- Kategori
- Çocuk Kitapları
Çocuğun doğasına göre kitap yazılır...
Torunum EGE,1.5 yaşındayken...
Çocuk edebiyatı, bir milletin geleceğinin teminatı olan çocuklarının eğitimiyle ve ruh sağlığıyla yakından ilgili bir bilim dalıdır. Üstünkörü biçimde, geçiştirilemez ve denetimden uzak tutulamaz.
Son yıllarda toplumsal hayatımıza kara bir leke gibi yapışan istismar olaylarının altında bu eğitim eksikliğinin önemli payı vardır.
Kitap, sadece çocuğu boş zamanlarında eğlendiren bir araç olmamalıdır. Özellikle ilköğretim çağında, her ders içinde kısa aralıklarla da olsa seviyesine uygun seçilmiş olan kitaplar okutulmalıdır.
Öğretmeni ve ebeveyni kitap okuyan bir çocuğun gereksiz işlere yönelmesi mümkün değildir. Bu arada unutulmaması gereken en önemli husus, çocuğa model olan kişilerin donanımlı ve bilgili olmaları gerekmektedir. Rastgele seçilmiş ve sadece ticari kaygılarla yazılmış olan kitapların fayda yerine zarar vereceği unutulmamalıdır.
Çocuk edebiyatında asıl amaç, çocuğun yaradılışında var olan estetik duyguları geliştirmek, ondaki güzellik duygusunu uyandırmak ve harekete geçirmek olmalıdır. Bu kitaplar yoluyla çocukların zeka ve hayal güçleri geliştirilmeli, düşünme ve problem çözebilme yetenekleri güçlendirilmelidir.
Yine çocukların ait oldukları toplumların kültür ve uygarlık değerleriyle tanışmaları son derece önemlidir. Bu amaçlara uygun olarak yazılan metinlerde şekil unsurları da ihmal edilmelidir. Okumayı, öğrenmeyi kolaylaştırıcı ve sevdirici görsel unsurlar da dikkatli bir gözle seçilmelidir.
Çocuk kitapları bu yüzden içeriği kadar dış yapısıyla da önemlidirler. Çocuklar, özellikle günümüzde çok farklı etkilere açık ve savunmasız durumdalar. Oysa onların sağlıklı bireyler olarak yetişmeleri yaşamsal bir sorundur.. Bu bakımdan çocuklar için yazma eylemi, ciddi bir iştir.
Bizim beklentimiz, Millî Eğitim ve Kültür Bakanlığı gibi eğitim ve kültür amaçlı devlet kuruluşlarının, kaliteli çocuk yayıncılığını ilke edinmeleridir. Ne yazık ki, bugüne kadar, her iki bakanlığın da çocuklara yönelik uzun soluklu bir dergileri bile olmamıştır.
Dönem dönem ortaya çıkan çocuk dergilerinin ise bir edebiyat dergisinden çok oyun, eğlence ağırlıklı yayınlar olduğu görülmüştür. Bu bakanlıkların yıl içerisinde yayımladıkları birkaç çocuk kitabı da ihtiyaca cevap verecek yoğunlukta değildir. Dahası, yayımlanan çocuk kitapları, editöryal bir yaklaşımla ele alınmamaktadır.Yaş grubu, konu tasnifi, dizi mantığı, boy ve sayfa standardı gibi esaslara dikkat edilmiyor. Oysa Milli Eğitim Bakanlığı’nın, çocuk kitabı yayınlayan diğer kurumlara öncülük edecek örnek çalışmaları olması gerekir.
İlk ve Ortaöğretimde derse girdiğim yıllarda, öğrencilerime hangi kitapları okutacağım konusunda ciddi zorluklarla karşılaşmıştım. Piyasada epey çocuk kitabı vardı ama bunların büyük bir bölümü tercüme eserlerdi. Elbette bunların okutulması önemliydi ama genç bir zihni sadece tercüme eserlerle beslemek mümkün değildir;hatta yanlış bir uygulamadır.
