Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Aralık '21

 
Kategori
Deneme
 

Demirağ Şiirinde Sorumluluk

  Demirağ'ın Şiirlerinde Çevre

ve Yarın Sorumluluğu

 

Mine Ömer

 

          Ahmet İnam "Şiir boşlukta bir yerdedir ve yazılmayı bekler."der.  Dildeki yaratıcılığa ek olarak şairlerin boşluktakini görebilme yeteneğini de ekliyor. Öyleyse şair, hissettiği boşluğun içinde gezinebilendir. O nüansı hissederek ortaya çıkardığında zaten şiir yazılamaya başlar. Boşluğun içindeki görüntüyü şair kendisi şekillendirir ve dizelere yerleştirir.

            Fikret Demirağ’ın 1992'de yayımladığı Hüzün Ana şiir kitabındaki "İçimde Hâlâ O Rüzgâr Ağlıyor" şiirinde,"İçimden bir tarlakuşu uçup gitti/ içimde hâlâ ağlıyor 'boş yeri'... diyerek, hissettiği boşluğu paylaşıyor... Ruhunda boşluk yaratan, tarlakuşunu pek çok şiirinde sembol olarak kullanır. Zamanın geri dönmemesi, ölümler, ayrılıklar yeri doldurulamaz kocaman boşluklar oluştururlar.

           " kanlı yaz" diyor Fikret Demirağ. Ölümden söz ediyor. "Kış geçti. Bademler açtı. Yüreğim uyansana!" Kış mevsiminde hüzün rengine bürünen doğa, baharda yeşillenerek, çiçeklenerek yenilenir. Şair içindeki boşluğu hissediyor ama bir yandan da doğaya özenir, içindeki boşlukla yaşamayı öğrenecektir. Biz insanlar aslında içimizde hep bir boşlukla yaşıyoruz. Bu boşluğu en çok şairler hisseder ve boşluktaki o dürtüyü sözcüklerle yoğurup dizelere dönüştürürler. Tıpkı doğanın her mevsim dönüşümü gibidir şiir. Kendini yeniler, ama var olanları yok etmeden, revize ederek yaşamak, fiziki dünya gerçeğimizdir. Ölümler, acılar, eksilmeler, göçler, savaşlar, yoksulluk, açlık, doğanın kirletilmesi, yanan ormanlar, betonlaşan kentler, doyumsuzluk, açgözlülük insanların içinde farklı boşluklar yaratır. Herkesin içindeki boşluk kendi özüne ait boşluktur. Biraz da onu doldurmak için değil midir yaşamak tutkusu. Adada yaşanan savaşlar ve göçler ada halkının kocaman boşluğudur. Bu boşluk özlem, gurbet ve acılar dizisidir...

         Demirağ'ın Dünya yayıncılıktan 2005'te çıkan Ada'mın Sahilinde

kitabında "Mangalıma Dokunmayın, Yakarım" şiirinde, kirlettiğimiz doğa gündeme geliyor.  Şairin içindeki bu ikinci boşluğu,  insanın doğayı umursamazlığı, doğaya ve canlılara verdiği zararların çoğalması oluşturuyor. İnsanın, doğaya karşı sorumluluk duymasını, bu  sorumluluk bilincinin çoğalmasını isteyen Fikret Demirağ, okuru; yıkılan, yakılan, kirletilen, yok edilen doğaya sahip çıkmaya davet ediyor.

   "Yaz ve kum kıyısı. Mangalımın başına çöküp/ Beynimin denizinde plastikler yüzüyor, atık,

İnsanın açığından geçen o gemilerden./ Gitti, dönmemek üzere caretta caretta'larım"

      Duyarsızlaşan insan, yaşam kaynağı gezegenini, oksijenine varıncaya kadar kirletiyor. Gelecek kuşaklara, doğaya kir ve pas içinde bir yaşam hediye edecek olan insanlık için Fikret Demirağ, 1992 yılında Lefkoşa'dan böyle sesleniyordu kendi zevki için dünya mirasına bırakılan kirliliğe.

