Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

18 Ağustos '08

 
Kategori
Blog
 

Çok politize oldum çok!

Çok politize oldum çok!
 

Son zamanlarda kendimi iyice siyasete kaptırmışım; son on blogumun sekiz tanesinin konusu bu kategoride!.. Oysa siyaset Milliyet Blog’da çok ilgi gören bir konu değil. Özellikle kadın okur/üyeler uzak duruyorlar. Erkek üyelerin okurlarının çoğunu kadınlar oluşturduğu için (kadınlarda da tersi) bir bakıma yazılarımı takip eden kesimden kendi kendimi uzaklaştırmışım. Düşünmek de yazmak da istemiyorum ama siyaset öyle bir şey ki, siz onla ilgilenmeseniz bile o sizi bir şekilde ilgilendiriyor. Gündelik hayatımızın önemli bir bölümünü işgal ediyor. Sadece ülkemizde olan bitenler değil dünyanın bir ucundaki bir ülkedeki siyasi gelişmeler bile bizim işimizi, kazancımızı etkileyebiliyor. Günümüzün dünyasında her şey bir biriyle bağlantılı. ABD’de ipotekle ev satın alma sisteminde meydana gelen bir kriz Türkiye’deki inşaat sektörünü durgunluğa sürükleyip binlerce kişiyi işsiz bırakabiliyor.

Canınızı acıtan siyasi cinayetlere, kaçak Kuran kursu facialarına, kent merkezlerinde patlatılan bombalarla masum insanların katledilmesine, Doğudan her gün ölüm haberleri gelmesine, kuraklığa, küresel ısınmaya isteseniz bile ilgisiz ve duyarsız kalamıyorsanız aslında siyasetle bir şekilde ilgileniyorsunuz demektir.

Hele bir de bizim gibi aşırı politize bir kuşağın mensubuysanız gelişmelere ilgisiz kalmanız mümkün değil. Siyasi gelişmeleri izleyip yorumlamaya çalışmaktan geri duramıyorsunuz. Zaten ülkede öyle hareketli -ve saçmasapan- bir gündem var ki ilgisiz kalabilmek için özel bir çaba ve yetenek gerekli.

Blogdan Bibliyofil dostumla ne zaman sohbet etsek konu döner dolaşır siyasete gelir. Birkaç dakikalık telefon konuşmasını bile mühim bir memleket meselesini çözmeden bitirmeyiz! Hele uzunca bir sohbet fırsatı yakalayabilmişsek sayısız meseleyi tartışıp bir çırpıda hallederiz. Ümit Culduz Bey’le konuşurken de genellikle Milliyet Blog’un ciddi (!) sorunlarına el atarız. Dikkat edilirse bu defa “el atarız” dedim, “çözeriz” demedim. El atmak, “bir şeyi düzeltmek için müdahale etmek” gibi genelde olumlu bir anlam içerse de siz onu “karıştırma” olarak anlayın. Her zaman sorun çözecek değiliz tabii, bazen sorun yaratmak da eğlenceli ve yararlı olabilir. Ne demiş Umberto Eco: “Entelektüelin görevi kriz çözmek değil, kriz çıkarmaktır!”... Tamam bizim entelektüellik iddiamız yok ama en azından kriz çıkarabilecek gücümüz var! Zaten işin karıştırma bölümünü genellikle Culduz üstleniyor, bana göre hava hoş!

Bibliyofil’le kriz çıkarma değil, sorun çözme üzerine konuşurken bir ara Türkiye’deki siyasi tablonun karmaşıklığından söz açıldı. Solcu gibi görünen sağcılar, vatandaşa sol gösterip sağ vuranlar, “milliyetçi sosyalistler”, sağ yelpazede yer alıp solun tabanından oy alanlar vs... Her şey karman çorman, tepe taklak. İnsan kendini duvarları sirk aynalarıyla kaplı bir tünelde yol alıyormuş gibi hissediyor. “Neden böyle?” falan derken bunun bir blog konusu olabileceğini, bunun üzerine düşünmek istediğimi söyledim.

Yazacaklarım kafamda hazır gibiydi. Ancak yazmaya başlayınca bunun öyle basit bir iş olmadığını anladım. Boş bir zamanımda bir iki saatte yazar bitiririm diye düşündüğüm konunun içinden çıkmak bir haftamı aldı. Yazdıkça düşünülüp, araştırılması gereken yeni sorular ortaya çıktı; onların cevaplarını bulmaya çalışırken de yenileri... Günlük konuşma dilinde birilerine üstünde fazla durma gereği duymadan kolayca sıfatlar yapıştırıp geçerken düşünce üretme sürecinde bunun ne kadar yanlış ve zor olduğunu görüyorsunuz. Örneğin, sağa kayan solculardan söz ediyorsunuz ama iş bunların kimler ve hangi yapılar olduğunu saptamaya geldiğinde zorlanıyorsunuz. Zihnimizdeki düşünceleri başkalarının anlayabileceği biçimde ifade edebilmek çok emek gerektiren bir uğraş. Özellikle siyaset gibi karmaşık ve “doğru”nun her an değişebildiği bir konuda tutarlı bir görüş geliştirip bunu yerinde kavramlarla ortaya koyabilmek çok zor.

Kemikleşmiş yargılardan kurtulabilmek, farklı perspektiflerden bakabilmek, inanç haline gelmiş kabulleri yeniden sorgulayabilmek kolay değil. İnançlarımız bizim ailemiz ya da kolay vazgeçemeyeceğimiz dostlarımız gibi... Ama inançlara sıkı sıkıya bağlılık ve kuşkudan arınmışlık her konuda olduğu gibi siyasette de fanatizmi beraberinde getiriyor. Kendi adıma siyasette bu engellerle başa çıkabilmek için çok uğraştım. Hiçbir zaman kimsenin hayranı ya da yeminli düşmanı olmadım. Değişen koşulları, durmadan yer değiştiren gerçeği anlamaya çalıştım. Sırf kendi merakım için okudum, düşündüm, yazdım. Son yazı dizisi de bu alışkınlığımın bir ürünüydü. Bir sorudan yola çıkıp birçok sorunun cevabını bulmaya, bulabildiğim cevapları anlatmaya çalıştım.

Dünya ve onun bir parçası olarak Türkiye büyük bir kargaşa döneminden geçiyor; paradigmalar açıklayıcı yeteneğini yitirmiş durumda. Bu belirsizlikte herkes kendini tehdit altında hissediyor; belirsizlikten kurtulabilmek için kimi demode bir ideolojiye sıkı sıkıya sığınıyor, kimi dine, kimi her türden fala, büyüye... Benimki de başka bir çeşit anlama ve anlatma çabası...

Daha eğlenceli yazılarda buluşmak dileğiyle...



 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara