- Kategori
- İlişkiler
Dağılım noktası

Tutunacak küçük fidanlar
Duygular, duygular, duygular... Kimi zaman açlık hissedercesine, kimi zaman tokluk şişkinliği yaratırcasına vücudumuzda kol gezinen o duygular... Bugün neler yazabileceğim konusunda düşünürken, içimde var olan şu anki duygularımdan bahsetmek istedim. Karmaşık, stres dolu, şişirircesine gaz sancısı baskınlığında olan, patlarcasına genişlemiş bir balon gibi gergin hallerimizin kaynağı olabildiği gibi, bazen kuşlar gibi özgür hissedercesine gökyüzünde uçtuğumuz ya da yağmur damlasının toprağa değdiği anda yaydığı o kokunun lezzetinde bir güzellik bütünlüğü yaşatır duygular. Benimkisi hangi sınıflandırmaya giriyor derseniz, şişkinlik, gerginlik ve patlama döngüsü içersindeyim. Zorlu bir dönem geçiriyorum. Her an gergin, her an bıkkın bie haldeyken, konsatre olabilmek mümkün olmuyor yapmam gereken işlere. O işlerki, planlanmış geleceğimi etkileyecek olaylar listesi ile dolu. Bitmek bilmeyen her gün daha fazlası eklenen işler silsilesi... Yapmam gereken ne çok iş olduğu gerçeği, her günün sabahında aynaya kendime baktığımı anda daha net görünüyor. Çünkü zaman geçiyor ve ben zamana ayak uydurmaya çabalarken, o ömrümden bir demet yaşam arzusunu silebilecek o derin çizgileri yerleştiriyor yüzüme. Yaşlılığı kafama takacak bir insan değildim ben eskiden, oysa geçmişteki ben ile zamana ayak uyduran ve yaşı geçen ben arasındaki tüm farklılıkları görebiliyorum her günün sabahında. Beni yöneten duyguların esiri oluyorum işte o an, isyankarlık, sitem, öfke, yalnızlığın verdiği o tatlı ızdırabın esriri oluyor ruhum. Koparsam olmuyor, bıraksam dolmuyor içi ve ben duygularımın esiri oluyorum.
O duygular ki, kadınlığımın simgesi, her ay döngüsünde serbest hale geçen çözünmüş moleküller gibi tüm vücudumu sarıyor. Bir an oluyor sel gibi akan gözyaşalarına dönüşüyor, bir başka anda zeusun şimşekleri gibi ışık saçan öfkemin içinde yoğunlaşıyorum. Bana dokunmayan bin yıl yaşar sanırım, aksi takdirde yanacağı kesin. Lakin bu sefer, bu duygular ne kadınlığmın bir eseri ne de işerimin verdiği streslerin bir kombinasyonu. Bu sefer yalnızlığımın yangısını yaşıyo yüreğim... Çok değer verdiğim dostumla paylaştığım her gönül sohbetinde, yaşamında yer alan çocuklarının o tatlı mestliğini yaşıyorum. Her hallerini bana anlattığı anda içimde bir yangın başlıyor. Doldurmak isteyipde zaman bulamadığım bazı durumların çanları çalıyor. Onu dinlemekten zevk alıyorum bana çocuklarını her anlatışında, hatta seslerini bile duyuyorum arka fonda bazı konuşmalarımızda. İçten bir haykırış, zafer belirtisi naralar ya da tatlı nazların başlangıcı küçük hıçkırıklar şeklinde... Yaşamayı istediğim, içimde özlemle beklediğim anların, annelik duygularımın kabarmasına neden olan bir başka melodi sanki. Yaşamda o denli çok yaşanılan duygular varki, ben annelik duygusunun baskınlığını yeni algılıyor, tadına daha yeni ihtiyaç duyuyorum. İşin en kötüsü ise, planlanan yaşam listesinin en sonunda yer alan bir madde çocuk! Duygularımı kontrol etme yetim azaldı bu günlerde, en iyi en güzel olanı yaşamak istiyorsak planlarımızı ona göre düzenlemeli, yapılması gereken işleri zamanında yapmalı ve hayatı fazla ertelememeliyiz. Benim yanlışım bu oldu sanırım. Kaderimin bana yıllar önce tanıdığı şansı elimin tersiyle itmiş ve kendimce doğru bildiğim şeylerin peşinde, kısacası burnumun dikine yaşamaya devam etmeseydim, belki duygularım bu denli isyankar olmaz ve tüm planlarımı yolun yarısını geçmiş şu zaman diliminde bitirmiş halde, ailemle mutlu ve huzurlu bir geleceğin tadına bakardım. Ama yinede şanslıyım, yıllar önce teptiğim bu şans bana yine geri geldi, bu sefer kaybetmemeye kararlıyım, bunu bile tek dostum ise o güzel çoccukların sahibi... dilerim dualarım kabul olur, sevgiyle kalın...