Çünkü çocuklar için yazılan kitaplar da dahil olmak üzere her eser bir kültürün değerlerinin taşıyıcısıydılar. Yetişme cağındaki bir çocuk, bunlardan önce kendi kültür değerlerine ait eserleri okumalıydı. Aksi takdirde ciddi kimlik ve kişilik kayıpları olabilirdi. Telif eser olarak ise o yıllarda Ömer Seyfettin ve Kemalettin Tuğcu'dan başka isim neredeyse yoktu.
Ömer Seyfettin'in eserleri sade dili dolayısıyla seçiliyordu ama bütün özellikleriyle çocuk edebiyatına ait eserler değildi. Kemalettin Tuğcu, nesillerin yazarıydı ama onun eserlerinde de aşırı duygusallık vardı. Daha sonraki yıllarda yine çocuklar için hazırlanmış pek çok kitapta çocuğu bir tüketim nesnesi gibi görmek yahut onu ideolojik bir bakış açısıyla şekillendirmek gibi olumsuzluklar söz konusuydu.
Bizim çocukluk yıllarımızda, Eflâtun Cem Güney'in ''Binbir gece Masalları '', Aziz nesin'in ''Uyusana Tosunum'' u, Naki Tezel'in ve Talip Apaydın'ın eserlerinin ;Andersen Masalları'nın ayrı bir tadı,lezzeti vardı. Bugün birşeyler yazabiliyorsam eğer, bu yazarların hayal dünyamın gelişimindeki rolü çok büyüktür. Jules Verne'nin Kaptan Grant'ın Çocukları , Seksen Günde Devri Âlem, Denizaltında Yirmi Bin Fersah, Ay'a Seyahat gibi romanları okuduktan sonra ;onların sinemaya uyarlanmış şahane yapıtlarını izlemenin belleğimdeki güzel izlerini bugün halâ taşırım.
Toplumumuzun ana dertlerinden biri. Yeterince okuyamıyoruz. Yıllardan beri bu hep söylenir. Tahmin ediyorum, okuma yoksunluğundan şikâyet edenlerle, okumayı önemsemeyenler, sosyo-ekonomik plâtformun ayrı kulvarlarında koştukları sürece bu yakınma hep sürecek. Yani, ekonomik kaygı, kültürel kaygının birkaç adım önünde gidiyor.
Dolayısıyla da “az okuyan bir toplumuz” sorunu, ülke nüfusunun ancak yüzde yirmisini ilgilendiriyor. Çünkü geriye kalan yüzde seksen, “okumuşluk” sözünden diploma sahibi olmayı anlıyor. Durum böyle olunca, yapılacak tek şey var:“Okuma bilinci”ni “diplomalılık” algısının önüne geçirmek.
İşte burada, çocuklar için yapılan edebiyatın önemi ortaya çıkıyor. Eğer okuma çağındaki çocuklarımıza, zevkle ve heyecanla okuyabilecekleri, düzeyli ve seçkin kitaplar sunabilirsek, okuma bir tutkuya dönüşecektir. Bilinçaltının bir parçası hâline gelecektir. İleriki yaşlarda, ekonomik kaygı sarmalına yakalansalar bile, bu tutku onları yalnız bırakmayacaktır. Belki o zaman, “okuma”nın, bir diploma yakalama sürecinin ötesinde bir şey olduğu anlaşılacaktır.
Milli Eğitim politikalarımız içinde, öteden beri doğru dürüst bir çocuk politikamız;bir çocuk felsefemiz olmamıştır. Durum böyle olunca; bu konudaki belirleyici merkez de yine “Batı” olmuş. Onların çocuklar için uygun gördükleri, bizim de “çocuklar için uygun gördüklerimiz” hâline gelmiş. Bunun doğal sonucu olarak; Batı’dan tercüme edilmiş çocuk kitaplarıyla tanışmışız. Bunun uzun yıllar etkisi devam etmiş. Çünkü onun yerine konulacak seçenekler üretememişiz.
Büyükler için kalem oynatan aydınlar, çocuklar için yazmayı “çocukça bir iş” olarak görmüşler. Nitekim bir iki eğitimcinin dışında da konuyu ciddîye alan olmamış.
Tercüme çocuk kitaplarının yararsız olduğunu söylemek biraz insafsızlık olur. Bu çalışmalar her şeyden önce, “çocuk merkezli bir edebiyat”ın oluşturulması gerektiği fikrini uyandırmıştır.Çocuk klâsikleri adıyla anılan tercüme kitaplar, her ne kadar, çocukları amaçlayarak yazılmış olmasalar bile, çocuk merakını uyandırdıkları için önem kazanmıştır.Dahası, çocuğu gündeme taşımıştır.
Jules Vernes’in kendi kurguladığı bilim kurgu türü macera romanlarının yanı sıra, Grim kardeşlerin '' masal analarından '' derledikleri hayâl ve fantezi kokan ( peri) masalları da çocuklar tarafından çok sevilmiştir. Bu iki türün oluşturduğu tiplemeler bizde de yankı bulmuş ve yerli yazarlarımız, özgün macera kitaplarıyla, kendi kültürümüze ait halk masallarını derleyerek çocuk boyutuna taşıyan eserler oluşturmuşlardır. Bu çalışmalar yeterli ve bilinçli olmamakla birlikte, önemli bir adımdır. Bu nedenle tercüme çocuk kitaplarını, ulusal bilinci harekete geçiren bir etmen olarak görebiliriz.
Çeviri türündeki çocuk kitaplarının ulusal kültürü dejenere ettiği ve yozlaşmaya yol açtığı tezine katılsak bile , özgün eserler üretme sürecini hızlandırmadığımız takdirde, çocuklarımız yine de bu beğenmediğimiz seçenekle karşı karşıya kalacaklardır.
Şunu asla unutmayalım:Çocuklar, kültür çatışmalarında taraf olmayı bilmezler. Onlar, doğalarının gerektirdiği yere yönelirler. Eğer sizin kitap kültürünüzde çocuklara fındık, fıstık, oyuncak dağıtan, iyi yürekli, sevecen bir Hızır Dede’niz yoksa; onlar Noel Baba adındaki al yanaklı, şirin ve tombul bir ihtiyarı seveceklerdir. Çocuğun doğasını değiştiremeyeceğimize göre, çocuğa yaklaşmayı denemek zorundayız.
Gerçekten gençlik hem toplumsal, hem biyolojik, hem de ruhsal bir kavramdır. Türk toplumu gerçek anlamda genç bir toplumdur. Nüfusumuzun % 60’ını 25 yaşın altındaki çocuk ve gençler oluşturmaktadır. 50 milyonluk hiç bir Batı ülkesinde nüfus içindeki gençlik kesimi bu kadar büyük değildir.
Böyle genç ve enerjik bir topluluğu ,duygu sömürücülerinin kucağına atmak büyük bir insafsızlıktır. Bugün okullara kadar sızmış ve ticari kazanç düşünceleriyle çocukların hayal dünyalarını ipotek altına almak isteyen ,sözümona çocuk kitapçılarına karşı dikkatli olmak gerekmektedir.
Ülkemizde gençler arasındaki uyuşturucu kullanımı Batı'lı ülkelere göre çok az seviyededir. Gençlik suçluluğu da nüfusumuza ve genel suçluluk oranına göre düşüktür. Gençlik yalnız olumsuzlukların toplandığı bir çağ değildir.
Psikolojik olarak,
Gençlik, tatlı hayallerin, tutkuların ve idealizmin filizlendiği, sıkı arkadaşlıkların, ilk sevgilerin yaşandığı dönemdir. Yeniliğe ve ileriye doğru atılımların yapıldığı, kendini kanıtlama ve kendi kimliğini ortaya koyma çabalarının yaşandığı dönemdir. ARİSTO 2300yıl önce gençliğin özelliklerini çok çarpıcı anlatmıştır. Şöyle ki; tutkuludurlar, huysuz ve öfkelidirler. Kendilerini içtepilerine kaptırırlar; tutkularının kölesi olurlar.
