Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

09 Haziran '09

 
Kategori
Kitap
 

Dağın öteki yüzü

Yazarı: Erendiz Atasü

Kitap Hakkında Ön Bilgi:

Kitap, yazarın anne ve babasından kalan mektupların bir araya getirilip düşsel kişi ve olayların şekillenmesinden oluşmuştur. Kitapta, yazarın annesi Hadiye Vicdan, babası Faik Raik, anneannesi Elmas Hanım da Fitnat Hanım’dır. Diğer kahramanların gerçek ile alakası yoktur. Kitap içeriğinde Cumhuriyet yılları, Kore Savaşları anlatılmaktadır. Cumhuriyet Dönemindeki önemli meslekler alınarak (subaylık, yabancı dil öğretmenliği gibi), düşsel kahramanlara uyarlanmıştır. Kitapta anlatılan Vicdan’ın kardeşleriyle beraber Uludağ’a tırmanışı ve Gazi’nin Vicdan’ı Dolmabahçe Sarayı’na davet edişi gerçekte yaşanmış iki olaydır. Diğer anlatılan olaylar tamamen kurgusaldır.

Kitap Özeti:

Vicdan Selanik’te 1910 yılında doğmuş, savaşlardan dolayı fakir düşmüş ve göç etmek zorunda kalmış bir ailenin kızıdır. Ailenin en büyük çocuğu olup, iki erkek kardeşi (Burhan ve Reha) vardır. Vicdan’ın çocukluğunda onu çok etkileyecek birtakım olaylar olur. Vicdan’ın babası Balkan Gazisi’dir. Alaşehir’e göç etmelerinden bir süre sonra bu bölge Yunanlılar tarafından işgal edilir. Bu olay esnasında Vicdan’ın babası, ihbar edilmesi üzerine ağır işkencelere maruz kalır. Bir süre sonra da işkencelere dayanamayarak ölür. Babası öldükten sonra Vicdan ve ailesi İstanbul’a dayısının evine sığınır. Vicdan burada yaşadığı kâbus gibi olayları asla unutamaz. Vicdan’ın annesi Fitnat Hanım bu olaylar üzerine Azeri bir adamla evlenir ve üvey kardeş Cumhur dünyaya gelir. Tam bu sırada Vicdan Çapa Kız Muallim Mektebi’ne (parasız, yatılı, öksüz ve yetim yurdu), Burhan ve Reha ise Kuleli Askeri ve İdadi Okulu’na yazdırılır.

Mustafa Kemal bir gün Maarif Vekâletiyle Çapa Kız Muallim Mektebi’ne emir gönderir. “TC’nin ‘irfan ordusu’nun bir an önce yetiştirilebilmesi için Devletimiz, Avrupa ülkelerine tahsil etmek üzere talebe gönderecektir. Açılan imtihana girecek talebelerin tespiti gerekmektedir.” Bu sınav sonucunda Vicdan, İngiltere Cambridge Koleji Batı Dilleri Bölümü’nü (burslu) kazanır. Aynı şekilde çocukluk ve okul arkadaşı Nefise de orayı kazanır. Nefise, 1909 Konya/Karaman doğumlu bir kızdır. Vicdan, Nefise’ye göre biraz alıngandır. Nefise onun bu yönüyle eğlenir. Vurdumduymaz bir karakteri vardır ve girdiği ortama çabuk ayak uydurabilen bir yapısı vardır. Vicdan böyle değildir. Nefise biraz daha rahat ve sorumsuzdur. Vicdan, Nefise’de kendi yerini alma çabalarını sezer. O, Nefise’ye göre biraz daha güzeldir. Nefise bu durumdan dolayı Vicdan’ı içten içe kıskanır. Hatta Nefise, Vicdan’a ilgi gösteren erkeklere yoğunlaşır ve onların ilgisini çekmeye çalışır. Hugh Eliot isimli genç Vicdan’a âşıktır. Nefise bunu bile bile Vicdan’dan habersiz onunla baloya gider. Bu, Vicdan’ı üzer ama esasında Vicdan’ın daha da çok üzüleceği bir başka olay olmuştur. Baloda Nefise İngiliz teğmen ile tanışır ve onunla evlenmeye karar verir. Vicdan, Nefise’ye çok öfkelenir. Bunu vatana hainlik olarak ifade eder. Bu evliliğe karşı çıktığını şu sözlerle açıklar: “Bir TC’nin kızı emperyalist İngiliz ordusunun subayı ile evlenemez. Bizim vatanımıza borcumuz var. Sen onunla evlenirsen bu vatan borcunu kim ödeyecek?” Vicdan İngiltere’de geçirdiği altı yılı bu sorumlulukla tamamlar. Milliyetçidir. O hiçbir zaman devletin kendisine okuması için ödediği bursa hainlik etmez. Onun tek amacı okulu bitirip, vatana hizmet etmektir. Bu, onun için bir borçtur.

