- Kategori
- Deneme
Dedem

İznik Gölü
Köy ne güzeldir şimdi tam bu zamanda. Serin ama, tarlalarını sularken yağmurlar... Islak taş yollar, kimi evlerin bacasından çıkan dumanlar, ve arkasında puslu bir İznik Gölü. Sokaklar, çocuk sesinden mahrum, kaldırımlar sokak köpeklerine kalmış; havlama sesleri yükseliyor yokuş sokaklarda, ve havlamalar ulumalara dönüyor, ezan sesine karışınca.
Babaannem olmasa da şimdi o evin odalarında, dedem var ya... Uzun, bol sohbetli sabah kahvaltılarına duyduğum hasret hep sürecek sanırdım. Şimdi dedeme hazırlayacağım serin bir sabahında köyün, belki yağmurlu, üzerimde babaannemin yeleğiyle ürpererek. Bilmem ki; hala domates, biber yetiştirir mi acaba bahçede? Umarım vardır, ince yağan yağmurun altında bahçeye inip, kahvaltı için domates toplayacağım, dedeme müthiş bir menemen yapmak için, demlik cızırdarken sobanın üstünde.
Şimdi İznik Gölü nasıl pusludur orada, ve dedem yalnızdır. Duyuyorum, kahvaltı etmez, sadece çay içer dururmuş. Gözlerimin önüne geliyor. Uzun boyu, zayıf bedeni, nasırlı iri elleri, kasketi ve çayın yanında yaktığı sigaradan çektiği o ilk nefesten aldığı keyfi ve de dumanın mavi gözlerinde artırdığı buğusuyla bir de.
Yalnızdır şimdi o biliyorum. Gidip ona kahvaltı hazırlayacağım. Babamda bulamadığım herşeyi bulmak için, babamın babasındaki, baba gülümsemesine hasret... Bedenimde çoğu zaman bastırdığım, ama arada dışarı fışkırmasına engel olamadığım, bu toprak ve tütün kokulu adamın mavi ve güleç bakışlarıyla dindiriyorum, baba sızılarımı.
Bekle, sakın gideyim deme babaannemin ardından. Atladım hayallerimin denizine dede. Konuşalım hadi. Sana denizlerimi anlatayım azıcık. Sen de bana köyde tanımadığım insanları anlat yine sigarandan çekerken derin derin, ben dinlerim. Ama gitme daha. Birlikte kahvaltı edelim, İznik Gölü'ne bakarken, ekmek ve çay kokulu odanın penceresinden.