- Kategori
- Felsefe
Çoban, Patika ve Var-lık

Nazarın kaçırdığı ne varsa manzarada saklıdır.
Her nazar, kendi manzarasını yaratır; nazar’ın gördüğüdür manzara… Nazar için yine bakmak anlamında teoria kelimesini kullanmış Eski Yunanlılar. Nazar da Arapça. Bakmak, bu dillerdeki gibi teorik bir etkinlik anlamı taşımaz Türkçe’de. Türklerin yaşam tarzı ile ilgili bir durum. Türklerin göçer olmasından kaynaklanan. Göçerliğin hareketliliği nazarın aradığı sakinliğini engellemiş olabilir. Türklerin varlık ve bilgi anlayışları, belki tam bu yüzden, nazar ile değil manzara ile anlaşılmalı.
Nazarın kaçırdığı ne varsa manzarada saklıdır. Nazar, insanı ne kadar özne’leştirirse, manzarayı da o denli nesne’leştirir. Dağ başında, yanında köpeği, önünde sürüsü bir çobanı izleyen, ona nazar eden bir özne için bu manzara her zaman nesnedir. O manzarada ne varsa, ona nazar eden özne için uzaktadır. Bu uzaklık, insan-öznenin sadece doğa’ya değil varlık’a ve bilgi’ye yabancılaşmasına neden olur. Bu nazar sahibi-manzara seyircisi insan-özne; kendinin de zemini olan varlık’ı kendine nesne yaptığından onu, varlık’ı unutur. İnsan-öznenin kaçırdığı bu gerçeklik, onun unuttuğu varlık yerine nesne-varlık (yani varolan) hakkında ürettiği bilgi ile ikinci bir aşamaya geçerek kendisinden tamamen uzaklaşır.
İşte bu uzaklık, yabancılaşmanın ta kendisidir. Ve bugünlere kadar bilimlerde bu yabancılaşmaya “medeniyet” dendi. Göçebe Türklere “barbar” denilmesinin nedeni de buydu. (Geçmiş zaman kipinde yazıyorum, bugün bu durum değişti ama başka bir “yabancılaşma” nedeniyle değiştiğinden iltifat edemeyeceğim.)
Çoban için yanındaki köpek, önündeki sürü ve yamacında durduğu dağın bir inceleme-nesnesine dönüşmesi mümkün müdür? Etrafındaki tüm bu gerçeklikler için var-lık adına gördüğü farklılık, kendinin akıl sahibi olmasından başka bir şey değildir. Manzaradaki insan, nazar sahibi insan-özne için nesne olsa da, hiçbir zaman akılsız değildir. Çobanın oyu ile benim oyum bir mi diyen “medeni” insanın aklı, “barbar”ın aklını anlayabilecek kudrette değildir. Bu kadar açık ve kesin, evet. Aksi halde “efendi” sanılanın “köle”; “medeni” sanılanın “barbar” olduğunu anlar; aklını sorguya çekerdi. Akıl ile her şeyi sorgulama budalılığına bir son verirdi.
Nazar eden insan-öznenin dil’i, manzaranın içindekiler için anlaşılır değildir. Nesne-varlık’ın (yani varlık yerine var olanın) bilgisi için üretilen dil’in; Varlık içinde var-olan olarak yaşayan ve bilgisini varlık’ın kendini kendisine açtığı kadar bilen yani insan-özne olmayı reddeden için anlaşılır olmaması doğal değil midir? Otoyollar için ağaçları kesen “medeni” insanlar, patikaları bilir mi? Patika; dağın kendini insana açmasıdır. İnsanın dağda kendine açtığı yol değildir, usulca kıvrılırverir patikalar ağaçların yanından. Bir ağaç, ne anlatır nazar sahibi, medeni, insan özneye? Hangi faydanın, hangi rantın, nasıl bir iştahın konusudur bir ağaç? Ne anlatabilir bir “medeni” bir ağaç hakkında? “Medeni”nin matematik dili anlatamaz ulu dağları, çamlı belleri, asırlık çınarları… Çobanın sükutu tercih edilir böyle bir dile. Hatta çoban köpeğinin esrarlı bakışları bile tercih edilebilir. Acıdır bunu söylemek ama doğrudur da. Şairin dediği gibi hem “Kim bakardı uzağa köpekleri saymazsam”…