Cambridge Üniversitesi, kuralcı bir bürokrasiye sahiptir. Gelen öğrencileri ağırlayan pansiyon sahiplerine bazı uyarılarda bulunur. Vicdan ile Nefise Miss Meadow isimli, kendini öğrencilere adayan Hristiyan bir kadının pansiyonuna alınmışlardır. Kızlar Miss Meadow’un evine gelmeden önce ona yazılı olarak kızları nasıl karşılaması gerektiği, üniversite yönetimi tarafından bildirilmişti. Kızlar yaralı bir ülkeden geliyorlardı. Dolayısıyla aile sorunları vardı. Babalarını küçük yaşta yitirmişlerdi ve en önemlisi İngiltere’ye gelmelerinden kısa bir süre sonra arkadaşları intihar etmişti. Britanya Hükümeti babasız bu iki genç kıza şefkat göstermesi için Miss Meadow’u uyarmıştı. Miss Meadow, ilk kez Türkleri ağırlıyordu. Uzunca kızları gözlemledi. Onlara Kur’ an-ı Kerim hediye etmişti ancak kızlar okumasını bilmiyorlardı. Nefise ve Vicdan’ı Kur’an’ın buyrukları fazla etkilemiyordu. Türk geleneklerini merak eden Miss Meadow, savaş ve göç ortamı arasında büyümüş olan bu kızların geleneklerden çok uzak olduğunu, gelenek yok olsa da görgü kurallarının kızlar üzerinde kalıcı olduğunu fark etmişti. Kızların erkeklerle yüzeysel ilişki kurmalarını, zorunlu hizmetle karşılaşacaklarına yorumluyordu.

İngiltere’den Berlin’e tatil amaçlı giden kızlar, hayatlarında unutamayacağı kanlı sahnelere tanık olurlar. Bu olaylardan sonra Vicdan’ın ailesine düşkünlüğü ve yurtseverliği artar. Nefise ise dengesiz davranmaya başlar. Vicdan ve Nefise vatanın neresi olduğunu sorguladılar. Berlin sokaklarında coplanan insanları gören Nefise’nin aklında vatan bir anlık bile olsa İngiltere’ydi. Nefise, Türklük konusunda arkadaşlarıyla yaptığı konuşmalarla Vicdan’ı derinden yaralamaktaydı. Vicdan hiç taviz veremeyecek kadar vatanını seviyordu. Çünkü ona ödemesi gereken borcu vardı. Vicdan’ın bu düşüncelerinden sonra Nefise uzunca düşündü. “Gazi kendilerini oraya, ülkesine katkıları olması için göndermişti. Nefise ona borçluydu. Büyük bir mütercim olmalıydı. Ülkesine edeceği en büyük teşekkür Türkçe dilini zenginleştirmekti.” Bu düşüncelerle Nefise kendini İngiltere’ye bağlayacak hiçbir karar almamaya karar verdi. Her şeye rağmen Nefise ile Vicdan arasında tabir edilmez bir soğukluk vardı. Okul bittikten bir süre sonra Nefise Vicdan’dan gizli görev başvurusu yapmıştı. Vicdan’ı bu olay oldukça üzmüştür. Nefise, Vicdan’la aralarındaki soğukluğu gidermek için birçok mektup yazmış, Vicdan çok incinmesine rağmen bir tane de olsa ona barış mektubu göndermişti. Vicdan ile Nefise arasındaki bu sadakat bağını bir süre sonra ölüm ayırır. Nefise 1942’nin sonbaharı Kasım’da Ankara Numune Hastanesinde, otuz üç yaşında pankreas kanserine yenik düşerek ölür. Vicdan’a, babasının ve Gazi’nin ölümü üzerine bir de en yakın arkadaşı olan Nefise’nin ölümü çok ağır gelir. Bu acıyla yıkılır.

Vicdan’ın hayatı boyunca unutamadığı olaylardan biri, kardeşleriyle beraber Uludağ’a tırmanışıdır. Kardeşleri Burhan ve Reha ilk kez ablalarına bu kadar yakındır. Reha ile Burhan birbirinden çok farklıdır. Reha çok duygulu ve sessiz biriyken, Burhan cesur ve istikrarlıdır. Burhan’ın yüz hatları gibi çevikliği de Gazi’ye çok benzemektedir. İki kardeşin de ortak yanları subay oluşlarıdır. Savaş ortamlarını, donarak, işkence edilerek öldürülen askerleri görmüşler ve dolayısıyla iç dünyaları gereğinden fazla yıpranmıştır. Bu aynı zamanda yaşamlarını da etkilemiştir.

