Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Çirkin kızlar...

Çilekler kızarmış, çağla bademler ortaya çıkmaya başlamışken; tam da mevsim kıştan bahara dönmüş, mevsim aşk kokarken…

Delikanlılar kısa kollu tişörtleri giymeye başlamış, genç kızlar annelerinin zorla içlerine giydirdikleri askılı bluzları, ki eski adı fanilaydı, atmışken…

Yaşam tam da kendini yenilerken içi burkulan insanlar var.

Bir zamanların gençleriydi bu insanlar; gençliğin ne menem şey olduğunu gayet iyi hatırlayanlar; ideallerin nasıl bir meşale olduğunu bilen; türkü söyleyen…

Diskoda dans eden…

Folklör oynayan, denizde yüzen… Tiyatroda rol alan, şiir okuyan…

Kızlı-erkekli arkadaş grupları içinde şakalaşan; bir bardak çayı paylaşan… Bir-kaç damla gözyaşını kız-erkek ayırd etmeden önüne ilk gelen ile paylaşan…

******

Bu insanların içi burkuluyor; elden giden güzel şeylere kayıtsız kalamıyor, lanet olsun, sesleri, solukları da gitgide kesiliyor!

O yasa çıkıyor, bilmem ne diyor, öbürü çıkıyor, ne dediği anlamsız; tek bir işe yarıyor: Ucu açık bütün kanunların; istenirse yok edilirsin, istenirse baş tacı!...

******

Bahar dalları en güzel mevsimindeyken, bahçelerde yeşiller… Güneş tam da yüzüne vurmaya başlamışken ve güzelim kumral saçların hafif esen rüzgarla dansediyorken… Tam da aşk havasını soluyorken…

“Dur!” diyor bir güç, dur!...

Mit yasası onaylanmış, bilmem nerede seçimler yeniden yapılacakmış. Ne kadar AKP’nin kaybettiği yerler varsa orada seçimler tekrarlanıyor, ne kadar CHP’nin kaybettiği yerler için başvuruda bulundularsa reddediliyor.

Görmezden, duymazdan gelmek bizim gençliğimize ters, arkadaş!

******

Davul sesleri ile yüreğimiz gümbürdedi folklör oynarken, Atatürk şiirleri ezberledik ilkokulun ilk yıllarında, ilk önümüze mikrofon konulmasıydı; başımızı olabildiğince dik tuttuk, omuzlarımız dik, göğsümüz ileri…

Bizler ailelerimizin önemsediği kadar gurur duyduk; bu duyguyu yaşayan bilir… Öyle her öğrencinin el işi dersinde hazırladığı kartlara “Ayy ne güzelllll tatlımmmm” denmesi gibi bir şey değildi; o şiirleri ezberlerken maaile emek vermiştik…

******

Bahar geldi; yaza az kaldı, güzel güneşli günler işini ısıtacak kadın, silkelen!

Bizler, güzel günler için çalışıp-çırpınmıştık; kimse bizi zorlamamıştı, çok iyi hatırlıyorum. Üzerimize yük yüklememişlerdi ama hep bir şeyi başarma isteğimiz vardı.

Neyi başarma isteği derseniz, o vakitler bir genç kız olarak, güzel bir kız olmaktan öte zeki ve becerikli olmaktı niyetim; hatta tüm hayalim dünyaya iyi birşeyler kazandırmaktı!

Barış diyelim, yıllar içinde kanser aşısı… Eğitime destek… Hatta, ruhu cahil olan herkese ulaşıp da sevgi aşılamak falan…

******

Böyle işler çirkin kızların kendilerini ifade etme şeklidir diye de bir algı vardı; itiraf ediyorum: Boyumun kısalığının dışında hep çok güzel bir kızdım ama "Güzel”, “Çekici” gibi laflar bir nevi hakaret gibi geliyordu; “Zekisin”, “Başarılısın” diyenlerin dediklerini önemsiyordum.

Bu da kıssadan bir hisse olsun diye, anlayan anlamıştır, umarım!

