- Kategori
- Gündelik Yaşam
Demokrasi ve hukuk
“Bunun vebali de bize düşmüyor mu?” başlıklı yazıma Sayın Metin ÖZKAYA şöyle bir yorum yazmış: “Ne geldiyse başımıza hep bilinçsiz ve sorumsuzca atılan oylar sayesinde geldi. Bir yanda, bayraklar elinde sokaklara dökülen güzel ülkemin insanları, bir yanda dönüm noktası olabilecek seçim takvimleri. Sakın şaşırmayın çıkacak sonuçlara. Bütün bu uyanış mitinglerine rağmen, sandıktan çıkacak sonuç tedirginlik yaratıyor bende. Tabiî ki geçen seçimdeki tepki oyları gerçek yerlerini bulacak bu seçimde. Siz benden çok daha tecrübeli biri olarak, içimdeki güvensizliğin ve tedirginliğin nedenini belki çözersiniz. Yağmurdan kaçarken doluya tutulacakmışız gibi geliyor bana. Keşke diyorum gönlümüzdeki Atatürk Türkiye’sinin demokratik yönetimindeki insan faktörünün önemini çizebilseydik ortaklaşa. Aşağıya bakıyorum sakal, yukarıya bakıyorum bıyık. Çok anlamlı bir konuya dokundunuz yine. Saygılarımla efendim.”
Peki, vatandaşın kaygısı niye?
Sayın Metin ÖZKAYA’nın “Siz benden çok daha tecrübeli biri olarak, içimdeki güvensizliğin ve tedirginliğin nedenini belki çözersiniz” cümlesiyle üzerimiz yüklediği görevi yerine getirmeye çalışalım…
Tabi, ne kadar becereceğimiz kuşkulu…
Vatandaş, öncelikle “Demokrasi” ile “Cumhuriyet” denilen kavramı henüz içine sindirebilmiş değil. Her iki kavramın “İnsan üzerine yüklediği” yükümlülükleri bilmediklerinden, istiyorlar ki armut pişsin (olgunlaşın) ağzına düşsün. O hiçbir çaba içinde olmasın. Oysa “Demokrasi” ve “Cumhuriyet” denilen kavramların güzelliğini yaşamak için çaba gerekir.
Ne yazık ki millet olarak bizim böyle bir çabamız yok…
Diyeceksiniz ki “Meydanlardaki milyonlar neydi?”…
Evet… Doğru soruyorsunuz. Meydanlardaki milyonlar neydi? Bakınız, eğer o meydanlar “Gerçek” ise, yarın sandıktan çıkan sonuçla belli olur.
Ben de biliyorum, o meydanlarda yürüyenler de biliyorlar ki, onlar hep aynı davranış biçimini sergileyenlerdir. İçlerinde hiç de “Yeni” yoktur. Eğer varsa bunu “Sandık sonucundan” anlayacağız.
Diğer taraftan, millete bunu anlatması gerekenler var.
Mesela Yargıtay Eski Başkanı Sami SELÇUK…
Sayın SELÇUK, Türkiye’de yetişen ender hukuk adamlarından biridir. Özellikle de Türk Ceza Hukuku üzerinde engin deneyimi (ben öyle biliyorum) vardır. Bu özelliklerinden dolayı da Yargıtay Başkanlığı gibi bir görevi yapmıştır.
Ancak…
Sayın SELÇUK, görevdeyken de emekli olduktan sonra da, bir şeyi gözden kaçırmakta ve olayların anlaşılmasını zorlaştırmaktadır.
Ülkede her şeye “Hukuk” gözü ile bakmak ve yorumlamak için, önce o ülkede tepeden tırnağa herkesin “Hukuk içinde” kalması gerekir.
Bakınız Sayın SELÇUK, en son Anayasa mahkemesinin verdiği 367 kararını irdelerken, bu konuda verilen kararın “Yanlış” olduğunu ve içine sinmediğini ifade ediyor ve “İnşallah gerekçeleri ile bizi tatmin ederler” diyor.
Doğru… Anayasa’nın ilgili maddesindeki 367 sayısının karar yeter sayısı olması gerektiğini ben de savunuyorum.
Ancak, diğer taraftan da AKP iktidarının “Ben yaptım oldu” ve “Ben ne istersem onu yaparım” inadı ve dayatması ile ortaya koyduğu uygulamalar, hadi diyelim ki, “Hukuk açısından” doğru, ya etik açıdan? Ya demokrasinin gereği açısından…
Bunlardan da doğru mu?
Anayasa mahkemesi, belki gerekçesi “Hukuk” içinde olmasa da, aldığı bu karar ile “Demokrasiyi” ayakta tutmuş ve “Demokraside her şey sayı ile değildir” kavramını ortaya koymuştur. Bu açıdan baktığımızda da, bana göre de Anayasa mahkemesinin kararı doğrudur.
Sayın Metin ÖZKAYA kardeşimize, önümüze koyduğu meseleyi bizim de çözemeyeceğimizi belirteyim. Değil bizim çözmemiz, bu ülkede önce “Demokrasi ve Cumhuriyet” kavramlarını içlerine sindiremeyen ve bizim seçtiğimiz yöneticiler oldukça da çözemeyeceğimiz ortada.
Diğer taraftan da “Hukuk” savunucusu olanların, hem hukuk düzenini savunup irdelerken, diğer taraftan da yönetenlerin yanlışlarını ortaya koymalı “Demokrasi ve Cumhuriyet” kavramlarının hukuk gibi olmazsa olmazlardan olduğu da söylemelidirler.
Hukuk, eğer canımızın istediği zaman ve istediği şekilde uygulana bir kavram ve kurallar zinciri ise, orada demokrasi ve cumhuriyet de yoktur.
Bunlar benim düşüncelerimdir. Beğenmeye bilirsiniz…
Bu konuda daha ayrıntılı bilgi edinmek ve “Hukuk” ile “Demokrasi”nin biri birinden ayrılmaz kavramlar olduğunu özümsemek için Türkiye Barolar Birliğinin 4 ile 6 Ocak 2005 tarihleri arasında yapılan “Demokrasi ve Yargı” konulu sempozyumunda ortaya konulan görüşleri araştırmalarını öneririm…
Ve…
“Demokrasi” ile “Hukuk” kavramlarını içine sindirmeyenlerin yaptıkları, bu gün örneğini gördüğümüz “Dayatma demokrasi”dir. Dayatma demokrasinin sonu da hiç kuşkunuz olmasın "Yok" olmaKtır.
Biz, 22 Temmuz 2007 tarihinde sandık başına giderken ayrıca “Olmak veya olmamak” kararını da vereceğiz. Bu kadar önemli bir seçimin eşiğindeyiz... Bakalım kim sandığa, kim tatile gidecek?
Göreceğiz…
08 MAYIS 2007