Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Nisan '08

 
Kategori
Dünya
 

Çirkin yürüyüşlü aslan

Çirkin yürüyüşlü aslan
 

Çin Zulmu Altındaki, Doğu Türkistan'da Yaşanan bir Hikaye...


O gün hava; bir acâyip'ti,

Şarıl şarıl yağan yağmurun hemen ardından, pırıl pırıl parlayan güneş çıkmıştı. Az önce ortalığı sele çeviren yağmurun altında, kaçacak delik arayan mahlûkat, şimdi de pırıl pırıl parlayan o güzel güneşin billûr gibi ışıltısıyla âdetâ bayram yapıyordu. Arkasından hava tekrar kararıyordu. Fakat bu sefer de bulutlu, çiseli bir vaziyet...

Öğleye kadar böyle devam etmişti hep.

Neyse ki öğleden sonra, ikindiye doğru epey sakinleşmişti hava...

Yine; güneş'in o gülen yüzü, köprünün hemen üst tarafındaki çay bahçesinde bulunan güzel çiçekleri, rengârenk ağaçları okşuyordu âdetâ.

Bulundukları yerin güzelliklerinin farkında olmadıkları, konuştukları şeylerden de belli olan bir kaç genç, öğleden önceki havanın o sıkıntılı vaziyetinden de, hiç haberleri yok gibiydi.

Çay bahçesindeki gençlerin ukalaca konuşmalarına aldırış etmeden, aksayan adımlarıyla oradan geçmekte olan birisini işâret ederek, arkadaşlarını uyaran gençlerden biri:

<-bakın arkadaşlar!..bakın="" bakın...sözünü="" ettiğim="" kişi,="" işte="" bu="" herif!..baksanıza!..ne="" kadar="" da="" çirkin="" bir="" mahlûk="" değil="" mi?..="">> der demez hep birlikte bastılar kahkahayı...

Onunla bayağı uğraşacaklardı besbelli...

Kargacık burgacık adımlarla kendilerine yaklaşan, hilkat garîbesi yürüyüşlü bu genç adama artık haddini bildirmenin zamanı geldiğini düşünerek, öne atılıp:

<-arkadaşlar!.. benim,="" size="" söylediğim="" mahlûk="" işte="" bu.="">> diye âdetâ kışkırtırcasına, az önceki söylediklerini tekrar eden gencin ardından, diğerleri de konuşmaya başladılar:

<-biz uygurları="" küçük="" düşüren="" bu="" adam!..="" nereden="" geldi="" bu="" çirkin,="" pis="" mahluk!..="">>dedi ağzını buruşturarak bir başkası.

Diğeri de alaylı alaylı:

<-urumçi'den gelmiş="" diyorlar="" ya...="">>dedi, inanmamış bir tavırla.

Öteki ondan alt kalmamak için:

<-sâdece çirkin="" yürüse="" gene="" iyi...="">> diyerek, kışkırtıcılığa başladı.

Bir başka genç onlardan alt kalmamak için:

<-bana göre="" bu="" herif="" çin="" casusu="" çin...="">> dedi, bağırarak. Ardından da, haklılığını ispatlamak istercesine devam etti:

<-baksanıza boynundaki="" fotoğraf="" makinasına="" !..buralarda="" her="" yerin="" fotoğrafını="" çekiyor.="" niye="" çekiyor="" dersiniz?="" hâ...niye?..="">> dedi, ağzını yayvanlatarak.

Bir diğeri de ona destek çıktı:

<-evet evet...ben="" de="" gördüm="" !..şu="" arka="" caddedeki="" tarihi="" cami'nin="" fotoğrafını="" çekiyordu.="" neden="" çekiyor="" ki?="" hâ...neden?..="">> diye bağırarak, inletti ortalığı âdetâ...