Reha, annesinin bulduğu Doğulu dul bir kadınla evlenir. İki çocuğu olur. Orduda olduğu kadar aile hayatında da mutlu olamaz. Gün geçtikçe üzüntüden zayıflar, iştahı kapanır. Kendisinin kanser gibi elem bir hastalığa yakalandığını düşünen Reha, “şerefli bir subay ancak üniformasıyla ölür” diyerek tabancayı kafasına dayar ve intihar eder.

Burhan, attan düşerek omurgaları kırılır. Erkan-ı Harp Subaylığını çok isteyen Burhan’ın bu olay ile hayalleri suya düşer. Ancak o yılmaz. Hukuk Fakültesine yazılır. Başarılı bir avukat olur. Daha sonraları resmi bir bankanın yönetim kurulu üyesi olarak çalışmalarına devam eder. Çok zengin olur. Annesini ve kardeşlerini unutur. Vicdan ile Burhan birçok konuda karşı karşıya gelir. Burhan önceleri çok idealist iken, çıkarları dolayısıyla bu görüşlerini değiştirir. Vicdan ise aslına çok bağlı birisidir. Savunduğu doğrudan ise asla vazgeçmez. Vicdan Demokrat Parti’nin Atatürk ilkeleri dışına çıktığını, Kadın Haklarına pek önem vermediğini düşünür. Vicdan devletin öne sürdüğü bazı politikalara geçit vermez iken, Burhan destekler. Amerika için askerlerimizin Kore’de şehit düşmesine anlam veremeyen Vicdan’a karşı, Burhan bu konuya ılımlı yaklaşır. O çıkarları için kimlikteki doğum yeri olan Selanik’i İzmir olarak değiştirmiştir. Vicdan kardeşinin böyle bir şey yapmış olmasına çok öfkelenir. Kardeşini sahtekâr ve aslını inkâr eden kişi olarak nitelendirir. Burhan, nihayetinde tasvip etmediği bir evlilik yapar. Eşini aldatır. Çocukları çok hayırsız olur. Yaşlılığı gençliğine nazaran çok perişan geçer. Daha fazla bu hayata katlanamaz ve ölür.

Cumhur, üvey kardeş olması dolayısıyla Burhan ve Reha tarafından benimsenmez. Ancak Vicdan onu öz kardeşlerinden ayırt etmemiştir. Cumhur, Kore’ye üsteğmen olarak gönderilir. Vicdan endişe ile onun Kore’den dönmesini bekler. Cumhur ablasına hep mektup yazar. İfadeleri ablasını üzmemek için üstü kapalı ve şakavaridir. Vicdan onun mektuplardaki düşüncesini anlayabilmek için Kore şiirlerini incelemeye alır. Kore haberlerini kesip saklar. Sonuncu mektubunu Vicdan’ın eşi Raik’e gönderir. Eniştesinden kendisine uygun bir iş bulmasını, bacağını kaybettiğinden dolayı görevi bırakması gerektiğini yazar. Bu son mektubu Vicdan hiçbir zaman görememiştir. Cumhur, Kore’ye yirmi dokuz yaşında gitmiştir. Otuzunda döner. Bir yıla yakın savaşır. Sağ bacağını kaybetmesinden dolayı emekliliğe ayrılır. Beş yıl tedavi görür. Yüzbaşılığa terfi eder ve bir madalya alır. Evlenir. Çocukları olur ve altmış beş yaşında ölür.

Vicdan İngiltere’den geldiğinde henüz görevi çıkmamıştır. Tam bu sırada onun hatıralarını süsleyen bir olay gerçekleşmiştir. Gazi, İngiltere’ye gidenler hakkında bilgi alıyordur. Elinde, giden öğrencilerin fotoğrafları bulunmaktadır. Vicdan’ın azimli ve kararlı bakışları onun idealist bir Kemalist olduğunu ele verir. Gazi’nin gözüne takılır. Vicdan’ı hemen Dolmabahçe Sarayı’na davet eder. Onu, küçük yaşta bir kadın olmasına rağmen olgun bir bayanmış gibi karşılar. Uzunca bir muhabbetten sonra Gazi ondan birtakım ricalarda bulunur. Vicdan’dan İngiltere’nin BBC Radyosu’nda Türkiye’nin devrimi olan Kadın Hakları İnkılâbıyla ilgili bir program hazırlamasını istemiştir. Dönüşte ise manevi kızlarına İngilizce dersi vermesini rica eder. Vicdan bu iki teklifi de sevinçle kabul eder. Gazi’nin bu ikinci ricasının amacı, henüz göreve atanmayan Vicdan’a diğer vatandaşlara haksızlık yapmadan görev vermektir. Vicdan, BBC Radyosu’nda Türkiye’deki Kadın Devrimi ile ilgili konuşma yapar. Batı’da ülkesinden ‘Feminist Cumhuriyet’ diye söz edildiğini duyar. İngiltere Dış İşleri Bakanı’yla tanışır. Ciddi bir gazete onunla röportaj yapar. Vicdan hep üstün bir öğrenci olmuştur. Ülkesine önemli bir hizmet sunmuştur. Kendisine yıllarca parasız eğitim veren vatanına bu borcudur. Vicdan haftanın belirli günlerinde resmi otomobille Dolmabahçe Sarayı’na getirilir. Dolgun ücret karşılığında (Vicdan ve ailesi o sıralarda maddi sıkıntı içerisindedir.), Gazi’nin manevi kızlarına ders verir. Gazi, Vicdan’ın İngiltere’deki konuşmasını, yaptığı faaliyetleri takip etmiş, ona tebriklerini aracı yoluyla iletmiştir. Vicdan, bu durumdan çok mutludur.