******

Dışarıda güzel bir bahar yağmuru var; hani derdi-tasası olmasa insanın, acayip güzel bir şiir yazabilir, mesela…

Ya da yüzünü camdan dışarı uzatıp yağmur tanelerinin gözüne, dudağına, alnına ve yanağına vurmasını teşekkürle karşılayabilir…

“Dur!” diyen görünmeyen bir ses, bir güç var; keyfimize, mutluluğumuza göz dikmiş; adını da biliyoruz aslında, sanını da; şikayet etmeye kalkışamıyoruz, zira “Görünmüyor”!

******

Çok isteyerek okuduk, ilkokulda okuduğumuz şiirleri de, piyeslerdeki sesimizle de… Çok isteyerek okuduk; kendi ödevimizi hep kendimiz yaptık, haritaları kendimiz çizdik, boyadık; resim derslerinden de keyif aldık; müzik dersinden de şahsen çok keyif almıştım ama öğretmenlerim hiç keyif almadı; haksız da değillermiş, bir ses var, allah muhafaza, yedi sokak duyuyor! Hayatım sesim yüzünden utanmakla geçti; “Şişşttt, yavaş ol, biraz sessiz konuş”; ayol, kulaklarını tıkayanları bile gördüm, daha ne diyeyim?

******

Üniversiteye gitmeyi istedik, laf olsun diye değil haa, içimizden gelen oydu. Hepimiz değil ama çoğumuz yarım pabuç tabir edilen şekilde okuduk. Bizim fakülte kolejli kızların en başarılı olduğu İngilizce Bölümü’ydü; vallaha acayip güzel kolejli kızlar vardı, altlarında arabaları olanlardan tutun, saçları sırma rengi röfreli olanlarına kadar…

Yıllarca kolejde yabancı dil eğitimi almışlar, olmadı yurt dışına falan gönderilmişler, bizler de yarım pabuç cebelleştik, anlayacağınız…

Oradaki adaletsizliğin farkında olmamıza rağmen kendimize dair acayip bir inancımız vardı; bu nedenle kimseye küzmedik, kimseye darılmadık… Biraz aşağılık kompleksine girmiş olabiliriz, eyvallah, onu da gençliğimize verin!

******

Çok uzattım, farkındayım; demem o ki: Baharlar açar, yazlar ışık saçar; sonbahar şiir yazdırır ve kış yanıbaşında sıcak bir nefese davetiye çıkartır…

Bunları yaşamayıp da hayatı zindan edip, yaşanmasına engel olanlar da var; bilerek, bilmeyerek… Yaşayıp da engel olabilecek insanlar olduğuna inanmak ise hiç istemiyorum.

Hiç yaşamamış olan bilmez, yaşayıp da başkaları yaşamasın isteyen ise bencildir; sonuçta her iki türlüsü de zararlıdır!

Baharın kokusunu tan da içime çekerken bir öksürük-aksırık tutması bundandır!

Yalan baharlar insanın genzini yakıyorlar!... Şeyy, doğanın suçu yok, doğanın doğurduğuna bile inancımız yok ya; yaşam enerjimiz de siyaset denilen yalan ve dolanlarla bizlerden alınmış ya; yarım pabuçla üniversiteye gittiğim yıllar olmasa, pes etmem işten değil!

******

Çok zorlanıyorum bazen, bezginlik denilen illete tam kendimi teslim edecekken, bir çırpınıyorum…

Çok korkuyorum; çırpınırken boğulmaktan…

Ya bir gün çıkamazsam bu anafordan?

Yalnız var ya, farkında mısınız, ne kendimi düşünüyorum ne de 22 yaşındaki oğlumu; ne de 78 yaşındaki annemi; kızkardeşimi…Oysa onları öyle çok seviyorum ki…

Korkusuz güzel günler yaşansın istiyor insan, en çok da sevdikleri için.

Endişelenmemiz boşuna değil; yarım pabuçla okuduk biz, yüreğimiz pabucumuzdan genişti; ideallerimiz vardı ve aşklarımız da, yanlış bile olsa, yürektendi!

******

Ne diyorduk; baharlar, yeşiller, dallar; kiraz dudaklar ve kumral saçlar…

Ahh, bir de gölge olmasa siyaset; hani İsveç’teki gibi, misal, oraların coğrafi konumuna inat ve siyasi konumuna sahip; daha ne ister insan?

           

http//twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 

 

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..