Arkadaşı da ileri atıldı hemen:

<-neden olacak?..belli="" olmuyor="" mu?..bu="" herif="" düpedüz="" çin="" câsusu...bütün="" uygurların="" yüz="" karası...="">> dedi. Ve ağızından kocaman bir tükürük fırlattı, ürkek ve korkak bir şekilde ayakta durmaya çalışan, "Çirkin yürüyüşlü, zavallı Genç Adam." ın suratına. Genç adam, can havliyle yana kaçmak için bir hamle yapmak istedi. Ama yuvarlanıverdi olduğu yerde...

Hava bayağı gerginleşmişti. Hepsi zavallı genç adamı yiyecek gibiydi sanki.

<-kalk ulan="" pis="" casus...="">> diyerek, tuttu kaldırdı birisi. Hesaplaşma gene ayakta devam etti:

<-olay ortada="" arkadaşlar...="">> dedi öteki. Bir diğeri de:

<-bunun gibi="" hâinler="" yüzünden,="" gül="" gibi="" vatan'ımız="" elden="" gitti="" arkadaşlar.="" bu="" hâinin="" cezâsı="" verilmeyecek="" mi?...="">> dedi.

<-önce ben="" haddini="" bildireyim="" bu="" hâin="" casusa...="">> dedi, baştan beri sessiz duran, keçi sakallı genç.

<-ne demek,="" "önce="" haddini="" ben="" bildireyim?.."="" anca="" beraber="" kanca="" beraber...="">> dedi, arkadaşının yardımına koştu bir başkası...Şaşırıp kalmıştı, adımlarını bile zor atan "Çirkin yürüyüşlü, zavallı Genç Adam." Zâten bir sıkımlık canı vardı.

Kendisini; on dakika içinde acımasızca hiç sorgu sual olmadan yargılayan bu gözü dönmüş grup; görüyordu ki, şimdi de infaz kararı almıştı. Bir anda Allah'ı düşündü. Duâ etti: > dedi. Kurtulamıyacağını bile bile, bir hamleyle kaçmaya çalıştı. Gençlerden birinin tokatıyla olduğu yere yığılıverdi...

Hıncını alamayan hırslı grup; "Çirkin Yürüyüşlü Zavallı Genç Adamı" depo gibi bir yere götürdüler. Orada da "zavallı adamın'' üzerine çullanan genç grup, bağıra çığıra hesap sormaya devam ettiler. Adam, zor-zar çıkan sesiyle:

<-ne istiyorsunuz="" benden?="" bütün="" bunları="" hak="" edecek="" ne="" yaptım="" ben?..="">> diye sormaya çalıştı. Ama nâfile, dinleyen kim?..

Yine itip-kakmalar, yine vurmalar, yine bağırıp çağırmalar...

.................................

Apartman görünümlü bir deponun yanından geçerken; küfürler, bağırıp çağırmalar duydu orta yaşlı, "Nur Yüzlü Adam" . Birden durdu. Kulağını sesin geldiği tarafa çevirdi. Sonra kendisi de sesin geldiği tarafa yöneldi birden ''Nur Yüzlü Adam'' .

Depo'nun kapısından girdi. Merdivenlerden aşağı inerken, tam merdivenleri yarıladığında:

> diye bağırdı gençlerden birisi. Nur Pehlivan Merdivenlerin ortasında, birden bire kesilen seslere doğru haykırdı:

<-ne oluyor="" burada?..nedir="" bu="" bağırıp="" çağırmalar?..="">> deyip, kükredi.

<-ne istiyorsunuz="" bu="" zavallıdan?..="">> diyerek, "Çirkin Yürüyüşlü Zavallı Genç Adamı" gösterdi. Sonra merdivenlerden yavaş yavaş inerek, 10 kişiden fazla bir grupla, bir kişinin üzerine çullanan gençlerin yanından, gözlerinin içine baka baka geçti Nur Pehlivan. Hepsini birer birer süzdü...

Hepsinin kafası önlerine eğikti. Hepsinin bir anda; komutanından emir bekleyen birer terbiyeli askere döndü. Hekes, yanlış bir iş yapmış insan gibi, cezalarını bekliyorlardı sanki...

