- Kategori
- Felsefe
Dedikodu, gıybet ve güven

<ı>“Büyük beyinler(insan gibi insan) fikirleri, vasat beyinler(insanımsı) olayları ve küçük beyinler (hilkat garibesi) başka insanları tartışır.”ı> George Parry
Dedikodu, başkalarının kişisel ve özel konuları hakkında yapılan konuşmalardır; insanların başka insanları, onların bulunmadığı yerde ve zamanda, hunharca eleştirmesi, arkadan konuşmasıdır. Dedikodu yanlışlıklar ve çarpıklıklar içermektedir. Güven erozyonunun müsebbibidir. Dedikodu, zekâ seviyesini mümkün olan en alt mertebeye indirgeyip iletişim kurma şeklidir. İnsan müsveddeleri ağızlarından salya akarak şahısları sofraya serip birer birer kemirirler. Bu ırgatlıktan da büyük haz alırlar. Beyin yerine sulu sünger sahibi kitle için bir panzehirdir. Boşa yaşayan güruh için vazgeçilmezdir.
Korkak, pısırık, sinsi ve silik karakterlerin oyun alanıdır. Türk Dil Kurumuna göre <ı>“biri hakkında onun olmadığı ortamda konuşurken onu çekiştirmek ve kınamak”ı> şeklinde açıklanır. Doğu felsefesine göre de kötü karma ya da “Akushala Karma”, bedenin, sözlerin ve aklın yaptığı zararlı aksiyonlar sonucu ortaya çıkar ki, bunların başında dedikodu gelir. Dedikodu aşkı ile yanan ve gözetleyici (gözlemleyici değil) olan toplumlarda, başkaları ile fazlaca ilgilenilmektedir. (Bu terbiyesizlik bile insanlık ya da değer olarak pazarlanabilmektedir)
Dedikodu, haybeye yaşayan lüzumsuz yaratığın sağda solda ilgili ilgisiz kişilere kendi özelini, başkalarının özelini sufle etmesi sonucunda ortaya çıkar. Egoist dedikoducu aynı zamanda suflördür. Nifak tohumları ekmek için her fırsatı değerlendirir. Tırsak dedikoducu başkalarının yüzüne söyleyemeyeceği şeyleri pervasızca dinleyicisine aktarır. O, kendi menfaatine göre zehrini kusar. Dedikodu, insanların birbirine olan sevgisini ortadan kaldırır. Dedikodusu yapılan bir gün bunu öğrenecek ve yapanlara karşı düşmanlık duyacaktır. Dedikodu yapanlarla birlikte bulunanlar da başkasını arkasından çekiştirenlerin kendisi yokken kendisini de çekiştirebileceklerini düşünerek onlardan uzaklaşacaktır.
Sözde sohbetlerinde başkalarını dedikodu ile ayakları altına alanların depozitosuz kafaları hayatları boyu ayaklar altında kalmaya mahkûm olacaktır. Fikrin değil, kişinin dedikodusu yapılır. Akıllı insan ise ilmi ve aklı ile fikrin eleştirisini yapar. Dedikodu zayıf, aciz ve yalancı sürüngenlerin silâhıdır.
Gıybet; sözlük anlamı olarak çekiştirme, yerme, arkadan konuşma, kötüleme anlamına gelmektedir. Gıybet ayrıca <ı>“Birinizin, diğerini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır”ı> şeklinde tanımlamıştır. İslam dininde de en büyük günahlardan biridir. Hucurat suresi 12. ayette, gıybet yapmak, ölmüş kardeşinin etini yemeye benzetilmiştir. En iğrenç erdemsizliktir. Unutulmamalıdır ki başkalarının sözünü ileten, bir gün muhakkak diğerinin sözünü de başkalarına ilettirecektir. İkiyüzlülük insanda ne şeref, ne irade, ne onur ne de cesaret bırakır. Kimsenin gıyabında konuşmama mottosunu idrak edemeyen yığın çokça gıybete başvurur.
