- Kategori
- Güncel
Değerli çok büyüklerim! Bırakınız dağınık kalsın!

Cambazlar
Yıllar önceydi. İki dede bir torun biraz dinlenmek üzere, "çay bahçesi" tabir edilen bir mekana oturduk. O zaman iki üç yaşlarında olan büyük torunumla aramda şöyle bir diyalog geçti. O, kendi türkçesiyle konuşuyordu.
- Dede! Buyda embek ayadı bay mı? (Burada ekmek arası var mı?)
- Bay, pardon var!
-Büyük dedem embek ayadı yicek mi?
-Hayır
-Ten embek ayadı yicek mitin? (Sen ekmek arası yiyecek misin?)
- Hayır!
- Ben yicem!?
Gördüğünüz gibi torunum, herkesi düşünüyormuş gibi yapmış ama aslında kendi çıkarına çalışmıştı. Malesef hayatın gerçeği buydu!
Son anayasa paketi tartışmaları bana yukarıdaki olayı hatırlattı. Ben de onunla, yeni ve hayali bir diyalog kurdum. İşte:
- Dede! Mahkemeler millet adına karar veriyorlarmış değil mi?
- Evet kızım, öyle diyorlar.
-Peki bu anayasa paketi milletin oyuna sunulmayacak mı?
- Evet sunulacak.
- Aslolan milletin kararıysa, bu yola da girilmişse, millete sunulacak paketin mahkemede ne işi var?
- Doğrusu bunu ben de bilmiyorum.
-...!?
- Ah kızım! Bu tür işlerin asıl kotarıcısı gizli elleri bir bulabilsem? Onlara bir güç yetirebilsem! Önce, kulaklarını huni yerine kullanıp, tüm doğru bildiklerimi beyinlerine akıtacağım. Sonra da, toplumu fikir manyağı yaptıkları yetmiyormuş gibi, halâ suyu bulandırmaya devam ettikleri için, ilâveten bir de suratlarına tüküreceğim...
Dün akşam anayasa paketi üzerinden bir Anayasa Mahkemesi tartışması dinledim. Konuklar Osman Can, Prof. Serap Yazıcı ve Prof. İbrahim Kaboğlu idi.
Serap Yazıcı, Osman Bey'in, "mahkeme kararını yok sayma" fikirini eleştiriyordu. O da AYM'nin, anayasanın 148. maddesini sürekli ihlâl ettiğini, yetkisini aşan kararlar vererek, hukuku çiğnediğini anlatıyordu. Kaboğlu ise bunu duymazdan geliyordu. Çünkü burada önemli olan doğruya ulaşmak değildi, haklı çıkmaktı. Yani yanlış ta olsa, dinleyenleri amaca uygun biçimde yönlendirmekti.
Acaba içine düştüğümüz bu kaotik durumun, yani bitmez tükenmez hukuk tartışmalarının sebebi nedir veya kimdir? Cevap veriyorum: yüksek yargıdır. Yani Anayasa Mahkemesi'dir, Yargıtay'dır, Danıştay'dır ve ilâveten HSYK'dır.
Yüksek yargının Türk Milleti adına verdiği bir çok karar referanduma sunulsa, halk tarafından reddedilecektir. Bundan adım kadar eminim. AİHM'den dönen ve devletimizin binlerce avro para ödemesine sebep olan yargı kararlarına baktığımızda bu görüş, pek te yabana atılacak gibi durmamaktadır. Eğer en yüksekteki mahkemeler, toplum vicdanını rencide eden kararlara imza atıyorlarsa, yargı kurumunun tartışmaların odağı haline gelmesi kaçınılmazdır.
Daha dün Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Mehmet Haberal hakkında tutuklama kararı veren 9 hakime, 1500 er lira para cezası vermiş. Bu yargıçların hepsi mi aynı cürmü işlemiştir, doğrusu bilmiyorum. Ben medyadan duyduğumu aktarıyorum. İddialara göre bu, "bütün hastaları saldınız da Haberal'ı niye tutuyorsunuz" anlamına geliyormuş. Bu kararın, yargı tarihimizde ilk olduğu söyleniyor.
Halbuki Haberal'ın, ilk günden beri hastanede yattığı, bunun da mahkemenin izniyle olduğu herkesçe biliniyor. Demek ki, her zanlı gibi ona da aynı prosedürün uygulanması, tutukluluk süresini Haseki Kardiyoloji Enstitüsün'de geçirmesi, savunmasının bile telekonferans yoluyla alınması yüksek yargıçları tatmin etmiyor. Anlaşılıyor ki yüce mahkeme, onun için çok özel muamele bekliyor.