<-efendim...>> dedi, birisi cılız bir sesle:

<-bu adam="" çin="" casusu.="" bunun="" gibiler="" yüzünden="" bu="" güzel="" vatan="" yıkıldı...biz="" de="" cezasını="" vermek="" üzere="" buraya="" getirdik...="">> dedi haklı çıkmak istercesine.

<-nasıl anladınız="" casus="" olduğunu="" ki,="" cezasını="" da="" kesmiş,="" infaz="" ediyorsunuz?..="">> dedi, Nur Yüzlü Adam:

<-hırs, aklınızı="" başınızdan="" almış.="" hırsla="" hareket="" eden,="" her="" zaman="" yanlış="" yapar="" arkadaşlar...="">> dedi yumuşak bir sesle.

Ve devam etti:

<-hassasiyetinize saygı="" duyuyorum="" çocuklar.="" "benim="" vatanım"="" demeniz="" güzel="" bir="" duygu.="" bu="" bir="" güzellik...keşke="" sizin="" gibi="" herkes,="" bizim="" kuşağımız="" ve="" bizden="" öncekiler...gerçek="" mânâda="" "benim="" vatanım"="" diyebilseydi...="">> dedi, kafasını kaldırıp uzun uzun boşluğa doğru baktı...baktı...baktı...ve sonra:

<...diyebilseydi!...diyebilseydikk!...benim vatanım="" deyip,="" kalbi="" vatan,="" millet,="" bayrak="" aşkıyla="" yanan="" insanlar="" olsaydık...birbirinin="" kuyusunu="" kazıp,="" bu="" vatanın="" âdetâ="" yıkılmasına="" sebep="" olacak="" şekilde,="" birbirimizi="" boğazlamasaydık,="" bugün="" bu="" durumda="" olur="" muyduk?!..="">> diyerek kükredi gençlere...

<-her neyse...her="" neyse...="">> dedi, yerde acılar içinde kıvranan, "Çirkin Yürüyüşlü Zavallı Genç Adam"a bakarak:

<-her şeyin="" usulü="" olmalı="" değil="" mi?="">> dedi gençlere,

<-mâdem bu="" adamın="" suçlu="" olduğuna="" inanıyorsunuz.="" suçlu="" mu?="" değil="" mi?="" anlamak="" için="" önce="" bir,="" adamı="" dinlemeniz="" gerekmez="" mi?="" suçlu="" kabul="" ettiğimiz="" kişinin="" önce="" ifâdesini="" almamız="" gerekmez="" mi?="" aksi="" taktirde="" zulmetmiş="" oluruz.="" size="" birisi="" böyle="" birşey="" yapsa...sizin="" yaptığınız="" şey="" ne="" olursa="" olsun,="" sizi="" dinlemeden="" yargılayıp,="" hüküm="" verseler,="" kabul="" eder="" misiniz?..="">> diye sordu Nur Pehlivan...Hepsi mahçup mahçup sustular...

Sonra devam etti:

<-şimdi mahkeme="">

Ümit Sen, sorgula!

Dilşat Sen kâtip ol yaz!

Âdil Sen, Savcı ol!..

İshak sen, savunma avukatı ol!..

Dursun Sen de dışarıyı gözetle...>> dedi, Nur Pehlivan.

Herkes, Pehlivan'ın emrini yerine getirdi. Sorguya başlandı:

<-adın ne="" senin?..="">>

<-arslan.>>

Her şeyi birbirine karıştıran Şöhret, gene, diline hâkim olamadı.

Çirkin Yürüyüşlü Adam'ın <-arslan!..>> cevabından sonra:

<-dağlarda "dört="" ayaklı="" arslan"="" olduğun="" için,="" şehre="" gelince="" iki="" ayaklı="" aslan(!)="" gibi="" yürümeyi="" beceremiyorsun="" demek(!)...="">> diyerek, muhatabıyla alay etti âdetâ. Ve, hep birlikte bastılar kahkahayı. Bu kahkaha seslerinden biraz sonra, her nasılsa hâkim olduğunu(!) hatırlayan kişi, âniden hışımla masaya vurunca herkes gülmeyi kesti âniden.

