Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ağustos '10

 
Kategori
Güncel
 

Çok mütehakkim hareketler bunlar

Çok mütehakkim hareketler bunlar
 


Çadır tiyatroları, yerini Orta oyununa bırakmış! Biletler bedava! Az önce TV’de izledim birini daha... Haber spikeri kılığında Meddah! O ne sevimlilik, o ne yapmacıklı cilve öyle! Eskiden haber spikerleri büyük bir ciddiyetle ve tarafsızlık içinde okurlardı haberlerini. Akşam ezanı okununca, “Allah kabul etsin!” falan demezlerdi. O görevi din adamları yerine getirirlerdi. Bir din adamının duasıyla iftar açılırdı. Tiyatro da olsa, alışmamışız ya şaştım da kaldım!

Çadır tiyatrolarının iç dekorunu hiç görmedim. Başkaca görmeyenler de pek azımsanacak sayıda olmasa gerek. Daha dün denecek kadar yakın bir tarihte, kocaman kocaman çadırlar kuruluyordu, panayır çadırı gibi. İbadet gizlidir ya, oruç açma da ibadetin bir parçası olduğuna göre, boy boy ilan verilse de o çadırların içinde, az çok gizli sayılıyordu “yoksul”un iftar açması... “Yoksul”a iftar açtıran “dindar”lar!

Bu anlattıklarım, “on bir ayın sultanı ramazan”da şimdiye dek izlediğim çadır tiyatrolarının dış mekan sahneleri...

Derken, şeffaflık modası, tiyatroları da sardı ve oyuncular, oyunlarını şeffaf ortamlarda, sokak.. mahalle aralarında oynamaya başladılar. Bol figüranlı orta oyunları! Bu oyunlarda sergilenen ibadetin de gizliliği kalmadı.

Çocukları da unutmamak gerekiyordu! Çocuklar için de çocuk tiyatroları var, artık. Kuklalar, atlıkarıncalar ve doyasıya eğlence ortamlarında, sahneye uygun kostümler giydirilmiş çocuklar, ilahiler eşliğinde eğleniyorlar. Evet... eğleniyorlar.

***

Alan var, alamayan var... Yiyen var, yiyemeyen var denilirdi eskiden...Uluorta sofra kurulmazdı çok özel günler dışında. Hatta ramazan aylarında kapılarını seferilere, oruç tutmayanlara ya da tutamayanlara açan lokantalar, pencerelerini gazete kağıtlarıyla kapatırlardı. Bu, tok olanın aç olana saygısıydı. Aslında biraz da korku vardı işin içinde dersek, gerçek inananlar da alınır; o nedenle konuyu fazla dağıtmamalı.

Neyse... artık bu orta oyunlarını TV’den izleyen yurttaşların zeytin ekmekle oruç açanları bile tiyatro sahnesindeki iftar mönüsünü biliyor! Bir de biz hatırlatalım.

Mercimek çorbası, tas kebabı, pirinç pilavı, tulumba tatlısı!

Oyuncular ihya oldular! İhya olmaya devam etmekteler! Hava bedava... su bedava... Çeşmelerin musluklarından şerbetler akıyor, böyle bir refah dünyanın neresinde görülmüş!

Ama... seyircinin aklına da şu sorular takılmakta:

Bu değirmenin suyu nereden geliyor? Suyun kaynağına su nereden geliyor? Bu orta oyuncuları ve yönetmenleri, sergiledikleri oyunlardan sağladıkları kazançlarına karşılık kime ne kadar vergi vermekteler?

Yoksa bütün bu “faaliyetler”, her zaman olduğu gibi yoksulun zeytin ekmeğinden kesilen paralarla mı yapılıyor?

Ve son soru:

Kim(ler) bu gidişata DUR! Diyecek?


Zelin Artuğ, 2010 Ağustos, Yeryüzü

...

Blognot: Gazeteci yazar Umur TALU'nun 26 Temmuz 2010 tarihli yazısından bir alıntıyla bitirmek istedim bu yazıyı:

Hakim”i biliyorsunuz zaten.

“Mütehakkim” ise “tahakküm eden” oluyor.

Bilmez olur musunuz?

Sadece bazılarını diğerlerinden ayırıyorsunuz, o kadar.

Oysa her tahakküm eden tahakküm eder!

Belki size, belki ötekine, belki hepinize.

Hakkınıza, hukukunuza, fikrinize, ruhunuza, kişiliğinize, kimliğinize, hayatınıza, hayatiyetinize, haysiyetinize!

Hakimi bile katı tahakküm altında olan sistemde, bireyler rehine gibidir Hocam!"

http://www.haberturk.com/yazarlar/535978-hakim-ile-mutehakkim

 
Toplam blog
: 142
: 969
Kayıt tarihi
: 04.07.08
 
 

Yaşam, sorulardan ve yanıtlardan oluşmuş. Her soru, aynı zamanda kendinin yanıtı... Çift yumurta ..