. O nedenle buralara yazman önemli. Bir de sen buralara sürekli yazdığın zaman; seni tanıyanlara sürekli bir şekilde hitap edebilirsin bence. Yine senin öykülerin ve sinema projelerin için arkadaşımız RO ÇİL ile görüştüm. Senden bahsettim. Onun bu aralar reklam filmi çekimleri var. Bir de bir film projesi var. Seninle tanışmasının güzel şeyler getirebileceğini söyledim. O da seninle görüşmek istiyor. Haftaya müsait olacak. Senle görüşeceğimiz zaman; hep birlikte bir sohbet olsa iyi olur mu?
Ro’nun mail adresi: hayyamcibran@hotmail.com bunu da sana vermiş olayım. Seninkini de ona vereceğim. Bende her şey yolunda. Yalnız, bu aralar gereksiz bir yoğunluk var. Bunu aşmaya çalışıyorum. Zaman zaman hiçbir şeye yetişemediğimi düşünüp, kendimle didişiyorum. Çünkü, bir şeyler okuyup, yazmadan boşa geçirdiğim zamanlar sürmenaj olmuşum gibi geliyor bana. Bu aralar okuyup, yazacak zaman bulmaya çalışıyorum. Ama, 1 Mayıs’la birlikte rahatlayacağımı düşünüyorum. 1 Mayıs umarım benim için çifte bayram olur. Son olarak Çini Kitap Dergi’sine yazmam için verdiğin cesarete yürekten teşekkür ederim. Yazmak benim için bir konuşma biçimi. Yazıyorum. Yazmıyorum dersem; yalan olur. Bir de ben ‘bazen’ yazarken konuşuyorum. Bana göre insan iletişimİ grup grup örneğin: bazıları sadece yüz yüze konuşabilenler, bazıları sadece telefonda konuşabilenler, bazıları da benim gibi yazarken konuşanlar galiba. Bu ben de 15 yıldır var. Bir de yazınca zamanın daha geç aktığını düşünüyorum. Gittiğim yerlerde yazılar yazdığım zaman, gezdiğim yer benim için ölümsüz oluyor mesela. Bir de o yazıları çantamın içine, ajandamın arasına, ceketimin cebine atıp, unutup bir yerde bulup okuduğumda bu sefer kendimle konuşup, mutlu oluyorum. (Belki dağınıklığıma bulduğum bir mazerettir bu.) O nedenle de yazdıklarımın edebi bir değeri yok. Bence o dergiye yakışmayacaklardır. Ama, yazıları sadece sana göndereceğim. Herkes kendi zamanını yaşıyor Şükrü Abicim, hayat herkes için farklı yöne akan bir su gibi. Ama bu aralar ben kendi zamanımı yaşayamıyorum, zamanım başka yerlere akıyor. Onun için yoğunluktan fırsat bulup ne sana yazabildim; ne de kendim için yazılar yazabildim. Kusura bakma. “Anne Sen Hiç Genç Kız Oldun mu” ile ilgili de özel bir yazı yazmak istiyorum. Geç kaldım; anlayışına sığınıyorum. Gelen bahara, gözünün gördüğü güneşe ve denize, yengeme ve oradaki canlı herkese selam olsun. Kendine iyi bak, sevgiler, Soner