<-doğum yerin?..="">> diye haykırdı Hâkim Bey(!)

<-gulca...>>dedi,

Çirkin Yürüyüşlü Genç Adam.

................

................

<-neden?..bütün târihî="" câmilerin="" fotoğraflarını="" çekiyorsun?="" bu="" işi="" yapmak="" için="" çinliler="" mi="" görevlendirdi="" seni?="" onlar="" adına,="" casusluk="" mu="" yapıyorsun?..="">> diye, sordu bir çırpıda Hâkim Bey(!)

<-evet!..görevlendirildim...çin casusuyum="" ben...artık="" asın,="" öldürün="" beni.="" tamam="" mı?..öldürün="" artık="" beni!..="">> diye bağırdı, bütün gücünü toplayarak.

Oradakilerin hepsi, bağırıp çığırmaya başladılar hiddetle:

<-lânet olsun!..="">>

<-pis vatan="" hâini...="">>

<-utanmaz casus...="">>

<-utanmadan bir="" de:="" "çin="" casusuyum="" ben..."="" diyorsun.="" sen="" ölümü="" çoktan="" hak="" ettin...="">>

<-senin gibi="" namussuzlar="" yüzünden,="" gül="" gibi="" vatanımız="" yok="" olmak="" üzere.="" sana,="" cezaların="" en="" ağırını="" vermeli...="">> diyerek, herkes ayrı bir ağızdan bağırmaya başladılar genç adama.

Hırslarını alamayıp toplandılar etrafına. Tekme tokat salladılar hepsi birden...

Bütün hınçlarıyla vuruyorlardı...Kaskatı kesilmişti. O tekme-tokatlar ona vurulmuyordu sanki. Öyle...Hareketsizce duruyordu âdetâ...

Ama...O da ne? Birden dimdik doğruldu. Gözleri şimşek gibi olup, dişleri gıcırdayarak, bakışlarıyla karşısındakileri eze eze, dağların kralı Arslanlar gibi kükremeye başladı.

<-benim gibilerin="" yüzünden="" bu="" vatan="" yok="" oldu="" öyle="" mi?..="">> diye haykırdı sesinin çıktığı kadar. Az önce etrafına toplanıp kendisini tartaklayanlar da irkildiler. Hepsi bir anda, birer adım geri çekildiler şaşkın bakışlarla...

Bu haykırış; deminden beri sorguladıkları, hakâret ettikleri, tartakladıkları; o, doğru-dürüst ayakta bile duramayan, "Çirkin Yürüyüşlü Adam..." dedikleri kişiden mi geldi diye baka-kaldılar.

Adam, sanki az önceki dayak yiyen, hakarete uğrayan adam değildi sanki...

Yürüyüşü gene sekiyordu. Ama artık korka korka değil, yeri âdetâ delercesine yürüyordu...Hem yürüyor, tek tek, az önce kendisini öldürmek için, başına üşüşenlerin, başlarında bulunan gözlerinin içine baka baka haykırıyordu. Artık perdeyi yırtmıştı Arslan(!)."Ne olacaksa olsun" dercesine:

<-benim gibilerin="" yüzünden="" yok="" oluyor="" bu="" vatan="" öyle="" mi?..="">>diye tekrarladı, birisinin gözlerinin içine şimşek gibi bakarak:

<-benim gibilerinin="" yüzünden="" mi?..yoksa...yoksa="" senin="" gibilerinin="" yüzünden="" mi?..beni="" suçluyorsun!..peki="" sen="" ne="" yaptın="" bu="" vatan'ın="" iyiliğine?..="">> diye sordu. Arkasından da, genç hakkında bir şeyler biliyormuşcasına:

<-devamlı yurt="" dışına="" çıkıyorsun.="" hür="" dünyayı="" karış="" karış="" gezdin="" bu="" yaşında...oralarda,="" hür="" dünya'da="" zevk="" safâ="" içerisinde="" gezerken,="" sen="" ne="" yaptın="" ha?..sen="" ne="" yaptın="" bu="" vatan'ın="" hayrına?..söylesene="" ne="" yaptın?..söylesene!..="" "kendi="" pis="" heveslerimin="" peşinde="">

"Vatanımın Bağımsızlığı için, Bu güzel Vatan'ı Çin esaretinden kurtarmak için, -Şöyle, söyle...faydalı işler yaptım..."de.

