Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ocak '14

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Dağa Kaçtım ~~ Orta Anadolu notları - 3.1

Dağa Kaçtım ~~ Orta Anadolu notları - 3.1
 

Cevat Çobanlı Konağı


Bir Orta Anadolu seyahati sırasında düştü yolumuz Arapgir’e. Keban üzerinden; Elazığ’dan Kemaliye’ye doğru giderken, yemyeşil kavaklıklar içinde, doğu batı eksenindeki bir vadiye saklanmış bu güzelim kasabaya rastladık ansızın. Sanıyorum Kozluk Çayı’ydı adı; vadinin dibinde akıp giden; belki de ilerde Fırat’a kavuşmak için acelesi olan bu bozkırın hayat kaynağı suyun kıyıcığında kurulmuştu Arapgir. İçinde sakladığı eşsiz değerlerini, hüznünü ve kadim tarihini bağrına gömmüş bu kasabaya kısa zaman diliminde uğramak için şeytan dürttü bizi. Ne iyi de etmişiz; güzel insanları, Kemaliye’yi andıran sessiz ve dingin atmosferi, çoğu yok olsa da, bugüne kalanlarla; ben buradayım diyen kültürel derinliğiyle dikkat çeken bu güzelim kasabayı görmekle…

 

Orgeneral Cevat Çobanlı Konağı'ndan Arapgir'in görünüşü

 

Zamana direnen bir eski Arapgir Konağı

 

Pazarıydı o gün kasabanın. Karasu’ya doğru ilerleyen asfalttan aşağı doğru sarkıverince, hemen Arapgir’in canlı hayatına dalıverdik. Belediye’nin önündeki mütevazı parkına yayıldı kimimiz; kimimiz ise yerel ürünlerin peşinde kasabanın pazarında aldı soluğu. Arapgir’in dillere destan küçük siyah üzümü, sert ve sulu kırmızı elmaları ve kuru dut; pazardaki dikkatimizi çeken en gözde ürünlerdi. Pazar için kasabaya inen köylüler, küçücük kasabayı panayır yerine çevirmişlerdi. Bütün bunların üstüne, meydanda Kaymakamlık ve Belediye ilgililerinin gerçekleştirdikleri yangın tatbikatı ise, bütün bu hareketliliğin orta yerinde taşradaki “neme lazımcılık” dersi gibiydi. 

Çevredeki özenden yoksun kimi kamu binaları ve onların arasında kendine yer bulmaya çalışan derme çatma bugünün sivil yapıları içinde boğulmuş sokaklar, bu kalabalık günde sıradan bir taşra kasabasından farklı manzaralar sunmamıştı ilk bakışta. Ama ne bilirdik; zenginlik ve Arapgir’i Arapgir yapan değerlerden bugüne ulaşan izler aşağılarda; vadiye doğruydu.

 

 Restorasyonu süren Ulu Cami

 

Ulu Cami'ye doğru inen sokak

 

İlk önce restorasyonu devam eden bir eski hamam ve hemen ilerisinde ise Ulu Cami çıktı karşımıza. Küçük şirin bir yokuşun iki yanındaki sivil mimari örneği güzelim evler de harap vaziyetteydi. Herhalde bu restorasyon sürecinde bir gün onlara da belki sıra gelecekti. Bu arada, Ulu Cami’nin de restorasyonu halen devam etmekteydi. Bizi gören çalışan ustalardan biri, Arapgir Belediyesi’ne haber vermeye gitti. Biraz sonra yanımızda upuzun boylu bir zabıta bitiverdi hemen. Güleç yüzlü, konuksever zabıtanın isminin Mustafa Bulut olduğunu sonradan öğrendik. Bize Arapgir’in sevimli mekânlarını tanıtan ve yemyeşil bahçeler içindeki güzelim sokaklarda dolaştıran O oldu. 

 

O sokakta bakım geçirmiş evlerden biri

 

Konukevi olarak kullanılmak üzere restorasyonu yeni tamamlanmış ve yakınlarda TRT-6’da gösterimi gerçekleştirilen Mem-u Zin dizisinin çekiminin yapıldığı Millet Hanı, ilk ziyaret ettiğimiz mekân oldu. İç avlusuna bakan odaların yer aldığı iki katlı binanın kimi odalarında Arapgirli ailelerin yadigârları arasından seçilmiş etnografik malzemeler, daha henüz tam yerleştirilmemişti bile. Atmosfere açık iç avlunun ortasında yer alan küçük şadırvandan sürekli akan su ve suyun akışına göre üstünde dönüp duran bir küçük küre, Millet Hanı’ndaki bir konfor alanını işaret ediyordu. Atatürk’ün yakın çalışma arkadaşlarından Cevat Çobanlı Paşa’nın bazı özel eşyalarını da burada görmek fırsatını elde ettik. Rehberimizin anlattığına göre kısa süre içinde burası konaklama mekânı olarak hizmet verecekti.

 

Millet Hanı, avluya bakan odalar

 

Millet Hanı’nın köşesinde yer aldığı sokak son yıllarda sokak sağlıklılaştırma çalışmalarının uygulandığı bir pilot bölge imiş. Sokağın iki yanında yer alan evlerin bu çalışmalar sırasında ötesi berisi toparlanmış; girişim, biraz Kemaliye deneyimini hatırlattı bize. Bu arada Arapgir’in, Tarihi Kentler Birliği üyesi olduğunu ve ÇEKÜL Vakfı ve benzeri sivil toplum kuruluşlarının Türkiye’nin birçok kasabasında olduğu gibi buradaki iyileştirme çalışmalarında da katkısı olduğunu öğrendik. Bütün bunların hepsi, aslında bozkıra atılmış birer fırça darbesi gibiydi ve ümitlendirici idi.

 

 Arapgir evi

Ama sokaklarda dolaştıkça anladık ki; Arapgir’in sırları vardı; yorgun taş(bazen kerpiç)-ahşap kardeşliği konakların ardında. Çürümüş tahtaların içine sinmişti sanki gizler. Ermeniler diye fısıldadı zaman kulağımıza; burada çoktular bir zaman. 10 civarı kiliseleri vardı; bir de Arapgir Katedrali… Şimdi Malatya’dan Ermenistan’a göçüp yerleşen Ermenilerin çocukları orada Arapkir diye bir yerleşim kurmuşlar, orada yaşarlarmış; içlerinde hala o büyük acıyı, hüznü ve yok oluşu içlerinde taşıyarak.

 

 Arapgir'in çanları

 

Arapgir Katedrali’nin hikâyesi ise başka bir hazin öykü; 13.yy.dan kalma bir yapı olarak, Batı’da yaşayan Ermeniler için en gösterişli ibadethanelerden biriymiş zamanında. 3000 kişilik bir kapasitesi olduğundan söz ediyor kaynaklar. 1915 Ermeni Tehciri sırasındaki olaylarda kilise; saldırıya uğramış, yağma edilmiş ve yakılmış. Ermeniler bu toprakları terk ettikten sonra ise, bina yeniden onarılarak 1950 yılına kadar okul olarak hizmet vermiş. 1950 Eylül’ünde ise idarenin aldığı bir karar çerçevesinde bina yıkılarak ortadan kaldırılmış ve boş bir arazi haline dönüştürülmüş.

 

 Arapgir Katedrali; 19.yy.sonları(1)

 


 

Bir zamanlar manusa adı verilen ve yöreye özgü bir tür kumaşın dokunduğu tezgâhlardan sokaklara yansıyan sesleri duyan yok artık Arapgir’de. Bir zamanlar Halep ve Şam’a kadar ulaşan bu dokumalara ne talep kalmış, ne de bu işin bir ekonomik değeri. Arapgir’deki Meslek Yüksek Okulu’nun Müdürü Dursun Özgüler bu dokuma ile ilgili şunları aktarıyor:

 Asım Bey Evi; koleksiyon parçalarından hedikler

 

Asım Bey Evi; bahçeden diğer bir köşe

 

 

“1950-1960'lı yıllarda bizim evimizde de manusa dokunurdu. Annemin dokuma yaptığını biliyorum. Ermeni komşularımız çözgüsünü, kumaşın boyamasını hazırlarlar, kumaşları dokunmak üzere Türk evlerine dağıtırlardı. Hatta bir evde bir değil, birden çok tezgâh kurulurdu. Halk arasında da bu dokumaların yapıldığı tezgâhlara kuyu denilirdi. 'kuyu dokudum', 'kuyu aldım', 'kuyu verdim’ gibi ifadeler kullandıklarını çok iyi hatırlıyorum. Manusa dokumacılığı Arapgir için çok önemli bir ekonomik kaynaktı. Kışın yoğun geçtiği aylarda evlerdeki bir veya birkaç tezgâhta manusa dokunur ve ailelere de önemli ekonomik katkı sağlardı."(2)

Devam edecek
 

Dipnotlar:

 

(1)   Arapgir Katedrali'nin fotoğrafı, http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/d/d4/Arapgir_church.png adresinden alınmıştır.

 

Yazan ve fotoğraflayan: İbrahim Fidanoğlu

Düzenleyen: M.YC

 
 
 
Toplam blog
: 140
: 882
Kayıt tarihi
: 02.09.12
 
 

  Ben ve iki eski dostum; bilgi dağarcığımızı doldurabilmek ve şehrin keşmekeşinden uzaklaşab..