Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Eylül '10

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Deli Azmi'nin sarı çizmeleri

Deli Azmi'nin sarı çizmeleri
 

Tarihi ters çeviren yazılar

DELİ AZMİ’NİN SARI ÇİZMELERİ

—UYGUNLUK—

Çocukluğumda Deli Azmi diye biri ayaklarında kocaman sarı, lastik çizmelerle köyümüze gelirdi. Adam köyün çamurlu sokaklarında lap lap yürürdü. Bir ayakkabının bu kadar büyük olacağını düşünmemiştim. Ama sonuçta giyen bir deliydi. Yıllar sonra Deli Azmi’nin aslında ufak tefek bir adam olduğunu ve ayak numarasının en fazla 40 numara olabileceğini öğrendiğimde çok şaşırdım. Adam sanki ayaklarında araba tekerleği taşıyordu.

Belki de bu satırları okuduğunuzda abarttığımı düşünüyor, bana ve Azmi’ye içinizden alaylı alaylı tebessüm ediyorsunuz. Oysa Deli Azmi aslında sizlersiniz, bizleriz. Deli Azmi deliydi, 40 numara ayağına 50 numara kalın, her biri üç kilo sarı lastik çizmeleri giyiyordu da biz pek mi akıllıydık?

130 kilo adam 40 kilo kadınla evleniyor. Bu kadın uzun evlilik döneminde bir şekilde bu çam yarmasının altında kalır mı? Kalırsa ölür ya da bir sakatlık çıkar mı? Birbirlerini seviyorlarmış. Ben de Güllü oğlu şöbiyeti seviyorum ama onunla evlenmiyorum.

Uygunluk sizin için hiç mi bir şey ifade etmiyor? Kalp hastası bir tanıdığım ferah olsun diye 6. kattan daire aldı. Bir gün merdiveni çıkarken kalp krizi geçirdi ve öldü. Duyduğumda hiç üzülmedim ve cenazesine de gitmedim.

Hayatta her şey başına 1 defa gelen insan (yani ben ama zaafım olan konu hariç) akıllı insandır. İkinci defa geliyorsa biraz düşünmelidir. Aynı olaylar kişinin başına 3. defa gelmişse Bakırköy’e müracaatı şarttır.

Yine bir tanıdığım arabasıyla. 3–5 yıl içinde tam 7 defa trafik kazası yaptı. Araba hurdaya döndü. Ben de içindeydim, 2 bisikletliye çarptı. Otobanda arka tekerlek çıkmış; araba kırkların yardımıyla durabilmiş. Sonra aynı yerde içkili daha ciddi bir kaza, ehliyetine 6 ay el koydular. Gece yarısı içkili bir motosikletliye çarptı; adam hastanede 2 ay yattı. Ve bu tanıdığım hala direksiyon başında. Ortada bir gerçek var: Bu adam şoförlüğe uygun değil. Ama yaşadığımız ülke Türkiye olduğu için 15 yıldır araba kullanıyor. İnşallah 8. kazasını bu ülkeyi yönetenlerden birine çarparak yapar!

5 kilo ağırlığında çocuk, sırtında da 5 kilo okul çantası. Tecavüzcüsüyle evlenmesi istenen kız. Kendisi 40 kilo ağırlığında, 70 kilo yük taşıyan hamal… Neden gülüyorsunuz? Adam utanır ya! Sizsiniz beyler bunlar veya sizin izin verdikleriniz. Bu ülkenin insanları neyin neye uygun olduğunu bilmiyor ki.

20 yaşında kocası ölmüş. İki çocuğunu büyütmek için (sanki anne değil yetiştirme yurdu) 59 yaşına kadar evlenmemiş. Torunu evlenmiş o hala duruyor. Sonra kalkmış ben fedakâr anneyim diyor. Akıl hastanesine delileri niye tıkıyorlar ki? Aslında bunları tıkmaları lazım. Gençlere kötü örnek oluyorlar. Bu cahil kadına sormak lazım. 40 yaşındaki çocuğuna mama mı yedirdin? Toplumda bu insanlardan çok var. Yaptıkları asaletmiş. Ne asaleti ya! Bal gibi cehalet, bal gibi rezalet!