"Dışarda, Hür Dünya'da dolaşırken, Çin için çalışan, bizim vatandaşımız olan kişileri görmedim. Öyle vatan hâini rezillerle hiç karşılaşmadım..."de. "Diyebilir misin? Haâ!..Diyebilir misin?..">> dedi. Ve biraz da hüzünlenerek:

> diye sordu. İki gözünden de yaşlar akmaya başlamıştı. Daha konuşacaktı ki;

İshak sözünü kesti birden:

<-bakıyorum da="" haykırmayı="" iyi="" beceriyorsun.="" konuşmalarına="" bakılırsa,="" bilge="" birisine="" de="" benziyorsun...="">> dedi. Yarı alaylı bir şekilde. Daha yürümesini bile beceremiyen, bu kadar çelimsiz ve güçsüz olduğu her halinden belli olan, "Çirkin Yürüyüşlü Adam" diye alay ettikleri, tartakladıkları bu adamın karşısında küçük düşmeyi hazmedemediğinden belki de...Devam etti:

<-ama bütün="" herşey'i="" molla="" bilir...="">> dedi, bütün olanları dikkatle ve hüzünle seyr'etmekte olan Nur Pehlivan'ı kastederek. Nur Pehlivan hiç istifini bozmadı. Bütün olanları, ibretle ve hayretle izliyordu.

Mahkemeyi kuran kendisiydi. Beklemek gerekiyordu besbelli...Hiç bir şey söylemedi Nur Pehlivan. Bir süre öylece bekledi.

Patlamaya hazır bir yanardağ gibi duruyordu...

............

İshak'ın söylediği son sözlerden sonra, zemberekten boşanmış bir yay gibi oldu Çirkin Yürüyüşlü Adam. Bütün vücudu, elektirik verilmişçesine tir-tir titriyordu. Kendinden geçmişti âdetâ. İshak'a hışımla döndü:

<-sen konuşma="" artık!..benim="" şu="" halime="" bakıp,="" "neden="" ve="" nasıl="" bu="" hâle="" geldin="" sen?"="" diye="" sormak="" hiç="" aklına="" gelmiyor="" mu?="">> diyerek bağıra bağıra konuşmaya başladı Çirkin Yürüyüşlü Aslan(adam).

<-evet!..biz, teşkilât="" kurduk!="" arkadaşlarla="" birlikte,="" bir="" teşkilât="" kurduk.="" ama="" bu!..vatan'ı,="" bu="" güzel="" vatan'ı="" kutarma="" teşkilatı="" idi.="" bütün="" âile="" efrâdımız="" da,="" bu="" teşkilat'a="" canla="" başla="" yardım="" etti.="" 13="" yaşındaki="" kız="" kardeşim="" meryem,="" ağabeyim="" mevlâna'da="" bu="" teşkilata="" katıldı...="">> dedikten sonra, birden durdu Arslan...

Derin bir nefes alarak iç geçirdi.

Kafasını yana çevirdi.

Gözlerinin kenarında biriken yaş damlacıkları, büyük bir pınar'ın belirtileri gibiydi... Âbey'i Mevlâna'dan sonra 13 yaşındaki kız kardeşi Meryem'in ismini fısıldadı, "Meryem!.." dedi bir kaç defa, içi açımışcasına. Sonra...