Vicdan’ın annesi Fitnat Hanım, sürekli olarak Vicdan’a Gazi’den kendilerine yardım etmesini, savaşta kaybettikleri mallarını geri istediklerini söylemesi için baskı yapar. Vicdan ise asla böyle bir şeye yanaşmaz. Gururludur. Kişisel çıkarını, vatan davasına feda edecek kadar idealisttir. Fitnat Hanım, Gazi’nin Vicdan’ı çağırmasını, onun izdivacına talip olmak istemesine yorumlar. Vicdan, annesinin tüm sözlerine rağmen kararlılığını sürdürür.

Vicdan bir süre sonra göreve atanır. Gazi Lisesi ve Eğitim Enstitüsü’nde İngilizce öğretmenliği yapar. Şimdiki Gazi Üniversitesi’nin İngilizce bölümü’nü kurar. Burada uzunca bir zaman İngiliz Edebiyatı ve Çeviri dersleri verir.

Vicdan mesleğini çok kutsal görür. Karşılığı yok sayar. Görevini, kendini adarcasına sever. Tek amacı, öğrencilerine ulusun savaşla var olmayacağını, kültür ile var olacağını öğretmektir.

Vicdan’ın eşi, Raik, Trabzon’un bir taşrasında doğmuştur. O da Vicdan gibi yatılı okullarda okumuş, savaş ortamında büyümüş bir öğretmendir. Yobazlığa ve cehalete karşıdır. Vicdan ile Raik’in hem mutlu hem de herkese örnek olacak evlilikleri vardır. Kocası Raik ile görev gereği ayrı düşen Vicdan daima sabırlı olmuş, o görevini her şeyden üstün tutmuştur. Ayrı kalacakları için üzülen eşini “vatan millet için değer“ diyerek teselli etmiştir. Vicdan ile Raik evlilikleri süresince karşılıklı fedakârlıklarda bulunmuşlardır. Raik, yolculukların uzun sürmesinden ve eşinin yalnızlıktan korktuğunu bilmesinden dolayı Milli Eğitim Bakanlığı Müfettişliğinden istifa eder. Vicdan yazdığı tüm öykü ve şiirleri kocasından üstün görünmemek için bastırmaz. Raik, sırf eşi tütün kokusunu sevmiyor diye sigarayı bırakır. Vicdan kocasıyla aynı kentte olabilmek için, ortaöğretimde öğretmenliğe razı olur. Raik, tangoyu, tiyatro gibi sanatsal etkinlikleri öğrenir. Vicdan ise eşinin taşralı akrabalarını öğrenir. Vicdan’ın kardeşlerine nazaran çok güzel bir evliliği olmuştur. Vicdan hem vatanına hem de ailesine sadık kalmıştır. O, ailede tamamen toplayıcı, birleştirici ve bütünleştirici bir rol oynamıştır. Kardeşlerine yol gösterici olmuştur. Reha ve Burhan için, o, ideal bir eştir. Vicdan ile Raik beraberce yaşlanmayı isterler. Bir kızları olur. Raik, kızı ve eşiyle yaşlanamadan bu hayata veda eder…

Not: Erendiz Atasü bu romanı annesi vefat ettikten sonra yazar. O, annesini idealist bir kadın olarak tanımlar. Sağlığında bu romanı yazamadığı için çok üzülür… Eser, 1996‘da Orhan Kemal Roman Ödülü almıştır. Bu eser üzerine birçok yazar güzel eleştirilerde bulunmuştur…

Sonuç:

Vicdan ve eşinin yaşamı; İdealizm, aşk ve evlilik konusunda, örnek alınması gereken bir yaşamdır.
Havsa Gök

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara