- Kategori
- Siyaset
Çok şey değişti bu ülkede, yine değişecek..

Marka güneş gözlüğü ile karşıladı beni Kadıköy'e geçmeme ısrar eden arkadaşım. İçimde saklamam hiç bir düşüncemi "pat!" diye söylerim.
Pat! diye de söyledim..
"Sevmem böyle gözlükle karşılanmayı" dedim ve özür dileyerek çıkardı yüzündeki gözlüğünü.
Aynen çizik atarım böyle insanlara..
Ben, hiç tanımadığım insan dahi olmuş olsa güneş gözlüğümü çıkarır öyle konuşurum. Güneş gözlüğünü kullanmak bir kültürdür.
Bi de cenaze törenlerinde güneş gözlüğü takanlara tahammül edemiyorum. Kardeşim sen bi taziyeye gittiysen gözlerini saklamamalısın. Açık olmalısın. Demem o ki, yapay davranışlarda bulunan insanları sevmem..
İnsan, karşısındakine konuşurken gözlerinin içine bakarak konuşmalı. Göz kontağı ile konuşulurken yalan söyleyemezler insanlar. Hem, yalan konuşanlar daha az yaşıyormuş biliyor muydunuz? Yalan konuşan insanlar beyinlerini daha çok yoruyorlar ve dolayısıyla kalplerini, ciğerlerini, dalaklarını daha çabuk yıpratıyorlar.
Neyse bu kadar hekimlik yeter.
Gelelim asil konumuza..
İstanbul Belediyesi, bayram dolayısıyla toplu taşıma araçlarında yüzde elli indirim uyguluyor beş gün boyunca (Vapur, Otobüs, metrolar dahil). İyi güzel.. Hem de çok güzel..
Lakin, kazın ayağı öyle görünmüyor.
Şöyle görünüyor..
Aylık abone kartı kullanıyorsan yararlanıyorsun yüzde elli indirimlerden. Abone kartın yoksa normal ücrete tabi tutuluyorsun.
Şimdi bu uygulamada çifte standart yok mudur?
Bi kere vatandaşı ikiye ayırmış olmuyor bana göre İstanbul Büyük Şehir Belediyesi.
Neyse biz anlamayız bu gibi işlerden..
Geçelim Karaköy-Tünel metrosu meselesine..
Karaköy-Tünel metrosunu biliyorsunuzdur, ikiyüz, bilemediniz üçyüz metre mesafeli yüz yılı aşkın hizmet veren metro güzergahını?
Adı üstünde hizmet veriyor.
Bikaç hafta önce Karaköy'den Tünele metro ile çıkmak istedim. Gişe memurundan jeton almak istedim, jeton bedelinin dört yeni Türk Lirası olduğunu öğrenince vazgeçtim metroya binmekten ve Tünele kadar yürüdüm. Gişe memuruyla sohpet bağlamında eleştirimi yaptıktan sonra, memur aynen şunları söyledi; "çok haklısınız beyefendi, ikiyüz metre için dört lira alıyor, bizlere asgari ücretten maaş öderken elleri titriyor".
İnsaf arkadaş insaf! İkiyüz metre için dört lira az para mı? Bu insanlar ağaç yapraklarını mı topluyorlar para diye?
Bugün tesadüfen tanık olduğum Kadıköy altıyol'daki protesto yürüyüşünde bu işlerin böyle devam etmeyeceğinin sinyallerini aldım. Yürüyüşteki sloganların yüksek volümdeki ses tonları tıpkı 12 Eylül önceki ses tonlarını çağrıştırdı.
O ses tonları hayra alamet görünmüyor gibi geldi bana.
Gözlükten başladık, tunel'e girdik, 12 Eylülden çıktık.
Vatandaş sus-pus gibi görünüyor ama her şeyin nabzını da çok iyi tutmasını biliyor.
Bu gidişatın son perdeleridir artık.
Hiç birşey olduğu gibi durmadı bu ülkede. Hep değişti. Yine değişecek..