İsteklerinin önüne dikilen en küçük engele bile katlanamazlar. Onura, başarıya, paradan çok değer verirler. Çünkü paraya gereksinimleri olmamıştır. Eli açık ve iyilikseverdirler. Çünkü kötülükleri tanımamışlardır. Çabuk güvenir, çabuk bağlanırlar.
Çünkü aldatılmamışlardır. Yüksek amaç ve hayalleri vardır; çünkü daha yaşamın sillesini yememişlerdir. Koşulların sınırlayıcı etkisini öğrenmemişlerdir.
Çocuk Edebiyatı,kişiliğin,kimliğin oluşumunda da önemli bir etkendir. Başıbozukluk içinde geçen çocukluk yılları, dış etkenlere çok açıktır. Okulda,ailede veremediğiniz eğitimden kaynaklanan boşlukları, çevresinden alacağı uyarılarla doldurmaya çalışır.
Gençler yanılınca, çok yanılırlar. Sevgide de, nefrette de aşırıya kaçarlar. Her şeyi bildiklerini sanır ve onun için yanlışlarında sonuna kadar direnirler.
Gençlik çağı evden kopma ve topluma açılma çağıdır. Ergenliğe giren bir gence evi dar gelmeye başlar. Ana-babanın öğütlerinden ve karışmalarından usanan genç, kendini dışarı atar. Çünkü soluk alabildiği, özgür davranabildiği yer, dışarı ortamıdır.
Evle bağları gevşeyen genç kendini dışarıda bulur. Kendi gibi bağımsızlık arayan, aynı kaygıları yaşayan, benzer bocalamayı yaşayan yaşıtlarına takılır. Evinde anlaşılmadığını, değer verilmediğini, çocuk gözüyle bakıldığını sanan genç için arkadaş kümesi bir kurtuluş, bir sığınaktır. Gencin sıkı arkadaşlık kurmadan topluma açılması düşünülemez.
Toplum içinde bir yer edinemeyen, kök salamayan ve geleceğinden de umudu kesilen genç, topluma sırt çevirebilir. Çocukluğundaki kötü örneklere dönüş yapar.
‘Madem ben sizi istediğiniz gibi olamıyorum, öyleyse istemediğiniz gibi olacağım’ der. Sınıfını, uyruğunu, dinini, ülkesini, yetiştiği ortamın tüm değer yargılarını yadsıyabilir. Kimi genç de, topluma sırt çevirmek yerine topluma meydan okuyarak olumsuz kimliğini kanıtlamaya çalışabilir. Şiddet eylemcileri, teröristler bunlara örnek gösterilebilir.
Sonuç olarak: Ağacın yaşken eğileceğini; bugün ne ekersek yarın o'nu biçeceğimizi düşünerek, çocuk beslenmesinin sadece seçeceğiniz doğal ve yapay besinlerle olamayacağını;onun ruhsal durumunu olumlu yönde geliştirecek olan kitapların da ne denli önemli olduğunun bilincinde olmalıyız.
Bir insanın değeri, kitaplarına eşittir. (H.Spencer)
Bugünün gerçek üniversitesi bir kitaplıktır. (Cariyle)
Kitaplar, aklın tedavi yerleridir. (Didorus Siculus)
Bir kitaplık, bir cezaevi kapatır. (Seneca)
Kitaplık kurmak, tapınak yapmak kadar kutsaldır. (Victor Hugo)
Milletleri ilerleten ve yükselten, zengin kitaplıklardır. (H.Flecher)
Çağımızda iyi seçilmiş bir kitap koleksiyonu, gerçek bir üniversite öğrenimi demektir. (Ovidius)
............
Yararlanılan kaynak kişiler:
* Mustafa Özçelik (Edebiyatçı-Yazar)
* Üzeyir Gündüz (MEB.Eğitim Dergisi )
* Prof.Dr. Atalay Yörükoğlu (Çocuk ve Ruh sağlığı )