- Kategori
- Siyaset
Çok sorun, sıfır şeker!
Elma şekeri sapının dip kısmı genelde sivridir!
“Ne Şam’ın şekeri, ne Arap’ın yüzü” ; günlük hayatta da kullandığımız bu deyim dilimize boşuna yerleşmemiştir. Mecazi olarak; elde edeceğin çıkar veya yararın, içine gireceğin kargaşaya (belaya) değmeyeceği durumları anlatmak için kullanırız. Aslında Ortadoğu’ya veya Arap dünyasına şeker (çıkar) için girerken bir kere daha düşün anlamına gelir.
‘SIFIR SORUN’ sloganıyla yola çıkan AKP Hükümeti ve Davutoğlu’nun yönettiği dış politika yöntemleri, bizi sonunda Ortadoğu bataklığına çekmiş durumda. Bu kadar sorun ile en son I. Dünya Savaşı’nda karşılaşmış ve binlerce vatan evladını o bölge de şehit vermiştik. Bu coğrafya gerçekten bataklık, içine düştün mü, debelendikçe batman içten bile değil. Bu konuda bilgi edinmek isteyenlere ve hükümet üyelerine Falih Rıfkı ATAY’ın ZEYTİNDAĞI adlı romanını tavsiye ediyorum.
Kişiler herhangi bir siyasi akıma veya partiye, yabancı ülkede olsa bile kendini yakın hissedebilir ve şahsi olarak o akımı veya partiyi destekleyebilir. Fakat ülkeleri yönetenler; şahsi görüşleri ile yabancı bir ülkede sadece bir siyasi hareketi destekler ve onun taraftarı olurlarsa kaybetmeleri kaçınılmazdır. Ülkeler şahsi egolarla yönetilmez ki. Hiç bir akım veya parti sonsuza kadar iktidarda kalamayacağına göre, eninde sonunda iktidardan bir şekilde düşecek o parti ile siz de kaybedersiniz. Eğer bir de mekân Ortadoğu ise, bu kaybediş çok kısa sürede oluşabilir.
Dünya politikasına yön veren veya etkileyen büyük ülkelere bakın, hiçbir zaman tek bir siyasi hareketi desteklemezler. El altından birilerine silah, para veya siyasi destek verseler dahi, resmi söylemleri her zaman aynıdır. Hatta bazen tüm karşıt gruplara yardım eder ve sonunda kim kazanırsa kazansın, kendi ülkeleri en azından kaybetmez. Örneğin, ülkemizde iktidara kim gelirse gelsin ABD ile ilişkilerimiz başta bozulur gibi olsa da, hiçbir zaman uzun süre bozuk kalmaz, kalamaz. Çünkü ABD buna uygun politikalar izler, politikacıları destekler. Ortadoğu’da gayri resmi bir kural vardır: “ABD’ye rağmen hiç kimse iktidara gelemez, gelse de iktidarda kalamaz.”
Bu kurallar ışığında ülkemize bakarsak, AKP hükümetinin izlediği dış politika baştan sona hatalıdır. Akşamdan sabaha dengelerin ve iktidarların değiştiği Ortadoğu ülkelerinde sadece bir parti veya kişiye bel bağlar açıkça onu desteklerseniz ve eğer iktidarları değiştirebilecek gücünüz yoksa kaybetmeye mahkûm olursunuz. Tıpkı AKP iktidarının kaybettiği gibi. Maalesef kaybeden sadece AKP olmuyor. Ülke olarak hep beraber kaybediyoruz.
AKP Hükümeti sadece birilerini desteklemek uğruna hata yapmadı, kural hatası da yaptı ve yapıyor. Böylece kendisinin ve ülkemizin inandırıcılığını da iyice yitirdi.
Kendi halkınızı sırf ‘Hükümet İstifa’ dediler diye ezer, gaza boğar, gözünü çıkarır ve canını alırsanız, hiç kimse Mısır’da ölenler için döktüğünüz gözyaşına inanmaz. Adeviye meydanında ölenlere ağıt yakarken aynı göstericilerin polis arabasını bombalayıp 24 Mısır Polisini öldürmesine (19.08.2013) tek laf etmezsen nerede kalır senin insanlığın?
Darbeyle gelip hileyle seçilen ve diktatörce davranan Mursi’ye demokrasi kahramanı muamelesi yapıp, Suudi Arabistan’ın, BAE’nin, Katar’ın gerçek diktatörlerine ses çıkarmazsan nerede kalır senin demokratlığın?
Taksim’de halkını ezdirdiğin polise kahramanlık destanı yazdılar deyip, aynı işi yapan Mısır polisini lanetlersen, nerede kalır senin adaletin?
Şu hale bakın: "İmam Rıza'nın Ziyaretçileri" adlı örgüt, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) denen eşkıyanın elinde esir tutulan yandaşlarının serbest bırakılması için Pilotlarımızı kaçırıyor. Niye? Çünkü tüm dünyanın bildiğini o örgüt de çok iyi biliyor ki; ÖSO’nun hamisi AKP Hükümetidir, Davutoğlu’dur, Erdoğan’dır. Suriye’de kaçırılan Ortodoks Metropolitlerin Türkiye’de tutulduğu iddialarını Dışişleri Bakanlığı yalanlamak zorunda kalıyor. PKK’nın Suriye kolu (ne demekse; terörist teröristtir. M.A.) PYD’nin başı istişarelerde bulunmak için Türkiye’ye geliyor ve üst düzey ağırlanıyor. Ne günlere kaldığımızı kimlerle ve nelerle muhatap olduğumuzu görüyor musunuz? Bu arada yeni bir haber geldi: Mısır’da savcı, iki gün önce gözaltına alınan TRT muhabirinin tutukluluk halini iki hafta uzatmış, yazık. Ne demişti Başbakan; ‘men dakka, dukka mı?’ (muhabirimizin ve pilotların bir an önce kurtulmalarına duacıyım).
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün kurduğu, dış politikasını‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ ilkesiyle çizdiği; geri kalmış, ezilen, çıkış arayan toplumların rol modeli, laik, demokratik ve örnek ülke Türkiye’nin düşürüldüğü hale bakın. Şu anda sorunsuz ilişki yürüttüğümüz üç oluşum var: Barzani, İmralı ve Suriye’yi kana bulayan PYD ve El Nusra. Hepsi de AKP’nin iktidara geldiği 2003’e kadar Türkiye’nin can düşmanları.
AKP iktidarı belki seneye olmayacak fakat bu omurgasız dış politikamız nedeniyle bizden nefret etmeye başlayan Ortadoğu halklarıyla aramızı kaç yılda düzeltebileceğiz acaba? Korkarım bu izlenen dış politikanın sonucunda elimizde ne kalacağı şimdiden belli: başkasının yediği elma şekerinin sapı.
Sağlıkla kalın.
İZMİR, 21 Ağustos 2013.
NOT: İstanbul Atatürk Olimpiyat stadı için; “Bu stadın, adının ATATÜRK olmasından başka hiçbir güzel yanı yok” diyen yeni Beşiktaşlı Tolga Zengin’e tebrikler. Gezi olaylarına destek verdiği için ulusal takıma alınmayan basketbolcu Cenk Akyol’dan sonra, bakalım Tolga, Ulusal Futbol Takımına çağrılacak mı?