          1978 yılında William Rueckert ilk kez Ekoeleştiri terimini kullanarak “Edebiyat ve Ekoloji” adlı bir makale yazdı. Ekoeleştiri düşüncesi oluşmadan önce de çok eski yıllardan beri 'çevre' şiire girmişti. Pek çok şair farklı ekolojik sorunlara şiirlerinde yer verdi. Dilin tek başına olanakları sınırlıdır. Yaşam alanlarımızı şiire dahil ettiğimizde düşlerimiz genişler. Farklı düşünmeyi farklı detaylar yaratır.     

         İlk başlarda ekoeleştiri İngiliz ve Amerikan edebiyatçıların çalışmaları ile Amerikan doğa yazını, İngiliz pastoral anlatımlar, Romantik akımı ve Derin Ekoloji hareketine odaklanmıştı. 2000’lerin başında ise doğa yazınının sınırları genişletilir ve çevre problemlerini ırk, cinsiyet, sınıf, etnik kimlik üzerinden yapılan sosyal tartışmalarla bağ kurarak incelenmeye başlanır. Doğamız, geri dönüşümü olmaksızın sürekli zarar görüyor. Çevreye duyarlı şairler, insanın ekosisteme verdiği yıkımı sorgulayan şiirler yazdılar, yazmaya da devam ediyorlar. Fikret Demirağ da  yıllar önce "her şey çürüyüp gitti" demişti...

 

"/......................../

Pazar... Nerde olursa olsun. Pazar;/tekrarlaya tekrarlaya eskittiğimiz,/dön baba dön ufuksuz Pazar.

Plastik döküntüler belki kendimiz. /Düşyurtsuz, kumsalsız caretta caretta'lar!/Dünya dönüyor da dönmüyor da, /Hayat akıyor da akmıyor da;/ne kaldı ki aksın ya da dursun /'kendimiz'den başka?

Kimseye bırakmadık açgözlülüğü /Bir tek 'çürüme' kaldı sonunda /her şey çürüyüp gitti de;

'rahatlayıp' mangallarımızın başına çöktük: /Ruhlarımız kebap; pis pis tüterek dumanlarımız.

Mangalımıza dokunmayın, kıyameti koparırız! /VE BAŞIMIZ SAĞOLSUN"

            Kirletilen yok edilen akarsular, yakılan ormanlar, atık yığını haline dönüşen kıyılar, hava, su, toprak, görüntü, gürültü  kirliliği, doğada yaşamını sürdüren tüm canlılara zarar vermektedir. Çevrenin kirlenmesi ekosistemin dengelerini bozarak iklimsel değişikliklere de sebep olmaktadır. Fikret Demirağ da buna kayıtsız kalamazdı. "Plastik döküntüler belki kendimiz./Düşyurtsuz, kumsalsız caretta caretta'lar!"

           Demirağ, şiirlerinde yinelemeler dikkat çekicidir.Yinelemeler, bazen bir, bazen birkaç sözcük ve bazen de tüm dizenin yinelenmesi şeklinde karşımıza çıkmaktadır. "Pazar...Pazar", "Tekrarlaya  tekrarlaya", "Dön baba dön", "caretta caretta'lar", " dönüyor da dönmüyor da", " akıyor da akmıyor da", "pis pis tüterek". Bu yinelemelerle şair, vermek istediği mesaja daha çabuk ulaşıyor.

            Doğa şiiri, bir çiçekteki  kelebeği  imlerken,  kelebeğin yaşam alanını sürekli daraltan, yok  olmasına neden olacak uygunsuz yapılaşmadan söz etmez. Ekoşiir tam da  bu noktada doğa şiirinden ayrılır. Ekoşiir, doğal yaşam ile toplumsal yaşam arasındaki  zinciri, bu bağlantının olumlu ve olumsuzluklarını irdeler. Çiçeğe konan kelebeği  ait olduğu doğal ve çevresel ilişkileri, onun yaşamını etkileyecek bütün olumsuzluklarla birlikte anlatır Ekoşiir.

