- Kategori
- Öykü
Çok Özlemek ve Sevmediğini Bilmek...

Kadın o kadar temiz sevmişti ki adamı… Lakin adam bunu ancak yıllar sonra anlayabildi. Tertemiz bir sevgiydi kadınınki; içinde sevdiği adamdan başka hiçbir şey ve dahi hiç kimsenin kırıntısı bile olmayan, olamayan…
Yıllar ikisini de başkalarının kollarına savurup atmıştı oysa… İkisinin de parmaklarında artık başkalarına ait olduklarının nişanı olan halkalar vardı tesadüfen karşılaştıkları o anda… “Bir çay” dedi adam, “Sadece bir çay ve sonra zaten ayrı akan sularımıza döneriz ikimiz de…” Teklifte bulunurken de, oturduklarında da, sadece bu güzel kadınla biraz zaman geçirmekti adamın tüm isteği… Oysa kadın, yıllardır söylemeye fırsat bulamadığı şeyleri söylemek için kabul etmişti adamın teklifini…
Yakınlardaki bir kafeye girip, oturur oturmaz söze girdi kadın, “Seni her düşündüğümde hala aklıma hep o şarkının o dizeleri gelir dedi; “Çok özlemek ve sevmediğini bilmek…” Bilir misin, insanın içi hep yanar, hep… Hiç dinmez içindeki yangın… Birini, seni sevmediğini bile bile özlemek ve sevmeye devam etmek yeryüzünde bir ruha verilebilecek en ağır cezadır… Ben seni sevdiğim ilk günden beri hep aynı cezayı çekiyorum… Sen beni hiç sevmedin, oysa ben seni hep deli gibi sevdim, herkeste seni aradım durdum; bulamadım, hiçbir zaman sana ait tek bir şeyi bile bulamadım başkalarında… Ve sen hep mutluydun ben bunları yaşarken... Başka kollarda; sevdiğin, onlar için kendini yaktığın başka kollardaydın… Bugün artık geriye dönüp beni yakalama şansın yok; çok şey bulabilirsin; çok güzel bir kadın, senin için çok şey yapabilecek bir kadın… Ama seni hep, kesintisiz ve sana rağmen, hiç sevmemene rağmen seven, tertemiz bir sevgiyle sevmeye devam eden, ruhunu sana yakmış bir kadın bulamazsın. Sen bir sevgiyi, daha toprağından çıkıp, filizlenmesine fırsat vermeden öldürdün. Belki sadistçe bir zevk aldın hep bir yerlerde senin için paramparça olmaya devam eden bir kadın olduğunu bilmekten. Evet, seni köpek gibi sevdim, hala seviyorum seni köpek gibi…” Gözlerindeki yaşları zor tutuyordu ikisi de artık… Kadın titreyen sesine hâkim oldu ve devam etti; “Hayat bir daha yollarımızı kesiştirmeyecek, böyle bir şey olsa bile ben buna fırsat vermeyeceğim bir daha. Şimdi yanma sırası sende, ben bu masadan kalktığım andan itibaren içinde yangın misali kavuran bir pişmanlık oluşmasını dilerim Tanrımdan. Gözlerindeki bu yaşlar hiç dinmesin sevdiğim. Dilerim, ben nasıl acı çektiysem “Seviyorum” dediğim herkesi senin sevginle aldatırken bugüne kadar, sen de acı çek bundan böyle sevdiğim, son nefesine kadar yan, eksik kapa sen de ben gibi gözlerini bu yalan hayata…” Artık tutamayacağını anladığında gözyaşlarını, hızla kalktı ve koşar adım terk etti kafeyi…
Kadın kafeden çıktığında, adam bir yandan son yirmi dakikada yaşadıklarına anlam vermeye çalışıyor, diğer yandan da gözlerinden akan yaşları peçeteyle siliyordu usulca…
Birden çalmaya başlayan ve son günlerde yeniden popüler olan o muhteşem Nilüfer- Şebnem Ferah düeti son kurşun oldu masada oturmakta olan adamın allak bullak, zavallı bilincine…
“Yaşadığım o günleri unutmak zor,
Geceler boyu beklemek nedir; onu bir de bana sor,
Çok özlemek ve sevmediğini bilmek,
Sonu gelmez acılarınla beraber…”