İki kişinin aynı ortamda bulunmayan bir başkası hakkında sürekli ileri geri konuşması kadar aşağılık bir durum yoktur. Konuşma seviyeleri sadece şahıslar olan yaratıklar çoğunlukla teşriki mesaide bulundukları yakın çevreleri ile ilgili durmaksızın olumsuz konuşurlar. Akıl fukarasıdırlar. Hiçbir entelektüel konu hakkında konuşmazlar hatta onu bunu ağızlarına sakız etmek, alışveriş ve az klişe siyaset dışında tamamen dumurdurlar. Evrene ağızlarından yaydıkları çöplükte kendileri boğulurlar.
Güven ise huzurun diğer adıdır. Güven, az kişiyi içeri soktuğumuz kalbimizin kilitli kapısıdır; özen ister. Girenin çıkması durumunda bir daha çok ama çok zor açılacak bir kapıdır. Güven, hak edilmesi zor bir erdemdir. İnsan ilişkilerin çimentosudur. Kazanılması zor, kaybedilmesi kolay duygudur. Sarsıldığı an, kişinin de sarsıldığı andır. T.D.K. tanımı: <ı>"Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat" ı>olan kelimedir. Güven, ürkek bir ceylan gibidir bir kez ürkütüldü mü, bir daha kolay kolay sahip olunmayacak bir duygudur. Bir güveni temin etmek bir ömür, yıkmak ise bir dakika alır.
İnsanlık ve insan severlik satıcısı büyük hareketlerin sahipleri genellikle dedikodudan büyük haz alırlar. Bu sosyal sevgi kelebeği görünümünde sevgi kusucular görünüşte rahatsız edici derecede sıcakkanlı şahsiyetlerdir. Ancak kapı kapanınca istisnasız teşriki mesaide bulundukları herkesi derhal tefe koyup çalarlar. Sadece kişileri çekiştirmek boş yaşamlarının boş işidir. Kendi hayatına asla bakmaz aklı fikri kapı dışındaki hayatlardadır. Sürekli insanların hayatlarına sarkar, ileri geri konuşur. Bu güruh için söylenecek en güzel atasözü: <ı>“İt ürür(havlar), kervan yürür.”ı> dür. Edepsiz, bayağı, kişiler bireyi yolundan çevirmeye çalışırlar. Ancak gerçekleşmesi kesin olan durumlara karşı dış kapının mandalları ayak sürümeye kalksa da bu hiçbir şeyi değiştiremez. Kıskançlık, egoizm bazılarını kudurtur. Kendi yolunda olana çatanlar, kervana ürüyen itlere benzerler. Bu tür karşı koyma, sataşma, yılışma, kendi doğrusunu dayatma yürüyüşü engelleyemez. Tuvalete bile elele halay çekerek bir arada giden sürü, her daim bireyin yoluna bodoslama çıkacaktır. Birey olabilmiş insan avamın her türlü sirayet çabasını yerle bir eder, onu kendi pis bataklığına geri yollar ve bildiği kendi yolunda yürür.
Dünyada insanın niye var olmuş olduğunu fark edemeyenler, günlerini birbirleriyle çekişmeyle tüketirler. Yontulmadan bu dünyadan göç ederler. Onlar gerçekle aralarındaki perdeleri kalınlaştırmakla meşguldürler. <ı>“Ben kimim, nereden geliyor, nereye gidiyorum, niye var oldum, zamanımı nasıl en iyi şekilde değerlendirebilirim, yaşamın amacı ne”ı> gibi birçok soru ile zihinlerini meşgul etmezler. Hep mazeretleri vardır, boyunları bükük ve eziktirler. Fikri sabittirler. Değişim onlar için Kaf Dağı’nın ardında bir anlam taşır. Şahısları yemeklerine meze olarak kullanan, arkadan iş çeviren dedikoducu kitle sürekli hayret ederken, insan gibi insan hayatın her alanında gayret eder. Avam kendi ile baş edemeyen, havass ise kendine hâkim olandır.
Stephano D’anna: <ı>“Kurban her zaman suçludur”.ı>
Berk Yüksel