Sonra; "Meryem..Meryem...Meryem..." diye inlerken Göğsü, Demirci körüğü gibi inip kalkıyordu. Bu hâli; etrafında ona haddini bildirmek için toplanıp mahkeme kuranları bile ürkütmüştü...Birden gözleri faltaşı gibi açılmış, fısıltı ile değil avazı çıktığı kadar, "Meryem!...Meryem!..Meryem!.."diye feryâd ediyordu, zembereği boşanmış bir saat gibi.

Etrafındakiler onu mahkeme etmeyi bırakıp, teselli etmek için çırpınmaya başlamışlardı bu sefer...

Dakikalar sonra da olsa biraz olsun sakinleştirmişlerdi Arslan'ı. Arslan, zorla da olsa, konuşmaya devam ediyordu o hâliyle:

<-mâsum, günahsız,="" biricik="" kadeşim="" güzel="" meryem'im!..="">> dedi inleyerek.

Çok geçmeden; o mâsum, o günahsız o pırıl pırıl Meryem'imin cansız bedenini kucağıma bıraktılar. O'nun gül kokulu bedenini kokladım...Öptüm...Ama ne çâre gitmişti artık O...

<-güzel kokulu,="" biricik="" kardeşim...meryem'im!..="">> diye inledi durdu Arslan...Tekrar tekrar!...

Onun kulaklarına;

<-ne olur="" kardeşim...ne="" olur?..şu="" çektiklerimizi,="" "orada",="" yüce="" yaradan'a="" anlat!..''diye="" haykırdım..="">> derken gözyaşları pınar olmuş akıyordu sanki...

Bu arada sağ elinin işâret parmağı ile de dâireler çizdi boşlukta ve devam etti konuşmasına.

<-yüreğimizi, bir="" porsiyonluk="" şiş="" gibi,="" şiş="" yaptılar="" sanki.="">> dedi Arslan .

Sözde iddia Avukatı Yakup konuşmak istedi âniden.

Söz aldı;

Senin, Çin casusu olduğun ap-açık ortada. Hem de aşağılık birisin sen. Söylediklerinin hiçbirisi doğru değil!..Duygu sömürüsü yaparak, kendini kurtarmak için anlattığın bu masallarla, bizi kandıramazsın aslâ..>> deyip, fotoğraf makinasındaki filmi çıkararak, bir hamlede yakmak istedi. Arslan o anda titremeye başladı.

Avukat bozuntusu Yakup'un elindeki makina'ya ve film'e bakarken âdetâ yalvarıyordu Arslan:

<-abilerim!..kardeşlerim!..yapmayın-etmeyin. o="" filmleri="" yakmayın="" ne="" olur?="">>

Çin yetkilileri o makinayı bana; Orta Asya'daki bütün Camilerin fotoğraflarını çekmem için verdiler. Bunun karşılığında Abim Mevlânâ'yı serbest bırakma sözü verdiler. Abimin durumu, benimkinden daha kötü. Ne olur!..Filmlerimi bana verin Abim'i kurtarayım!..>>dedi hıçkırarak.

Avukat bozuntusu Yakup sinirlendi birden:

<-konuşma ulan="" rezil="" herif.="" bizi="" kandırmak="" için="" bir="" sürü="" yalan="" söyledin.="" bir="" de="" vatan="" hainliğinin="" belgesi,="" bu="" filmleri="" mi="" verelim?..="">> dedi.

<-söylediklerimin hepsi="" doğru="" arkadaşlar.="" n'olur="" verin="" şu="" filmleri.="" yoksa,="" biricik="" meryem'imizden="" sonra="" abimi="" de="" öldürecekler...="">> diye inledi Arslan. Süt dökmüş kedi gibi mâsum mâsum bakıyordu onlara.

<-anlattığın masalları="" da,="" çin'li="" kadınlardan="" biri="" öğretmiş="" olmasın="" sana!..="">> diyerek dalga geçti kafasına göre Gırgırcı Şöhret!..

