Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ekim '13

 
Kategori
Güncel
 

Cumhuriyet Destanı

Cumhuriyet Destanı
 

Sanki bir devrin ölümsüz şehitleri de tarihin sayfalarından fışkırıp Tandoğan’a doluyorlar.


Güneşle birlikte başladı muhteşem buluşmaların kavimler göçü. Zafer kıtaları gibi bölük bölük, yumak yumak, dalga dalga aktılar Türkiye’nin kalbine doğru. Onları ellerinde ayyıldızlı bayraklar, omuzlarında Anafartalar kahramanı ve kalplerinde Cumhuriyet mührü, ayağa kalkmış bir ulus bekliyordu.

Soruyorlardı kimi cahiller ”Nerelisiniz? Amasyalı, Uşaklı, Vanlı mısınız?” Dumlupınar’ı gösteriyordu en öndeki. Conk Bayırı’nı, Kocatepe’yi, Sakarya’yı, İnönü’yü. ”Biz oralardan geldik.”

Biz de yürüdük, bilirim, Kalahari Çölü’nün kumları gibi yakar bu günlerde Tandoğan Meydanı’nın kaldırımları. Eski zaman çarıkları gibi incecik çıplak ayaklarda, burma burma örgülü beyaz yazlıkların içinde yanar kavrulur ayacıkları. Sanki Cahit Külebi’nin şiirinde Mustafa Kemal’in Kağnısı’nı taşıyan Elif’e özenmişler. Alınları terli, gözleri mahmur. Sanki Mustafa Kemal’in kağnısını kara geceden geceden onlar yeldirmişler.

Kalabalık sayıyla olmaz. Coşku yoksa inanç yoksa dünya bir araya gelse mahşer kurulmaz. Gözlerimiz aptal olmuş, bakışlarımız şaşkın. Bir görüyoruz on, on görüyoruz yüz oluyor, bin oluyorlar. Sanki bir devrin ölümsüz şehitleri de tarihin sayfalarından fışkırıp Tandoğan’a doluyorlar.

Şair yazamaz. Ressam çizemez. Bu okyanus dalgaları gibi yalpalayan mahşeri kalabalık, kırmızı beyaz bayrak denizi Anıtkabir’e, Dolmabahçe’ye, Samsun’a ışıklar yolluyor şimşek hızında. Bu ışıklar anlayan için dostların kalbinde umut, düşmanların yüreğine ok gibi saplanacak “Cumhuriyet kararlılık mesajları” dır. ”Biz her zaman buradayız. Gerektiğinde Ulubatlı Hasan, Tek Kollu Bayram, gerektiğinde Nene Hatun, Kara Fatma’yız”

İşte şurada bayrak sallayan Kadıköylü emekli öğretmen Fatma Aliye hanımın annesi, Halide Edip’in Sultanahmet mitingine katılmış. Yüz binlerle birlikte Kara çarşafıyla yumruğunu İzmir’e doğru kaldırıp ”Ya istiklal ya ölüm” diye haykırmış.

Burada entel yok. Zengin, sosyete, Tarabya, Etiler, Kordon, Bornova, Kadifekale yok. İşte şu uzun saçlı küpeli genç diskodan gelmiş icabında nolacak? Sen biliyor musun bu karagözlerdeki acılı bakışların hikâyesini? Söyleyim de hafife aldığın için utan. Bu genç, namusunu, şerefini korumak için Yunan çizmeleri altında ölmeyi seçen (toprağı cennet olsun) Mehpare hanımın torunu. Şimdi Gündoğdu Meydanı’ndan Ege’nin mavi sularına bakarken yüzünü bile görmediği, albümdeki eski yırtık siyah beyaz resminden bildiği rahmetli babaannesinin ruhuyla buluşuyor.

Tandoğan, Gündoğdu inliyor, haykırıyor. Marşlar, türküler, şarkılar… Cumhuriyetin coşkusu yüz binlerce yürekte ahenk ahenk müzik oluyor, kulaklarda en ücra köşelere kadar dalga dalga yankılanıyor. İstiklal marşı, Onuncu Yıl marşı hep bir ağızdan ayakta büyük bir coşkuyla okunuyor.”Dağ başını duman almış/Gümüş dere durmaz akar…” Köroğlu bile söylenir bu meydanlarda”Ok atılır kalasından/Hak saklasın…” Edip söyler ”Çocuklar inanın. İnanın çocuklar. Güzel günler göreceğiz…” Göbek havası mı sandın bunları behey sersem! Bunlar yok olan bir milletin kurtuluşunun türkü olmuş simgesi, destansı haykırışlarıdır.

Yer gök kırmızı. Dalga dalga bayrak denizi. Behçet Kemallerin altın saçlı mavi gözlü ilahı, büyük kurtarıcı omuzlarda taşınan dev resminde sanki hemen oradan inip on binlerin arasına katılacakmış gibi öylesine canlı askerlerine gülümsüyor. Bir devre adını yazan, yok olmuş bir milleti yeniden diriltip ayağa kaldıran Selanikli Mustafa sanki “Daha ben ölmedim” diyor.

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..