Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Nisan '20

 
Kategori
Sosyoloji
 

CORONA - Sebep Sonuç ilişkisi.

*Corona'lı günler.

Dünya Corona'lı günlerini yaşıyor.

Savaştayız.

Adamın biri demiş ki; ne kendini ne de düşmanını tanıyorsan savaşı kaybedersin. Sadece düşmanını veya kendini tanıyorsan, işin zor. Hem kendini hem düşmanını tanıyorsan, kazanırsın.

Biz bugün tanımadığımız bir "düşmanla" savaşıyoruz. 

Bu nedenle üçüncü opsiyon şu anda uygulanabilir değil.

İkinci opsiyonun kıymetini bilelim. İşimiz zor ama gücümüzü doğru ölçer ve etkin kullanırsak kazanırız.

Savaş derken abartmıyorum. Yaşanan tam bir ölüm-kalım mücadelesi.

Ülkeler mücadele için her yöntemi deniyorlar. 

Sonradan karşılaşanlar daha şanslı, öncekilerin yaşadıklarından dersler alıp, kendi tedavi süreçlerinde faydalanıyorlar. 

Yakalandıktan sonraki tedavi yöntemleri her toplumda birbirine benziyor. Sağlık sistemi yaygın, güçlü ve hazır olanların sınırlı bir avantajı var..

Tedavi mücadelenin ikinci aşaması.

Birinci aşama yakalanmamak.  

Yakalanmamak demek bulaşmaya engel olmak demek. Hastalık bulaşmazsa yayılıp varlığını sürdüremeyecek.

Kilit nokta da burası. 

Çözüm burada yatıyor.

Bulaşmayı nasıl önleriz?

Sürecin bu yaşamsal aşamasında diğer ülkelerin deneyimlerinden yararlanıılsa da aynı sonuçlar alınamıyor. Sosyal dokular farklı.

Sosyal doku iki katmandan oluşuyor. Yönetenler ve yönetilenler.

Yönetenler zamanında ve etkin kararlar almalı. 

Yönetilenler de getirilen düzenlemelere titizlikle uymalı.

Uymalıyız ki alınan kararların etkin olup olmadığı ortaya çıksın. Etkin değilse yeni kararlar alınsın, yeni düzenlemeler yapılsın.

Niye uymayalım ki sağlığımız söz konusu.

Ne kolay değil mi?

Hani bizim köyde dedikleri gibi "dile kolay".

Toplumsal davranışlarımıza ve sonucundaki yayılma hızına baktığımızda, dile kolay da akla o kadar kolay değil galiba. 

Yeryüzünde böyle ideal bir toplum var mı? Yok elbette. 

İdeale yakın olanlar var. Yaklaşanlar var. Uzak olanlar var. Uzaktan yakından ilgisi olmayanlar var.

Kimin en az can kaybıyla bu süreçten çıkacağı, sosyal dokusuna, diğer bir deyişle, ideal sosyal dokuyla arasındaki mesafeye bağlı.

İşin özü, ortadaki mücadele toplumsal sosyal dokuların virüsle sınavından ibaret.

*Kendini tanımak.

İdeale yaklaşan toplumlar getirilen düzenlemelere büyük ölçüde gönüllü olarak uyuyorlar. Uymayanlara yaptırım uygulanıyor.

Örneğin Fransa'da izin belgesi alarak evinizden çıkabiliyorsunuz. Acil ihtiyaç ve alışveriş için. Ayrıca evinizden 1 kilometreden fazla uzaklaşmadan 1 saat yürüyüş yapma hakkınız var.

Kural dışı ilk davranışınızın karşılığı 125 euro para cezası. İkincisinde 2500 euroyu gözden çıkarmış oluyorsunuz. Sonrası mahkeme kapısıdır herhalde.

Polis Fransa çapında günde 1 milyon insanın kurallara uyup uymadığını denetliyormuş.

Yazımın başında söz ettiğim "kendini tanıma" olgusu burada gündeme geliyor.

Kural koyucular ülke insanını ne kadar tanıyor. Konulan kuralların toplumun sosyal dokusuna ne kadar uyduğu çok önemli. 