Gırgırcı Şöhret'in bu sözünden sonra hepsi bastı kahkahayı. Az önce Arslan'ı sakinleştirmeye çalışanlar kendileri değilmiş gibi!..

> sesleri, duvarları yıkacak gibi yankılanıyordu.

Artık bütün ümidinin tükenmeye başladığını, bunlara hiç bir şey anlatamıyacağını düşünmeye başladı Çirkin Yürüyüşlü Arslan.

13 yaşındaki biricik kardeşi Meryem'in, gözlerinin önünde hunharca öldürülüşü, bir film şeridi gibi geçti beyninin hücrelerini eze eze kafasından...

> diye mırıldandı sessizce. Cani Çinli'lere mi kızsın, yoksa, kaç saattir gûyâ vatanseverlik adına, kurdukları uyduruk mahkemede kendisini yargılamaya çalışan, artık söz dinlemiyecekleri âşikâr, Kendi soydaşlarının bu hâllerine mi üzülsündü Arslan?..

''Üç kardeşin, en küçüğü Meryem'in bu hâlinden sonra, annem-babam yıkılmışlardı zâten. Onlar şu an dünyadalar ama sanki yaşamıyor gibiler. Meryem'ciğimizin hunharca öldürülüşü akıllarını başlarından almıştı. Şimdi de Abeyim Mevlânâ'ya bir şey olursa, hepten yıkılacaklar. Neden bu adamlar bir şey anlamak istemiyorlar...'' diye, beyninin içinden bir sürü şey geçirirken, etrafındakilerin gözlerinin içine bakıyordu çâresizce.

Onları, "Yalan!..Yalan!..Yalan!..'' feryatları sürerken...

Hiçbir ümit ışığı kalmadığını anlamıştı artık...

Aniden, pantolonunu sıyırdı aşağıya Arslan...

Büyük bir acı, büyük bir hicapla.

Yüzü şekilden şekile girdi...

<-bu da="" mı="" yalan?!..="">> diye haykırdı olanca gücüyle.

Herkes donmuştu, kaskatı kesilmişti gördükleri bu manzara karşısında.

Cinsel organını kesmişlerdi Çinliler acımasızca. Onun yerinde simsiyah büyük bir yara vardı...

Herkes donmuş kalmıştı!..

Az önce kendisine acımasızca saldıran uyduruk Avukat bozuntusu Yakup, kendi elleriyle yüzüne vuruyordu iki yandan. Arslan'a saldıran onu yalancılıkla suçlayan Yakup değildi bu!.. Büyük bir acıyla, büyük bir suçluluk duygusuyla hüngür hüngür ağlıyordu:

> derken parmaklarını ısırıyordu.

Birden; Dünya'nın bütün eziyetlerini çekmiş gibi karşısındaki, az önce "Yalancı!.."diye bağırdığı Arslan'a doğru koştu. Onu kucakladı. Sımsıkı sarıldı!...Kokladı...Kokladı...

> diyordu.

Etrafındaki herkesin gözyaşları sel olmuştu...

...................

Nur Pehlivan da ağlıyordu...

Hem de hıçkıra hıçkıra.

O hıçkırıklar arasında ayağa kalktı. Bir yandan sel olmuş gözyaşlarını elleriyle silmeye çalışırken, bir yandan da, bir şeyler söylemek için sakinleşmeye çalışıyordu. Zor olsa da, biraz olsun toparlandı Nur Pehlivan:

> diyerek yavaş yavaş ta Arslan'ın yanına yaklaştı. Elini onun omuzuna koydu ve hafif hafif okşarken:

Ama, bu civan delikanlıya yaptıklarınız asla affedilecek şeyler değil.

Bu Vatan'ı hiçbirimiz hakkıyla koruyamadık.

> derken, kafaları önlerine eğik, elleri önden bağlı gençlerin önünden yavaş yavaş geçiyor, hem de konuşuyordu:

> dedi, beyaz sakallı Nur Pehlivan.

