Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mayıs '13

 
Kategori
Güncel
 

Çözüm mü, yeni sorunlar mı?

Çözüm mü, yeni sorunlar mı?
 

Terörün bitirilmesi konusunda başlayan bir süreç var, adı Barış Süreci veya Çözüm Süreci olarak lanse ediliyor malum. Sürecin tartışmasından önce buradaki barışın ne anlam ifade ettiğine bakmak gerekiyor. Kimle barış yapılıyor, barıştan kasıt nedir, barış kimlere getirelecek...

Öncelikle medya ve kamuoyuna yansıdığı haliyle bu toplumsal bir çözüm süreci değildir, bunu aklını biraz kullanabilecek herkes onaylayacaktır. Görüşmeler hükümet-BDP-Öcalan arasında sürmektedir. Öcalan'ı dışarıda tutarak bir sayı verecek olursak, AKP ve BDP'nin oy potansiyelleri gözönüne alındığında, yaklaşık olarak %55'lik bir kesimden bahsediyoruz. Yani toplumun %40-45'inin onaylamadığı bir süreç. Süreç içerisindeki seçmen tepkilerini de düşünürsek bütüncül değil nispeten çoğulcu bir süreç yaşıyoruz. Sürece bakış için yapılan anketlerde ise destek verenler ve vermeyenler arasındaki farkın % 3-4 olduğu söyleniyor. Bunun nedeni, barışın Öcalanla ve PKK'yla bağdaştırılması konusu. Eğer terörden kaynaklanan bir barış sürecine girilecekse herkesten ve her şeyden önce bölge halkıyla barış planları yapılmalı. Madem soruna Kürt sorunu denildi, barış da önce Kürt vatandaşlarımızla yapılmalı. PKK'yla barış gibi bir şey düşünülemez. Çözümü öldürmekte bulan bir terör örgütü barışın muhattabı olamaz, olmamalıdır. Tabii bunlar idealist yaklaşımlar. Gerçekte olan oldukça farklı.

AKP, 30 yıldır bitmeyen, bitirilemeyen bir sorunu "ben bitereceğim" dedi. 30 yıldır bu topraklara zarar veren, din, milliyet ayrımı olmaksızın herkese zarar veren bir sorunu tek başına çözme girişiminde bulundu. Çözüm olarak da önce Öcalanla görüşmelere başlandı. Daha sonra BDP ile benzer söylemler kullanıldı ve aynı çizgide kalmaya özen gösterildi. Mecliste barış komisyonu kuruldu. Sürecin sağlıklı yürümesi için başta yapılması gereken toplumsal zemin oluşturma zaruriyeti, tüm bu gelişmelerden sonra "akil adamlar" aracılığıyla gerçekleştirilmeye çalışıldı. Bu süreçte devletin kurumları da sürece ortak edildi, MİT zaten görüşmelere öncülük ediyordu. Daha sonra bakanlıklar, emniyet teşkilatı ve diğer kurumlar kullanıldı. En çok ses getiren kurum ise Sağlık Bakanlığı oldu. Sürece zarar gelmemesi, barışın sağlanması bahaneleri adına sağlık kuruluşlarından T.C. ibarelerini kaldırmaya çalıştı. Tabii halk tarafından karşı tepki gördü ve geri adım atıldı.

Kabaca bakıldığında süreç adım adım bu şekilde gelişti ve devam etmekte. Fakat sıkıntı da bu noktada başlıyor. Sanırım çoğu kişi de benim gibi süreci ancak kabaca görebiliyor, özellikle de görüşmelerden ve akil adamlar heyetinin raporlarından haberdar değil. Zaten başbakanın "bana güvenin, süreç çok iyi gidiyor" söyleminden de belli oluyor bu.