 

     "kim selam verir bana , kim alır selamımı/margarin, otomobil ve kumaş tüccarları dururken?

/............../çiçek açmış dalların delisiyim ama/bir tek çiçek açan ağaç yok bu kentte!ama asfalt kokusu, ter ve elektrik kokusu,/ kızgın güneş, kapalı gök, fabrika kiri tetikte!/kim selam verir şapkasını çıkararak/çiçek açmış bir dal görse!/ kirevizler, baklalar,ıspanaklar önünde/

yeşillikler dolanırız günde kaç saat/üç saat, beş saat, fiyat kırma düdükleri çalarak/

ekeni büyüteni, çarşıya getireni /dümdüz gideriz sövme düdükleri çalarak,/çünkü alkış düdüklerini çalmayı bilmiyoruz/çünkü şilinler şıngırdıyor onların da gözlerinde!

            Fikret Demirağ Toplumcu bir şairidir. Yaşadığı coğrafyadan kendini

sorumlu hissederek yazdı. Aynı zamanda gerçekçidir. Şiirinin merkezinde yaşam vardır. Şiirleri hareketli, sesi liriktir. Yaşamın içindeki acılar, yokluklar, sevgiler, sorunlar onun yazma nedenidir. Temaları özgündür. Onun şiirleri Kıbrıs'a özgü yalnızlıkları da vurgular. Haksızlık, yolsuzluk, yalan karşısında yergiye başvurur.

              "ekranda usturayla gırtlak kesen bir herif/ pencerede ucuz, beyaz keten perdeler...

nefret çocuklarımın çilek ağızlarını yedi!/yaz kapıyı araladı... yaz... yaz.../kapıyı açtım ipte donlar, gömlekler.../ çocuk ve kuş sesleri nefretimi karaladı. /göğe bak küçük oğlum göğe bak,

televizyon amcan  (!) bakışını yaraladı! /dondurma ve deniz cumhuriyetinde olan/çocuklar da var şimdi, bu yaz gününde /ekmeğini tuza, gövdesini tere batıranlar da, /renkli gazoz delisi insanlar da var

bu sarısıcak yaz gününde /midesi renkli gazoz ölüsü olanlar da. /asfalt yoldan bahçelere doğru işçi kadınlar /ellerinde merdivenler, portakal küfeleri /ekmeğe doğru.... ekmeğe doğru...işçi kadınlar /ve pazar şarkıları el radyolarında*

 

Bu şiiri ile televizyonun evlerimize doldurduğu şiddete de dikkat çeken Fikret Demirağ, çelişkileri, yan olanaklardan yararlanarak sergiliyor. Yergi, alay gibi... Toplumsal olayları işlerken de benzer olanaklar yaratıyor.

 

"Paramız da yok, gülümüz de;/ çocuklar, sıraya girip gülümseyiniz!

Bir gün ölürüz ya bir yokuşta ya bir inişte, /herkül adam her geliş gidişte

onun boyu posu için de /yüz görümlülüğü ödeyiniz!/.........../

Hiçbir kahvede on dakikadan çok kalamıyoruz, /suyun bu renginden ve fazla zenginden

harflerimiz döküleli tad alamıyoruz,/ hiçbir işe doğru dürüst yaramıyoruz,

kış muş,ağaç mağaç aramıyoruz,/biz de bir ağızdan bağırıyoruz ve diyoruz:

bizi görmek için de / sizden yüz görümlülüğü istiyoruz!

            Fikret Demirağ şiirlerinde coşturmayı sevmez. İyi bir gözlemcidir, toplumu kucaklayıcıdır, yaşadıklarını şiirine aktarırken daha çok okuru dizeleriyle şaşırtmak ister. Seçtiği sözcüklerle yeni bir şiiri önerir. Sorunlara farklı bir yaklaşımı vardır. Mesajı göndermek istediği yere bağırmadan, çağrışımlarla şaşırtarak, gülümseterek, düşündürerek gönderir.