Hepsinin dili tutulmuştu. Ama; >der gibi, kafalarını kaldırmış ona bakıyordu hepsi. Devam etti Nur Pehlivan:

Sonra da, bizi birbirimize düşürmek kolay oldu onlar için.

Çünkü biz, "Mü'minler Kardeştir" diyen dinimizi unuttuk. Düşmana karşı savaşmanın, âhiretteki meyvelerinin ne kadar mükemmel olacağını bilmiyoruz artık. Yardımlaşmanın ne demek olduğunu unutturdular bize.

Düşmüşe, yolda kalmışa, yetime yardım etmenin ne demek olduğunu hangi biriniz biliyorsunuz...

Başkalarını suçlamak kolay...

<-başkalarını suçlarken,="" hiç="" kendimize="" bakmıyoruz.="" "biz="" ne="" yapıyoruz="" bu="" güzel="" vatan'ımızın="" bağımsızlığına="" kavuşması="" için?"="" diye="" kendimize="" hiç="" soruyor="" muyuz?="">> dedi Nur Pehlivan. Sonra da, "Çirkin Yürüyüşlü Arslan" ın yanına gitti. Onun omuzundan tuttu sağ eliyle:

<-bu kardeşimiz="" gibi="" daha="" kim="" bilir="" kaç="" kişinin="" canını="" yaktı="" bu="" zâlimler.="" yarın="" sıranın="" size="" gelmiyeceğinin="" garantisi="" var="" mı="" arkadaşlar?...="">> diye sordu biraz celâllenerek.

<-omuz omuza="" verip,="" birlik="" beraberlik="" içinde="" olmanın="" zamanı="" aslında.="" ama="" bunu="" bir="" türlü="" yapamıyoruz.="" bunu="" yapamayınca="" da,="" zâlimler="" hem="" bize="" zulmü="" sürdürüyorlar.="" hem="" de="" bu="" güzel="" vatan'ın="" doğal="" zenginliklerini="" sömürüp="" sömürüp="" yiyorlar...="">> dedi Nur Pehlivan. Arslan'a döndü tekrar. Şefkatle yüzünü okşadı:

<-sen git="" dinlen="" yiğidim.="" ben="" senin="" yerine="" fotoğrafları="" çeker,="" sana="" veririm.="" sonra="" da="" gidip="" âbin="" mevlânâ'yı="" kurtarırsın...="">> dedi Nur Pehlivan.

Nur Pehlivan'ın biraz aralamasından istifâde etmek isteyen Gırgırcı Şöhret:

<-yâhu arslan'ım!..sen="" "hep="" üç="" kardeşiz"="" deyip="" duruyorsun.="" senin="" matematiğin="" zayıf="" gâlibâ.="" baksana="" şu="" odanın="" içinde="" kaç="" kardeşiz?..="">> diyerek, az önce o kadar sıkıntı verdikleri Arslan'a kendisini affettirmeye, onu güldürmeye çalışıyordu gûyâ.

Pehlivan araya girdi:

> der demez, Gırgırcı Şöhret atıldı, kucakladı Arslanı:

> dedi

Sonra da diğerleri sırayla kucakladılar Arslan'ı büyük bir mahcûbiyetle...

> dediler, gözyaşlarını silerek...


Zeynure Öztürk
Bektaş Azizoğlu


NOT:Bu yazıdaki özgün hikâye, Doğu Türkistanlı Uygur Yazar, Kıymetli Zeynure Hanifendi'ye âit olup, Bektaş Azizoğlu'nun sâdeleştirme ve diğer katkılarıyla, Zeynure Hanımefendi ile birlikte tamamlanmıştır. Anlatılanlar; Çin zulmü altındaki, Doğu Türkistan'da yaşanmıştır. (Bektaş Azizoğlu-Zeynure Öztürk)

 
Toplam blog
: 344
: 580
Kayıt tarihi
: 24.11.07
 
 

İlkokul'u Düzce'nin Gölyaka İlçesi, Açmaköy'ünde bitirdikten sonra, Ortaokul'u Gölyaka'da okuyup,..