- Kategori
- Güncel
Cinsel şiddet ve düşündürdükleri...

Çocuk gelin!!!
Bireyselliğin insan erdemini yok ettiği çağda herkes çıkarına köle birbirinin sırtına basarak kurtulduğunu sandıkça bataklığa gömülüyor. Utanç fotoğrafları, şiddet haberleri manşete çıktıkça ne oluyoruz sorusu kaçınılmaz olarak gündeme düşüyor. Vahşetin susarak, yok edileceğini sanan aymazlık; şiddetin en aşağılık ortak iklimini yaratırken ağa buyruğu ile doğmaların oluşturduğu töresi ile örtülen ahlaksızlık hukuka da tecavüz içeriyor.
Yasaların töreye kurban edildiği bu çağda hala makamlarında oturanlar, susanlar, örtenler, görmezden gelenler aşiret hukukuna kurban ettikleri cumhuriyetin koltuklarına çakılı kalabiliyorlar.
Aymazlık hödüklükle yarışırken günü kurtarmanın, durumu idare etmenin yarattığı bataklıkta şiddet, tecavüz rutin olarak devam ediyor.
Buzdağının görünen yüzü tokat gibi toplumun yüreğini acıtırken çubuk kraker, üç lira, beş liraya satın alınan çocuk bedenlerine cinsel obje olarak bakabilen “hatırı sayılır” kent eşrafı utanmadan hala aynalara bakabiliyorsa yazıklar olsun susarak, örterek suça ortak olanlara.
Düşünenin, üretenin, sorgulayanın, hak arayanın karşısına dikilen egemen, değerlerini yitirmiş insan topluluğunu yaratmanın alçaklığını apolet gibi taşıyıp yaşasın yaşamasına da uygulayıcıları, düzenin kuklaları bari acıyormuşçasına timsah gözyaşları dökerek suçunu örtemeyeceğinin farkında olduğumuzun ayrımına varsın.
Her normu Amerika örneği ile topluma kabul ettirmeye çabalayan siyaset damarının figürleri artık ne kadar övünseler azdır. Kıyas götürmez bir biçimde Amerika olduk. Şiddet, cinsellik her gün beyinlere kazınıp kadın bedeni sömürülürken, şehrin sokakları biraz daha teksaslaşıp eline silahı alan nefretini kusuyor ölüm olup.
Çarpık kişiliklerin sözde sevgi anlayışlarının sonucunda kendine yar olmadı diye sevdiğini yirmi yerinden bıçaklayan katilleri yetiştiren bu iklim, genlerine sinen şiddet kültüründen nasıl arınır diye kafa yorması gereken iktidarın medyayı suçlaması, yaşananların çağlar boyu sürdüğü gibi süreceğinin de teyidi/işareti.
Türkülerinde ondördünde çocukları cinsel obje olarak gören kültürün, olumsuz sonuçları gündeme düşünce; insanlıktan, erdemden söz etmenin ikiyüzlülükten başka bir açıklaması da olamaz hiç kuşku yok.
Kişiliği, kimliği tam oluşmadan, genç kız bile olamamış küçücük kız çocuklarını yetmişlik paralı insan müsveddelerinin koynuna koyan ahlaksızlık, kutsal olanı bile yaptıklarını meşrulaştırmak için kullanmaktan kaçınmıyor.
Topluma ahlak dersi verenlerin tacizlerini ne çabuk unutmuşuz! Gazete köşelerinde “azgın teke sendromu” diye yaşanan ahlaksızlığı içten içe onaylayan ılıcak kalemlerin şimdi seslerini yükseltmeleri suçtaki paylarını azaltmaz kuşkusuz.
Töre, gelenek, kültür diye topluma giydirilen deli gömleğini savunup düğümleri örenler hiç günahları yokmuşçasına konuşunca isyan etmemek elde değil. Karanlığın değirmenine su taşıyanlar, Anadolu aydınlanmasının, cumhuriyet devrimlerinin karşısına dikilen ilkelliğin ar damarı çatlamış, aklın ve bilimin karşısına set çekip, çarpık düzenin sürmesi için ucuz siyaset manevraları ile halk dalkavukluğu yaparak her dönem iktidardalar.
Uygulanan küresel politikaların ucuz emek pazarı memleketimizde, yoksulluğun tüm değerleri tükettiği, sömürdüğü gün gibi ortada. Borsaya endeksli ekonomi politikalarının in olduğu memleketimizde, -sosyal devlet sadece seçim zamanları sadaka dağıtmaktan ibaret olunca- ahlak çöküntüsü kaçınılmaz oluyor. Yoksulluğun, işsizliğin rekor kırması ötelenip, bankaların kârları büyüme olarak allanıp pullanıp yutturuluyor. İstanbul’un orta yerinde apartmanların altında harıl/gürül konfeksiyon atölyelerinde asgari ücretin yarısına çalışan kadınları, genç kızları hallerine şükür ettiren düzen sürüp gidiyor.
Eğitimin kendine güvenen özgür bireyler yetiştirme ereği sadece yasalar ve yönetmeliklerin sarı sayfalarına hapsedildiği için; özgüveni tam, sorgulayan, eleştiren nesiller yerine biat eden haksızlıklara veya yanlışlara seyirci bireyler yetişiyor.
Sonuç olarak terazisinde borsayı ölçüt alan anlayışlar bu ülkede kök salmış sorunları çözmektense üzerini örtmeyi, ötelemeyi çözüm olarak belleklere kazıyor, insanı insan yapan değerler irtifa kaybediyor.
Necati TÜFEKCİ 30 Nisan 2010 ANKARA