Uygulanmayan veya uygulanamayan kurallar koyarsa yönetenler bu işin önünü alamayız.

Ülkem insanı "evde kal" dendiğinde evde kalır mı?

Evde kalanlar var. Kalmayanlar var. Kalamayanlar var.

Etkin bir düzenlemenin nasıl olması gerektiğini irdeleriz.

İş yönetilenlerde bitiyor ama yönetenlerin de olağan dışı bu zamana uygun düzenlemeler yapması gerekiyor.

Bir olumlu örnek: Doğalgaz faturalarının okuma yapmaksızın geçmiş yıllardaki kullanım ortalamasına göre belirlenmesi ve şartlar normale döndüğünde mahsuplaşma yapılması. Eksik yönleri var ama hiç yoktan iyi.

Su sayaçlarının okunmasını erteleyecek kadar bilinçli insanların yönettiği şirketler de var.

Çok olumsuz bir örnek: Sosyal yardım ödemeleri için insanların bugün PTT şubeleri önünde oluşturduğu bulaşıma son derece elverişli sağlıksız kuyruklar. Corona'nın kendisine buradan esaslı bir "barınma " imkanı çıkaracağı sır değil her halde. Sanki mücadele sadece sağlık bakanlığının işiymiş gibi devletin bazı kurumları bilinçsiz uygulamalar yapıyorlar. Sanki normal günlerdeyiz. Biz corona'nın işini kolaylaştırırsak Sağlık Bakanlığı ne yapsın. Corona'dan değil Bakanlıktan yana olalım.

Yardım alacak ailelere bu yardımı ulaştırmanın başka yolunu bulmak zorundaydık. Mutlaka vardır. Belki biraz gecikme olurdu ama insanları hastalık riskiyle burun buruna getimezdik.

Bunun vebali olduğunu düşünürüm.

Bilmiyor muyduk insanların PTT önlerinde bu şekilde toplanacağını. Bilmiyorsak işimiz zordan da öte.

Demek ki kendimizi de tanımıyoruz. 

İnternetin yaygınlığı da artık güçlü sosyal dokunun bir parçası.Bu alanda iyi geliştik ama yeterli değil. Hedef herkesi sosyal yardımını internet üzerinden alır hale getirmek.

Bu dönemde, Yonetimin tüm karar ve eylemlerinin yaratacağı sonuçları salgın hastalığa etkisi gözüyle süzgeçten geçirerek gerektiğinde yol ve yordam gösterecek bir koordinasyon makamına ihtiyacımız var.

*Bulaşma mı? Bulaştırma mı?

Salgın başladığından beri emekliliğin verdiği avantajla konuyla ilgili yayınları bol bol izledim. Doktorlarımız kıymetli zamanlarını ayırarak bizleri konunun her yönü hakkında bilgilendirdiler. Hepsine minnet borçluyuz. 

Düne kadar bende şöyle bir düşünce oluşmuştu. Artık her şeyi biliyorum. Çok fazla program izlemesem de olur, derken,  bir doktorumuz öyle bir yorum yaptı ki, duyduğum en gerçekçi ve yararlı yorumla karşılaştım.

Öğrenmenin sonu yokmuş gerçekten.

Ne dedi bu sayın doktorumuz?

Sonuca değil sebebe bakmalıyız dedi. Konuyu sebep-sonuç ilişkisine oturtarak olanın bir bulaşma değil, bulaştırma işlemi olduğunu anlattı.

Virüs insandan insana geçtiğine göre ortada bir bulaştıran, bir de bulaşan var.

Olayın sebebi bulaşan değil. Bulaştıran.

Sebep bulaştıran, sonuç bulaşma.

Bulaştıran olmazsa bulaşma da olmaz.

Bulaşma olmazsa salgın biter.

Öyleyse yapacağımız kimseye hastalık bulaştırmamak. Bize bulaşmasını değil başkasına bulaştırmamızı önleyecek önlemleri almak.