Adam bir yıldan fazladır hastanede yatıyor. Nedense kimse, bir kalp hastasına ne kadar süreyle yataklı tedavi uygulanabileceğini merak etmiyor. Serbest bırakıldığı taktirde, en kısa zamanda taburcu edileceğine ve aniden iyileşip ortalıkta sapasağlam dolaşacağına kalıbımı basarım. İnanmayan Şener Eruygur'a bakabilir...
Konuya dönelim. AYM Raportörü Osman Can, " Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerini denetlerken (148. maddeyle sınırlanmış) yetkisinin dışına çıkarsa verdiği karar hukuki değildir. Böyle bir karar da "yok" hükmündedir. Meclis veya hükümet bunu, resmi gazetede yayımlatmayarak yürürlüğe sokmayabilir." diyor.
Prof Serap Yazıcı da Can'a, "Siz meclisi veya Başbakan'ı hukukdışı davranmaya çağırıyorsunuz. Söylediğiniz, "yok sayma" nın bizim hukumuzda yeri bulunmuyor. Üstelik karar, 60 gün içinde resmi gazetede yayınlanmadığı takdirde mahkeme hükümetten, gereğinin yapılmasını talep edecektir. Bu olmadığında ise yargı yoluna başvuracaktır ki, bu bir kaos doğuracaktır, " diyor. (Not: Danıştay, "yokluk" kararı verebiliyormuş. Akşam öyle söylediler. Var mı yok mu, yok ta var mı, siz düşünün!)
Şimdi denklemi kuralım ve problemi çözmeye çalışalım. Bakalım çözebilecek miyiz?
AYM, yetkisini aşarak karar verdiğinde bu eylemi hukukdışı olur mu? Evet! Serap hanımın görüşünden yola çıkarak baktığımızda, Osman Can'ın "yok sayma" fikri de hukuka aykırı mı? Evet! Serap Hanım, bu meseleyi hukuk zeminine oturtacak bir görüş, bir çözüm sunuyor mu? Hayır.
Tamam, Osman Bey'in görüşü hukuksuzluğa çağrıdır. Anayasa Mahkemesi de kanun dışı bir karar verirse ne olacaktır? Karşımıza hukuki olmayan iki seçenek çıkacaktır. Peki bu 0-0 lık durum nasıl aşılacak, yani, 1-0 a nasıl tahvil edilecektir? Tabi ki, birini tercih edip öbürkünü yok sayarak! Peki bu da bir hukuk dışılık olmayacak mıdır? Evet!
Serap hanım ve Kaboğlu bu kanaldan Osman Bey'e saldırırken, AYM'nin günahını yok sayıyorlar. "Mahkeme kararı ya, " hukusuz olsa da olurmuş gibi yapıyorlar. Serap hanım, ilâve çözüm olarak seçime gitmeyi ve yeni bir anayasa için halktan onay almayı öneriyor.
Fakat, bu yargı sistemi kaldığı sürece yapılacak yeni anayasa paketinin de aynı akıbete uğrayacağını düşünmek istemiyor. Hukukun, aklın, uzlaşmanın yerini kanundışılığın, ideolojinin ve ben merkezli anlayışın aldığı bir vasatta, makul çözüm olamayacağını biliyor. Fakat zevahiri kurtarmak için öyle konuşmayı uygun görüyor.
Prof. Kaboğlu, 153. maddeyi okuyor ve "AYM'nin kararları herkesi bağlar, " diyor. Evet doğrudur, bağlar. Buna karşılık Osman Can da, "Anayasanın 148. maddesinin de Anayasa Mahkemesi'ni bağladığını ama onun, buna uymadığını" söylüyor. Fakat bu doğru, Kaboğlu'nun işine gelmiyor. Zira, kendisinin ve savunduğu tarafın hayat görüşüyle çelişiyor. Böylece, bazı şahısların ideolojik yaklaşımları yüzünden, en hayati ve en ufuk açıcı kavramlar sis perdesinin altına itilmiş oluyor.
Bazı hukukçular ve özellikle, derin yapının tarafında olanlar kanun nizam tanımıyor. Artık bu gerçeği insan gibi düşünen herkes biliyor. Mücadelenin zemini, bilgi sahiplerinin üzerinde duramayacağı kadar kayganlaştırılmış bulunuyor. Bu yüzden, toplumun kaderini belirlemek bilgelere değil, cambazlara kalıyor. Ben pek emin değilim ama cambazların yeni ufuklar açacağına inananlar, onları izlemeye devam edebilirler.
...Resim:...http://www.itusozluk.com/gorseller/cambaz/48464