"Kendimi flüt edip üflemek isterdim hayat'a, /Hayat'a üflemek isterdim,

ama geçti! (Müzelik oldum /bu plastikler, 'mega'lar, ekranlar dünyasında!)

Şimdi bir yalnızlık denizine üfleniyorum,/hiç olmamış-olmayacak peri güzeli bir zaman boyutuna;/ deniz acıyla kımıldıyor, /köylüler, hasta zeytinler topluyor ovada.

Herkes, birbirinin sınırını deldiği /ve yabancı bir rüzgâr gibi geçip gittiği /bir kaosta, artık birbirinin 'barbar'ıyken, /ruh kendini nereye, kime, /niçin ve nasıl üfleyecek?**

     Çocukluğunu , Lefke'yi, madende çalışanları, köylüleri, ilk gençlik yıllarını, evliliğini, çocuklarını şiirlerinde okuruyla buluşturur. "Onun Hüzün Anası" artık okurun da anasıdır. Göçmenlerin, kavganın, silahların, savaşın , barışın, kardeşliğin şairidir o. Mitolojiden günümüze uzanan Kıbrıs adasında yaşayan bütün kavimlerin bir imi mutlaka onun şiirlerinde yerini alır. "Limnidi Ateşinden Bugüne kitabındaki, İkinci Ara Şarkı"dan bir  bölüm:

        "Basra üzerinden çıldıran bu ada güneşinde /kaç yaşında acaba şimdi ilk gözyaşlarım? /Kırık Bizans mozaikleri ve toprak olmuş bazilikalar /agoralar ve yarım sütunlar hiç tanımadı beni; /bir rüzgârdı geçip gitti eski hayatım,  /battı bir yerlerde, hayal bir Fenike gemisi gibi /Tanrı'nın oğlunun gölgesi Eski Baf'a düşmeden çook  önce, /Pygmalion'un parmakları da tanımadı şeklimi."

          Geçmişin izlerini bugüne ilmekleyen, doğayı savunan, sahte olanı iteleyen özgün şiiriyle Fikret Demirağ'ın, Kıbrıs adasından ses olan şiiri evrensele doğru yayılmaktadır. Yalın-açık, sade dil, özenle seçilmiş, yormayan imgelerle okurla arasında sıkı bir bağ kurar.  

"Vurulduğum gece, gökyüzünde/ yıldızımın titrediğini gördün müydü anne, /ve ölürken, kayıp gittiğini?/ Kanım damlarken şarap kıvamında / duydun muydu ürperdiğini toprağın? /O gece yıldız yağmuru var mıydı anne?"***

             Adada  yaşanan sevinçler, üzüntüler, savaşlar, göçler, barış, plansız kentleşme, ötekileştirmeler, şiddet, özentiler, sevgi, aşk, mitoloji, komşuluk ilişkileri estetik dille Fikret Demirağ'ın şiirlerinde yer alır. Şiirleri, yalnızca Kıbrıs'ta değil Türk Şiiri'nde de önemli bir yere sahiptir.

 

*Fikret Demirağ, Ada'mın Sahilinde, Pazar  Sabahı Televizyon, s 55, Dünya Kitapları, 2005 Birinci Baskı.

**Fikret Demirağ, Ada'mın Sahilinde, Ada'mın Sahilinde Bekliyorum; İçim Loş, Profilim Güneş... s 198, Dünya Kitapları.

 

*** Hüzün Ana, Yıldız Yağmuru Var Mıydı O Gece?, Galeri Kültür Yayınları, 1. baskı,1992 Lefkoşa

 

29 Kasım – 1 Aralık 2019 tarihlerinde Lefke’de düzenlenen 3. Fikret Demirağ Uluslararası Şiir Festivalinde Lefke Avrupa Üniversitesi’nde gerçekleşen “Şiir ve Ekoloji” temalı paneldeki Mine Ömer’in konuşma metnidir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 56
: 504
Kayıt tarihi
: 05.10.09
 
 

Mine Ömer; Larnaka, Kıbrıs doğumludur. Kıbrıs Bayrak Radyosu'nda memur olarak çalıştı. Haber ..