Doktora göre, birinci adım peşinen kendimizde bu virüsün olduğunu varsaymak. En doğrusu bu. Zaten kimde var kimde yok kimse bilmiyor ki.

Olduğunu varsayarak yaşam tarzımızı ona göre düzenlemek.

Yaklaşımın özü sorumluluğu kendisine virüs bulaşana değil asıl sahibine yani bulaştırana vermek.

Bulaştırmamak için alınacak önlemleri doktorlarımız en ince detayına kadar anlattılar. Onlara girmiyorum.

Doğru bir sebep-sonuç ilişkisi kurması açısından açıklamaya çalıştığım yaklaşımla hemfikirim.

Bu vesileyle daha önce çok kez tekrarladığım sebep-sonuç ilişkisini yeniden gündeme getirmek isterim.

*Sebep-sonuç ilişkisi.

Akla dayanan bir yaklaşım türü.

Ne kadar içselleştirdiğimiz tartışılır.

Biliriz ki trafik kurallarına uymazsak trafik kazası yaparız..

Bizde ise trafik kazalarını "trafik canavarı" yapar.

Manşetleri hatırlarım. "Trafik canavarı dün yine yollardaydı. 46 can aldı."

Trafik canavarı biziz oysa.

Kurallara uymayan bizler.

Biliriz ki sigara içersek hasta oluruz.

İçeriz.

Hastalık var. Hızla yayılıyor. Tedavisi de henüz tam olarak bulunamadı. Zorunlu olmadıkça sokağa çıkmayın. Başkalarına virüs bulaştırırsınız.

Çıkarız.

Yakın durmayın.

Dururuz.

Yeni duyum.

Bahçede bana yardımcı olan arkadaşıma bir süre gelme, ne olur ne olmaz, sana zararım olmasın dedim.

Boşver abi "çalışana virüs gelmez" dedi.

Kuralsız yaşamakta ve sebep-sonuç ilişkisi kurmamaktaki direncimizi başka bir yazıda tartışırız.

Konumuza dönelim. 

Ne yapalım da bu musibetten en az zararla kurtulalım.

*Çözüm önerisi.

Sihirli formül yok. Dinlediklerimden çıkardığım sonuçlara göre öneride bulunabilirim.

Önerilerim tedavi süreciyle ilgili değil. Onun en iyi şekilde yapılacağından eminim.

Bulaşma aşaması hakkında konuşabilirim.

Önce bir durum saptaması yapalım.

Herkesi eve kapatamayız. 

Çıkmak zorunda olanlar var. Sağlık görevlileri, güvenlik görevlileri, eczacılar vb. Tam listeyi yöneticileimiz yapar.

Bunlara zorunlular diyelim. 

Zorunluların tanınması kolay olmalı. Yakalarına bir rozet vesaire takabiliriz. Kep giydirebiliriz. Sarı yelek verebiliriz.

Zorunulular her 3-5 günde bir teste alınmalı.

Zorunlular dışıda çıkışlar sadece çok kısa süreli olmak şartıyla, haftada bir veya iki kez yiyecek alışverişine yönelik olmalı. Yaş gruplarına göre gün tahsisi yapılabilir.

Bu iki durumun dışında kesin bir sokağa çıkma yasağı hemen uygulanmalı.

Hiç kimse ricayla evde kalmaz. Sosyal dokuya dikkat.

İki altın kural.

Hastalığın kendimizde olduğunu varsayarak başkasına bulaştırmayacak önlemleri almaktan sorumluyuz

Bu hastalık pasif gözlemlerle önlenemez. 

Bekleyemeyiz.

Agresif olmak zorundayız. Virüsü arayıp bulup imha etmeliyiz.

Buna stratejide "preemtive" atak denir.

Daha ileri önlemler almazsak ne olur derseniz ben iyimser değilim.

İnşallah yanılıyorumdur.

Sağlıklı yaşamamız için çalışıp çabalayan herkese selam olsun.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 82
: 1739
Kayıt tarihi
: 04.05.13
 
 

Emekli pilotum. 1950 yılında Polatlı Çekirdeksiz köyünde doğdum. İlkokulu köyde ve Polatlı'da, li..