Uyum hayatın kuralıdır. Derenin ağzında ev olur mu? Ama belki de ülkemizde dere ağzına yapılmış bir milyon ev var. Ben de diyorum ki inşallah gökler boşanır, dereler suyla dolar, sel evlerinizle birlikte sizi (sadece o evi oraya yapanları) alır götürür. Böyle akılsızlık olur mu ya? İnsan kendi mezarını kendi kazar mı? İnsanların kafalarındaki akıl denen şeyi biz fazla abartıyoruz ama tuvaletin yolunu bulmaktan başka hiçbir işe yaramıyor. Dere yatağına ev yapılamayacağını anlamak için üniversite mi bitirmek lazım?

“Ama korkut, şimdiki idareciler bize senin gibi bağırmıyorlar” Bağırmazlar tabii ki. Senin çocuğunun ölümü onları zerre kadar ilgilendirmiyor da onun için bağırmıyorlar. Biliyor musun, senin çocuğun öldüğü zaman benim içimde binlerce Korkut ölüyor. Onlar çizmeyi giyip geliyor ve sadece “Üzgünüz” diyorlar. Vicdan meselesi, vicdan! Ben başa geldiğimde senin çocuğun ölmeyecek. Onlar başta olduğu sürece kıyamete kadar bu ülkenin çocukları ölecek. Çünkü onlar ölümü kabul ediyorlar; ben etmiyorum!

Yapılan iş kişiye ve amaca mutlaka uygun olmalı. Türkiye’de küçük işyerleri bir bir kapanıyor. Nedeni finansman yetersizliği değil. Haksız rekabet de değil. İşçi diye fabrikana doldurduğun torpilli, eş, dost ve akraba vasıfsız, bilgisiz, yeteneksiz insanlar yüzünden iflas edip batıyorsun. İşe uygun eleman çok önemli diye sana söylemediler mi? Cinlik düşünüp az para vermek için çoban amcanı getirip ustabaşı yapıyorsun. Ondan sonra da battım diye ağlıyorsun. İnşallah daha beter olursun! Duydukça ooohhh içimin yağları eriyor!

Haline bakmadan Hasan Dağı’na oduna gidiyorsun. Düğünü eş dost yaparmış. Cebinde 10 liran yok; 10 bin liraya salon tutuyorsun. Düğün zenginlere göredir. Fakirin düğünü olmaz. Evin önünde iki dan dun, tamam. Salon tuttun da kim geldi peki? Nerede o eş dost? Katıldığım zengin düğünlerinde salonun kapısından içeri giremeyip; dışarıda kaldım. Takı da bile fark var. Adama elli elli, sana gelince beş beş.

60 küsur yaşında parana mevkiine güvenerek o bir nevi kendini satan 20’lik cahillerden alıyorsun. Türkiye’de insanlar zaten 60’ında ölüyor. Bu nedenle sorunsuz olmaman mümkün değil. Elin kızı senle piştlilik oynamaya gelmiyor ki. Yani böyle bir ilişkide bazı parçaların çalışması lazım. Sonra ne oluyor? İhanet. Ne bekliyordun? Az bile yapmış. Ben olsam bir de dama çarşaf asardım.

Hiç kimse bilmediği bir konuda uygunluk onayı veremez. Ama maşallah bu ülkenin insanları, her konuda, hepimiz karar verebiliyoruz. Bu piknik yerinin tespitini kim yaptı; düzenleyip, hazırladı? Muhtarın oğlu. Gitmem. Denizin burasına kim girilebilir dedi? Hıncal Uluç. Girmem. Kim aspirin çok faydalı dedi? Sağlıkla ilgisi olmayan biri. Asla inanmam. Uygunluk onayı bilinçli bilinçsiz önünüze kapılar açar. Ama her açılan kapıdan içeri de girilmez. Bazen girdiğiniz kapılardan tekrar geri çıkamayabilirsiniz.

Günde 8 saat çalışan bir işçiye aylık 600 lira verilmesi uygun mu? Verildiğine göre demek ki uygun. Peki, aynı işi yapan diğer bazı işçilere 2 bin lira neden veriliyor? Enayilik bu. Ben olsam vermem. Sen 8 saat çalışmanın karşılığı olarak 600 lirayı uygun görüyorsun. Birine bunu veriyorsun. Ötekine 2 bin lira veriyorsun. Aynı iş aynı süre ve zamanda yapılıyor. Biri 600, diğeri 2 bin alıyor. İşçiler, aynı işi yapıyorsak biz niye 600 lira alıyoruz da onlar 2000 lira alıyor, demiyorlar. Gerekçe, onlar sendikalı, biz değiliz. Noluyormuş sendikalı olunca? Kerim Korkut’un yöneteceği bir Türkiye’de böyle bir manyaklık olamaz.

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..