Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mayıs '12

 
Kategori
Anılar
 

Değnekten Atımı Arıyorum , Gören Var mı?

Değnekten Atımı Arıyorum , Gören Var mı?
 

Bartın. Çocukluğunu yaşadığım yer. 60 yıl önceki değnekten atımı bağladığım paslı çiviyi, bundan evvelki gidişimde bulmuştum.


 

 


Evde otura otura canım sıkıldı” deriz ya. Bir hava almak için çıkar gideriz. Dönüşte de “ Oh be! Dünya varmış. Evim de evim “deriz. İşte, perhizle lahana turşusu bir araya gelirse, böyle olur. Kısacası, insanı, evi paklar!

Durup dururken bu “evcimenliğin de nerden çıktı” diyebilirim de kendime. Öyle ya. Enişte öpüyorsa, bir hikmeti vardır durduk yerde.

Çocukluğumun şehri Bartın’daki evimizin  girdiği “halleri”, bir sitede görünce, bu eski evimize bir de ben baskın yapayım dedim. Demeğe kalmadı, o dut ağacı gölgeli bahçesindeki iki dönümlük meyve bahçeli kiralık evimiz, şimdi olmuş bir eğlence merkezi.. "Gel de, evim de evim!" deme!

Gündüzleri,   mühendisler odası, geceleri de “ eğlence merkezi” bu yerle  ilk karşılaştığımda, yadırgamıştım. İçeri girerken, ayakkabılarımı çıkarasım geldiydi kapıda. Nihayetinde ev, kendi kiralık evimizdi. Yıllar sonra içinde bir başkalarını görmek!…

Anamın, üç sacayağını kurup, ocak başında bizlere yufka pişirdiği yeri, şimdi  orkestra almış. İlk katta girişin  sağındaki ilk oda, civcivlerin ikametgahı idi. Koskoca oda, kuluçka makinesi gibi çalışıyordu. Şimdi orası olmuş müdüriyet. Geniş bahçesindeki  şimdiki masa ve sandalyelerin yerinde, zerzevat bahçemiz bulunurdu. Kapımıza kadar Pazar kurulduğu halde, biz, bahçeden beslenirdik Artar yeter ve fazlasını dağıtırdık.

Üç tane de, halden anlayan kazımız vardı. İsimleri: “ Öpsen, Birsen, Gülsen” Çağırdın mı isimleriyle, pat pat gelirlerdi. Evin kedisi, onların kaz babasıydı. Korurdu onları. Şimdi o gölet, olmuş bahçenin barı.

İnsan bir hoş oluyor eski evini görünce. Restore edilmiş şimdi. Yeni ismiyle, “Şehr-i Alem” diye anılıyor. Tarihi bir ev olduğunu, bu  sıralarda anladım. Demek ki biz, tarihi bir evde oturmuşuz.

Geçen gidişimde, evimizin salonda otururken, buğulu gözlerle etrafı seyrettim. Oturan müşterilerin hepsini, bize gelmiş misafirler olarak kabul ettim bir an. İlkten kızdım da. Bu kadar çok misafir gelinir mi? Kimi kaykılmış, umursamaz bir halde benim ders çalıştığım masaya kurulmuş. Kimi ayaklarını uzatmış divana gel keyfim gel. İçimden  ne arıyorsunuz elin evinde, sere serpe her tarafı kaplamışsınız. N’oluyoruz yahu” dememek için  dişlerimi sıktım, dudaklarımı ısırdımdı.

Ki ben, bizim evde bu kadar misafir görmedim. Sünnet olduğumuz gece hariç tabi. Babam protokol adamıydı. Etrafı vardı ama, bu kadar insanı görünce , çok çok yadırgamıştım.

Bartın’da hıdrellez devam ediyor, Mayısın ortalarına rağmen. Bütün Bartın, kapımızın önünden geçer giderdi yükleriyle. Yatak odam en üst kattaydı ve ana caddeye bakıyordu. Semtimizin adı,  “Asma" Mahallesiydi. Sayılı bir semtti.

Bu gün hareket ediyorum Bartın’a. Eski evimizin  eski yatak odasında, bir gece geçireceğim. Kafama koydum. Bundan yıllar öncesinin aynı güneşini, bir sabah doğarken yeniden  görmek üzere. Sevinçliyim. Mazimin katmerli yapraklarından birisini daha açıp, içine kıvrılarak uzanmak, zaman tüneliyle çocukluğumu tekrar yaşamağa gidiyorum. Orası benim için  “ ana baba kokulu “ bir şehir!

İlk aşkım için ağladığım oda burası. İlk sünnet olduğum yer bu oda. Bir adı da  “sünnet odası” Gemici feneri ışığında, cırcır böceklerinin, bir yanıp, bir sönen ateş böceklerinin ışığı ile ilk şiirlerimi yazdığım yer bu oda burası. Anamın “ gözün kör olmasın, evi yakacaksın. Fenerle ne işin var diye alt kattan bağıran sesini bile özledim. İşte o sesi, tekrardan duymak için, Bartın’da olacağım.

İkinci kitabım için çağrıldım. “İmza günü” tertiplemişler. Kitap imzası bahane. Ama, dostlarla buluşmak olsun,  eski evimle beraber olmak şahane. “De ki, Bartın” isimli son kitapta, bütün Bartın’lıları bir araya getirdim. Torunlardan torunlara el değiştirecek bir kitap oldu. Her sayfasında, her satırında Bartın ve Bartın’lılar var. Bartın’lılar bu kitapta buluşuyor.

Bartın’ın  bu haylaz çocuğu olan ben, kitap yazacaktım da, Bartınlıları bir araya toplayacaktım da, bu günlere gelecektim ha! O zamanlar rüyamda görsem inanamaz, “ hadi canım sen de” derdim. Eee, insanın söğütten atı ve kamçısı, evin hoşaf tasından  başımıza giydiğimiz zırhı, her mahallede on sevgilisi olursa bu  çark nasıl dönerdi yoksa. Kısa pantolonlarımızla, komşu çocuğunun hatırı kırılmasın diye, onun gibi yalınayak olmak…Kendi bahçemizi çocuklara taşlatıp, birlikte kaçışmalarımız… Irmakta yüzerken, polisin  elbiseleri toplayıp götürmesi, çırılçıplak kalışımız.

Sahi, gitmişken değnekten atımı arasam, nerede bulurum acaba? Garibim, acıkmıştır da. Bundan evvel gittiğimde, onu bağladığım  çiviyi bulmuştum. Kalın ve paslı çivi. Ben çakmıştım. Yıllar yılı, çivi bile incelmiş diye düşündümdü.

Bu gidişimde, değnekten atımı bulmalıyım. Susamıştır.
 

 

Kiralık evimiz ( Üstte, şimdi eğlence merkezi olmuş. (Altta) Ders çalıştığım oda da bar olmuş.

 

  

 

 

 

 

 Kiralık evimKiralık evimiz (Alttaki resimler) Şimdi mazi. Fakat hayat devam ediyor. Aynı ev duruyor bu gün.

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..