Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ekim '13

 
Kategori
Güncel
 

90 yıllık Cumhuriyet: Tarihe bakmanın zamanıdır(*)

90 yıllık Cumhuriyet: Tarihe bakmanın zamanıdır(*)
 

Can Yücel, "Sünnet Değil Farzdır Cumhuriyet" diyor.


Bugünlerde Cumhuriyet’in 90. yılını idrak ediyoruz. 90 yıla çok şey sığdırmış bir cumhuriyettir sözkonusu olan. 29+1 Kürt İsyanı da, 6-7 Eylül olayları da, Alevilere yönelik katliamlar da bu 90 yıl içinde yapıldı. Sıfıra yakın okuma yazma oranının yüzde yüze yakın hâle gelmesi de bu sürede gerçekleşti. Yerle bir olmuş ekonominin bizzatMustafa Kemal’in girişimiyle İş Bankası kurulmasından pek çok kamu yatırımının yapılmasına kadar canlandırılması da, kamu kaynaklarıyla var edilmiş Ereğli Demir Çelik’ten Türk Telekom’a kadar bir dizi büyük kuruluşun yok pahasına özelleştirilmesi de bu 90 yıl içinde gerçekleşti.

Devletin ve partinin iç içe geçtiği; mesela Ankara’ya, İstanbul’a kimin girip çıkacağına, kimin solcu, kimin milliyetçi olacağına dahi karışan Nevzat Tandoğan gibi valileri yetiştirmiş tek parti dönemi de, İnönü’nün, “En büyük yenilgim, en büyük zaferimdir” diye tanımladığı çok partili hayata geçişte bu süre içinde oldu. Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası ile başlayıp o kadar çok parti kurulup kapatıldı; o kadar çok hain ilan edildi ki bu sürede. Her seferinde bir “kurtarıcı”sı oldu elbet; misal 27 Mayıs’ta, 12 Mart’ta ve elbette hala her açıdan üzerindeki gizemi koruyan 12 Eylül’de.

CHP ve “ZAMANIN RUHU”

Işıklar içinde yatsın Can Yücel’den aldığım ilhamla söyleyebilirim ki “darbeye darbe denmesi” de bu sonuncudan sonra oldu. O tarihten bu yana 28 Şubat27 Nisan gibi yeni tarz darbeler, darbe girişimleri olduysa da biz daha çok demokrasi konuşurken, İslamcı bir hükümet aracılığıyla hayat alanımıza müdahale edildiği bir cumhuriyeti idrak etmeye başladık.

Ama nihayet, değinmeden geçmek olmaz! Cumhuriyet dediğimiz şey, biraz da CHP’dir. Güçlü dinî inanç bağlarının oluşturduğu psikolojik eşiği yüksek bir toplumla karşılaşan CHP kadrolarının, padişahlık gibi sembolik olmanın ötesinde anlam taşıyan bir sistemin yerine kapısı demokrasiye açık cumhuriyeti benimsemiş olması, bugünden bakıldığında bile o kadar da küçümsenecek bir devrim değildir. “Zamanın ruhu”nu, hesaba katarak söylemek gerekir ki bir rejim inşa edilirken, dönemin “iklimi”nden etkilenmemesi mümkün değildir. Otuzlu yıllarda başlayıp, savaş sonrası döneme kadar bütün dünyada rağbet gören Nazizm ve faşizm, Frankizm gibi rejimlerin varlığının Türkiye’nin de “tek şef”, “ebedî şef” gibi kavramlara paralel bir devlet yapılanmasına gitmesini kolaylaştırdığı muhakkaktır. Ancak bugünkü “çok partili hayat”ı da aynı kadroların kurduğunu söylemek de aydın namusunun gereğidir

NE KADAR İNÖNÜ, O KADAR BAYAR!

Söz konusu olan, inanç özgürlüğünü resmî devlet dininin sınırları içine sıkıştırarak herkesi Sünni Türk formatı içinde “makul vatandaş” olmaya zorlayan, Cumhuriyet’i “tek kişi”nin inisiyatifiyle sınırlı hâle getiren bir devlettir. Kendi belirlediği insan tipolojisine uygun giyinmeyenleri “muasır medeniyet”i hedefleyen ülkenin başkentine dahi sokmayan, hak taleplerini şiddetle bastıran, her türlü örgütlenme talebini reddeden, örgütlenme girişiminde bulunanları ağır hapis cezalarına çarptıran ve Dersim’de şiddeti kırım noktasına ulaştıran bir devletten bahsediyoruz. Geri dönüp bakıldığında, bütün bu olup bitenlerin müsebbibi olarak, yalnızca bugünkü CHP’yi görmek, hem kolaycılık hem de tarihin hakkını vermemektir.

Medeni Kanun’dan kadınlara seçme ve seçilme hakkını tanıyan 1930 tarihli düzenlemeye, ülkenin ihtiyaç duyduğu demir, kömür, şeker gibi alanlardaki yatırımlara kadar yapılan olumlu icraatlar kadar olumsuz icraatların da aynı kadronun eseri olduğu kuşku götürmez. Bu anlamıyla Kürtlerin kimliğini inkâr eden, Alevileri Osmanlı’daki genel tanımıyla “zındık” ve “mülhid” olmaktan kurtarsa da Sünnileşmesi için çaba harcayan; Sünnilerin ise devletin tanımladığı “makul Müslüman” hâline gelmesi için Diyanet’in insafına terk eden ve bugünkü CHP açısından simgesel anlamı olan Dersim Tertelesi’ne neden olan icraatlar da 90 yılını doldurmuş Cumhuriyet ile kristalize olmuş kadrolardan vareste tutulamaz.

Cumhuriyet, 1945’e kadar aralarında İnönü’nün, Bayar’ın, Menderes’in, Peker’in de olduğu, “herkesin cumhuriyeti”dir. Burada bahse konu olan “herkesin”, “devletten daha devlet”, “İnönü’den daha İnönü”, “Mustafa Kemal’den daha Atatürk”olduğunu kim inkâr edebilir? “Zamanın ruhu”nun, o “cumhuriyet”in etkili bütün aktörlerine sindiği ve o aktörlerin demokrasinin kırıntısına dahi tahammül edemediğini kim söyleyebilir? Buna, Başbakan Erdoğan’ın överek kendisine pay biçtiğiMenderes de, dahildir ki, o Menderes döneminde, Türkiye’nin utanç sayfalarından biri olan, 6-7 Eylül olayları yaşanmıştır. Tıpkı 1970’lerin sonuna doğru yaşanan Maraş kıyımı, 1993’de gerçekleşen Madımak yangını ve içinde yaşadığım yıl gerçekleşenGezi direnişi sürecinde yaşanan taammüden katledilmeler gibi.

Can Yücel’in şiirleştirdiği gibi “farz” olan bu cumhuriyet tarihinin açtığı yaralar hâlâ kanamaktadır. İyileştirmek, müsebbiplerin koltuğunda oturanların, “sütten çıkmış ak kaşık” rolünden sıyrılıp takınacağı tavra, gösterecekleri reflekse bağlıdır. CHP’nin çıkartacağı en önemli ders ise dönüp arkasına bakmak, adını aldığı cumhur ile demokrasi kültürü üzerinden sağlıklı bir yapı kurmak olmalıdır. 90. yıl, ancak böyle anlam kazanabilir.

(*) 29 Ekim 2013, Taraf Gazetesi Her Taraf Sayfasında da yayınlanmıştır.

 
Toplam blog
: 102
: 682
Kayıt tarihi
: 06.07.10
 
 

8 Ocak 1961'de doğdu. Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler..