Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ocak '10

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Değişmeye var mısınız?

Değişmeye var mısınız?
 

Değişmeye Varmısnız?


Nasıl bir toplumda yaşıyoruz sorusuna genelde verilen yanıt; çivisi çıkmış olur sanırım. Kişiliklerin bozulduğu yalanın dolanın eksik olmadığı, kimseye güven kalmadığı bir ortamı anlatırız. 

Oysa etrafımızdaki insanlara ne çok güvenmek isteriz. Arkamızı döndüğümüzde içimizin rahat olduğu, kuşku duymadan ona yaslanabilmeyi ne çok isteriz. Herkesin hayalidir bunlar. 

Ama artık bu tür ortamların kalmadığını biliriz. Zordur gerçek dostu bulmak ve güvenmek… Çünkü kime sorsanız herkes güvenilmez çıkarcı ikiyüzlüdür. Ne iş dünyasında güven kalmıştır nede komşuluk ilişkilerinde… 

Peki, bunlardan şikâyet eden herkes ise; kendisi bu çerçeveye girmiyor demektir! O zaman kimdir bu ortamları yaratan? 

Sen ben o değilse kimlerdir? Hiç şikâyet edeceğimize acaba ben arkadaşıma ne kadar samimiyim diye öz eleştiri sunan var mı kendisine? 

Ya da iş ilişkilerinde, yaptığı alış verişlerde ne kadar dürüstüm diyen var mı? İş arkadaşına gülümserken, kim ne kadar samimi? düşünen var mı? “Başarılı olmanı çok isterim” derken içinin hiç de öyle demediğini, asıl ikiyüzlülüğü kendisinin yaptığının farkında olan var mıdır? 

Ya da misafirliğe giden komşuların, ev sahibine gülücüklerle konuşup da ayrıldıklarında yolda giderken onun hakkında aman “şöyleydi/böyleydi” demeden ağzını tutan kaç kişi vardır? 

Toplumun yozlaşmasında büyük önem taşıyan “ bana dokunmayan yılan bin yaşasın” sözüne ölümüne sadık olup da kendi başına geldiği zaman “işte bu toplum böyle duyarsız” diyen kişiler… ya siz ne kadar duyarlıydınız ki? 

Bizim toplumumuz ilerlemez diyenler; birey olarak siz ne kadar ilerliyorsunuz? Hani bir sözümüz vardır öylesine güzeldir ki uygulayabilene; 

İğneyi başkasına çuvaldızı kendine batır… ya da; Kendi gözündeki çöpü görmez başkasına bakar gibi… 

Kusura bakmayın ama sakın ola kimse bulunduğu ortamdan şikâyet etmesin! Çünkü bu ortamları uzaydan gelen yaratıklar oluşturmuyor. Bizzat sen, ben, o, biz, siz, onlar oluşturuyoruz. 

Kuantum düşünce tekniğini bilen var mıdır? Hemen açıklamasını yapayım; 

“Üst nitelikli bir düşünce biçimidir. Sıradan düşüncelerden öte kendi bilincini ve düşüncesinin derinlerine inerek düşüncelerini değiştirme yetkisine sahip olmaktır. Zekâyla iş birliği yapıp kendi benlik düşüncelerinden ileriye gitmektir. Kendini aşmak, kendini tanımak ve toplum ilişkilerinde daha da uyumlu ne istediğini bilen ve ortamını kendi yaratmakta bu düşünce taktiği ile gerçekleşir. 

Bu yöntemi uygularsanız eğer sanırım önce kendinizi sonrada toplumun değişmesini sağlayabilirsiniz. 

Toplumun değişmesini istiyorsunuz ama kendinizi değiştirmeyi hiç düşündünüz mü? 

Bunu yapmadıysanız şikâyet etmek sizlere daima dost olacaktır. Ama “yok yeni yılla beraber bende yenilenmek istiyorum” diyorsanız ne olur hiç durmayın! Sarılın yeni yılın yenilikler getirmesi umuduna… Benliğinizi karamsarlıklar değil yeni açan gülün güzelliği gibi güzelliklerin sarmasına izin verin! 

Bulunduğumuz ortamlar kaderimiz değildir bunu sakın unutmayalım. Kaderimizi bizler oluşturuyoruz ama kendi özgür irademizle ama içinde bulunduğumuz şartlarların bizi esir almasıyla. 

Her ne olursa olsun toplumu değiştirmek hiç zor değildir. Yeter ki siz önce kendinizi değiştirmeyi öğrenin. Kalıplaşmış düşüncelerden çıkıp özgür düşünmeyi deneyin. Yani kendi düşünceleriniz özgür olmadıkça ne kendinizi ne de ortamlarınızı asla değiştiremezsiniz. Hatta bırakın bunları kendi benliğinizi bile tanıyamazsınız. Kendini tanıyamayan toplumlar hep koyun gibi güdülmeye devam ederler. Hep bir şeylerden korkan, pısırık, eleştirmeyi seven, asla olaylara tepki göstermeyen dış da görünür ama gerçekte yok olan “etkisiz eleman” olmaktan öteye gidemezler. 

Benim bildiğim bir şey varsa; ya varsındır bu hayatta; düşüncelerinle karşılanırsın, ya da yoksundur; sadece kafa sallamakla yetinir görünmeyen olursun. 

Oysa, herkes değer görmeyi hak eder çünkü insandır. Ne demiş ünlü tasavvuf ustamız Yunus Emre; “Yaratılanı severim yaratandan ötürü”… 

O zaman önce sevgiyle hoşgörüyle bakacağız çevremize… Umursamazlıkları, şikâyet etmeyi, o çok sevdiğimiz eleştirmeyi bırakacağız. Nasıl ki gülü severken dikeni battığında canımız yanar işte öylesine canımız yansa da sevdiğimiz ortamlara kavuşmak adına acılara sabır gösterip azimli olmayı da bileceğiz. 

YOKSA, NE HAYAT DEĞİŞİR DURUP DURUKEN, NE DE TOPLUM… NE KADERİMİZ, NE DE BİZ! 

Saygılar. 

 

Aysen Aydın. 

 
Toplam blog
: 76
: 720
Kayıt tarihi
: 26.04.09
 
 

Kendi halinde, düşünmeyi/yazmayı seven  biriyim. En çok değer verdiğim konu ise herkesin bilinçli..