Hafızaları biraz zorlarsak AKP'nin bir zamanlar karşı durduğu her şeyi bugün kendisinin yaptığını görmüş olacağız. CHP bundan birkaç yıl önce meclisten, Kılıçdaroğlu aracılığıyla bir öneride bulunmuştu. İki ayaklıydı: Birincisi mecliste oluşturulacak ve 4 partinin de katılımını sağlayacak bir komisyon; ikincisi ise akil insanlar önerisiydi. Fakat o zaman, CHP dışındaki 3 parti de buna karşı çıkmış, en güçlü muhalefeti ise hükümet yapmıştı. Bugün ise AKP "ben yapınca oldu" edasıyla herkese lider ve güçlü olma imajı vermeye çalışıyor. Hem de CHP'nin önerisine göre oldukça gizemli ve sır gibi saklanan düşünceler içerisinde yapıyor bunu. Bugüne kadar çözüm kelimesi dışında AKP'li vekillerden ses çıkmadı, konu meclise taşınmadı, halk başbakanın ismi etrafında birleştirilmeye çalışıldı. Demokraside, hükümetin eleştirilebildiği ve hiçbir zaman %100'lük bir güvene sahip olmadığı bir gerçekte, başbakanın "bana güvenin" söylemleri havada kalıyor. Tıpkı son genel seçimler öncesi Kılıçdaroğlu'nun "benim adım Kemal, kaynak benim" sloganıyla aile sigortası projesini yürütme esnasındaki hata gibi. Başbakan o zamanlarda eleştirdiği hatayı şimdi kendisi yapıyor. Süreçle ilgili olarak bir başka çelişki ise AKP-BDP ittifakının barış getireceği söylemleri. CHP, Uludere olayında BDP'yle aynı çizgide kaldığında ve daha sonraki birkaç konudaki benzer söylemlerinde, AKP tarafından alenen terörist ilan edilmişti, üstelik mecliste. CHP-BDP söylemlerinin benzer oluşu, AKP'nin CHP'yi böyle lanse etmesine yeterken, bugün AKP, BDP'yi de aşarak Öcalanla görüşmeler içine girmiş ve neredeyse eksiksiz olarak Öcalanla aynı çizgide devam eden söylemlerde bulunmaktadır. Kaldı ki BDP her fırsatta bölgesel özerklik isteğini açıkca söylemektedir.

Çözüm ve barış adıyla başlatılan bu süreç, AKP'nin ve Öcalan'ın gizli planlar yapmasına ve Türkiye üzerindeki hayallerin gerçekleşmesine katkı sunmaktadır. Forbes dergisi, son olarak açıkladığı dünyanın en güçlü isimleri arasına bu yıl Abdullah Öcalan'ı da dahil etti. Daha önce terör örgütü olarak PKK'yı sayfalarına taşıyan yabancı medya, artık PKK'yı terör örgütü olarak lanse etmiyor. Dış medyada çıkan haberleri dikkatlice takip etmeniz yeterli olacaktır bunu görmek için. Erdoğan'ın son olarak yaptığı bir açıklamaya da dikkat etmenizi tavsiye ederim. Suriye konusunda bir açıklama yaptı ve "ABD, Suriye'ye operasyon düzenlerse biz de destek veririz" şeklinde konuştu. Zamanında Irak'a yapılan operasyonlarda da AKP'nin ABD'ye destek olma heveslerini, daha sonra Irak'ın kuzeyinde kurulan bölgesel yönetimle ilişkilerini düşünecek olursak, bugün Suriye'nin kuzeyinde kurulmaya çalışılan Kürdistan planları sırasında AKP'nin Öcalanla görüşmeler içerisinde olması önemli bir olaydır.

Sonuç olarak, bugün halkımızın yarısının destek verdiği bu "barış görüşmeleri" geri dönülmesi zor yeni sorunlara yol açacak; orta ve uzun vadede hiç de görmek istemeyeceğimiz gelişmelerin içerisinde olacağız. Hazırlıklarını yap Türkiye!!!

 
Toplam blog
: 12
: 1211
Kayıt tarihi
: 09.09.12
 
 

İstanbul Üni. İletişim Fakültesi mezunuyum. Siyaset, spor ve mitoloji ilgi alanlarımdır. ..