Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ağustos '19

 
Kategori
Siyaset
 

Deliler ve Aydınlar

Söylemedim dememek için yazmak gerekir; bu ülkesine karşı sorumluluk hisseden her aydının görevidir. Tıpkı aile bireylerine söyler gibi vatandaşına doğruları söylemeye çalışmak, öyle kırmadan dökmeden anlatmak her ülkede o ülkeyi vatan seçenlerin görevidir.

Tanım gereği aydınlar beden işçisi değildir. Yani çoğu fikir adamıdır, akademisyendir, profesördür, gazeteci, hâkim dahi olabilir. Yanlış olansa toplumuna yabancı olmasıdır. Vatandaşlarını eşit bir mesafede durması, hemen her konuda çeşitli partileri ve çıkar gruplarından bağımsız olmalıdır. Bu bağımsızlık son derece güçtür. Öncelikle örgütlü olması ve kendi kendine yeter durumda olmalıdır. Devletten birisi ya da başka bir güç merkezi nefesini kesememeli, her halükarda bir komando misali gerektiğinde ormanda, çölde kendi kendine yaşayabilmelidir. Bu son derece zor olmak birlikte güçlü karakterli insanlar, elinden iş gelir, kendini koruyabilir, kendini hayatta tutabilecek vaziyette olmalıdır. Bu ise gerçek dünyada imkânsıza yakındır.

Ormanlarda yangın, çöllerde petrol varken, yanlışlıkla maden yataklarının olduğu bir ormanı mesken tutsanız kuş olsanız da sizi yaşatmazlar.

O halde koftiden aydınlar olmaktan öteye geçemezler. Nihayetinde hayatta kalabilmek ve günlük hayatını idame ettirebilmek için şiddetle başkasına ihtiyaç duyan aydın ne kadar aydın olabilir…

Aydın meslek sahibi okur, disiplinler arası bağ kurabilir ve gerektiğinde halkının en alt tabakasındaki insanlarına ulaşabilir olmalıdır. Aynı zamanda çok okumalıdır. Dünyadaki tarihten, gerçek tarihten, diğer ülkelerden, dünyanın gidişatı hakkında da kafa patlatırken, gerektiğinde bir ayakkabı tamir edebilmeli, ekmek yapabilmeli, aç kalmamak için mesleki becerilere sahip olmalıdır ki, her Osmanlı padişahının bir veya birkaç meslek dalında başarılı eserler verecek, üretecek ve onu satıp hayatta kalmış olması gerekir.

Bir avukat düşünün, yasaları su gibi içmiş, iş yapacak ki para kazanması hayatta kalması lazım. İnsanların suç işlemeyi terk ettiği bir toplumda hâkime, avukata gerek olmayacağı gibi, lisansı iptal edilme korkusu, ceza alma korkusu olan bir insan ne derece doğru karar verebilir. Keza bir din adamı da öyle olabilir…

Bir aydın yazdığı kitaplarla, fikirlerle yaşar. Bir “İbni Sina” dahi olsa söz konusu kişi; on parmağında on yetenek olan kişi bile hükümdarların, güç odaklarının himayesine muhtaç oluyorsa, tehditlerden kurtulamıyorsa nasıl, köşe bucak kaçmak zorunda kalıyorsa günümüz fikir dünyasına renk katan aydınlar kim bilir kimler tarafından tehdit ediliyordur. O yüzden ortaya fikir adamı olarak çıkanlar evet elbette bir elbise dikmektedirler, burada kilit soru dikilen elbiseyi kim sipariş ediyor? Türkiye’de, dünyada, Amerika’da dünyanın hemen her ülkesinde aydınlar, en korumasız insanlardır…

Peki, bu durumda aydın, örnek alınacak kişi kimdir? Her on sözünden dokuzu yalan olan bazı meslek erbapları mı, sadece ticari kaygılarını ve daha fazla kazanma arzusunda insanı araç olarak kullanılan kurumlar mı, hayatlarında asla bir şey üretmeden, cennet cehennem, suç ceza diye insanları lime, lime bölen kurumlar ve onların temsilcileri mi, bir edebi eser ortaya çıkaran kişi mi, belli merkezlerden hayatımızı görüşlerimizi hatta evlilik kurumlarını bile dizayn eden yapılar mı?

Dünyada fikir sahiplerinin ortak amacı karıncalara filleri yüklemektir.  Filler ara sıra tepişirse ne olur ki? Her bir fili kaç milyon karınca taşıyabilir, yoksa milyar mı acaba?

Karıncalar biz oluyoruz bu arada! Sıradan hayatları olan, bedenini, zihnini kullanarak hayatta kalmaya çalışan bizler fikir sahibi olarak; bize söylenen her şeyi tersinden okumadıkça ömrümüz fazla uzun olmayacak.

Olay İngiltere’de geçer yanılmıyorsam; Halkı faize, borca sokan tefecilerden bıkan halk, birleşip tefecileri öldürüp borçtan kurtulmaya karar verir. Kapıya dayanan karınca sürüsünden beter kalabalık karşısında tefecinin birisi panikleyince diğeri, sakin olmasını sorunun çözümünün kolay olacağını söyler. Sorunu çözme işini üzerine alan usta tefeci gelen kalabalığın kapıya dayanması üzerine kendinden emin bir şekilde kapıyı açar ve kalabalığın karşısında güven içinde çıkan adam, burada bir milyon insan var. İki de biz, bir milyon iki. Hâlbuki sizin ancak beş yüz bin kişilik yiyeceğiniz var ve o da tasarruflu olmak günde bir öğün yemeniz koşuluyla der. Bizi öldürdünüz diyelim, açsınız açlıktan öleceksiniz, ya da size yiyecek kalsın yaşayabilmek istiyorsanız bizi öldürmeniz sizi kurtarmaz der. Merakla duraklayan kalabalık ne yapalım der gibi bakmaya başlayınca tek kurtuluşunuz, güçlülerin zayıfları öldürmesi, yoksa hep birlikte öleceksiniz, kimse kurtulamayacak der. Sonrası malum, iki tefeciyi öldürmeye gelen kalabalık birbirini kırmaya başlar. Ta ki sayıları yeterince azalana kadar ayakta kalabilenler hayatta kalır, diğerleri seyreltilmiş olur.

Gerçekte o zaman aydın nedir? Özgürce fikrini beyan edendir. Yayılması, yayınlanması ve toplumlara ulaşması bu fikirlerin toplumda değer bulması ancak destekleyici unsur olan güç merkezleri tarafından yapılabilir.

Gerçekte aydın nedir? Kendi fikrini yayma gücünü de maddi olarak elinde bulundurduğu zaman ise bu gerçekte kapitalist durumunda demektir ki; kendi menfaatlerini kollamayan bir kapitalist aydının çok kısa ömürlü olacağı aşikardır.

O halde fikirler insanların hoşuna gitmediği ya da gitmemesi ihtimali de kişiyi fikrini söylemekten men etmese de korkacağı herhangi bir gücün olmaması gerekir ki; bu kişi de olsa olsa delidir...

Fikirlerini özgürce söyleme hakkı, delilere çocuklara has bir özellik olup, deli ve çocuk dikkate alınmadığı için bu hak onlara hastır. Çocuk eğitilerek zamanla bu haktan mahrum kalırken, deli tımarhaneye atılmadıysa eğer, toplum dışına itilerek dışlanarak cezalandırılmış olur. 

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..