Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mayıs '21

 
Kategori
Sosyoloji
 

Demokrasi ve İktidar Nedir?

             Hergün, bıkmadan, usanmadan tartıştığımız bir kavram demokrasi. Bu tartışmaların tarihi çok eskilere, Platon’a, Aristoteles’e, İbni Haldun’a, Montesquieu, J.J. Rousseau vb. dayanıyor. Üzerinde çok düşünülmüş, çok sayıda yapıtlar üretilmiş ama 21.yüzyıla geldiğimiz bugünlerde bile hala anlaşılmayan bir kavram, bir yönetim biçimi olarak tartışılmaya, ona uygun siyasal iktidarlar ve yasalar getirilmeye çalışılıyor. Çok fazla felsefesine ve kökenine inmeksizin “demokrasi” kavramı nedir ve halk bunun içeriğini ve önemini anlamış mıdır? Bu kısa yazıda buna değinmek ve siyasal iktidarla ilişkisini kurmak istiyorum. 

 Demokrasi, Latince/Yunanca "Demos=halk", "kretos=iktidar" sözcüklerinden türetilmiş bir kavramdır. Sosyolojik anlamı ise halk iktidarı, halk yönetimi demektir. Demokrasi ilk kez eski Yunan kent devletleri olan Atina ve Saparta’da uygulanmıştır. Halk yerel yönetimlerini ve kendilerini yönetecek Belediye Başkanlarını seçmek için Atina meydanında toplanarak, açık oyla seçim yapmışlardır. Yani demokrasinin doğrudan ilk uygulandığı yönetim sistemi yerel yönetimlerdir. Doğrudan demokrasiye çok yakın olan bu sistem Atina demokrasisi olarak da anılır. Kuramsal olarak tüm yurttaşlar mecliste oy verme ve fikrini söyleme hakkına sahipti ancak o günün koşullarında, özgür olmakla birlikte kadınlar, özgür olmayan köleler ve kent devletinde doğmamış olanlar oy verme hakkına sahip değillerdi!

Ortaçağ’da demokrasinin gelişme süreci içindeki en büyük olay İngiltere’de kralın yetkilerini din adamları ve halk adına sınırlayan Magna Carta Libertatum’un ( Büyük Sözleşme) ilan edilmesidir. Bu sözleşme doğrultusunda ilk seçimler 1265 yılında yapılmıştır. Fakat bu seçimlere, yapılan kısıtlamalar nedeniyle, toplumun çok az bir bölümü katılabilmiştir.[1]  Buna benzer şekilde birçok ülkede Orta ve Yeniçağ’da devlet yönetiminde demokrasiye başvurulmuş, ne var ki hepsinde de demokrasinin bireysel eşitlik ilkesi uygulanmamış; seçime katılmada erkek olma ve belli ölçüde vergi verme gibi koşullar aranmıştır.

18 ve 19.yüzyıllarda demokrasi, Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi ile hızlıca yükselen ve uygulamaya başlanılan bir yöntem haline gelmiştir. Amerika’nın kurulmasını sağlayanların oluşturduğu sistem ilk liberal demokrasi olarak tanımlanmıştır. 1788 yılında kabul edilen Amerikan Anayasası hükümetlerin seçimlerle kurulmasını ve insan hak ve özgürlüklerin korunmasını sağlıyordu. Amerikan İç Savaşı’nın ardından 1860’larda yapılan değişikliklerle kölelere özgürlük ve oy verme hakkı tanıması ile demokrasinin gelişme süreci içerisinde bir adım daha atılmıştı. 

Demokrasinin esas gelişmesi ve yaygınlaşması 1789 Fransız İhtilalı ve 1830’lardaki Sanayi Devrimi ile olmuştur. Bu gelişmede en büyük rolü Fransız düşünür ve yazarları üstlenmiştir. 1789 Fransız Devrimi’nden sonra hemen bir anayasa hazırlanarak iktidar halkın seçeceği bir parlamento ile kıral arasında paylaşılmıştır.

 Demokrasinin sosyolojik açıdan önemi, siyasal iktidarın meşruluğunu kurmak için J.J Rousseau tarafından önerilmiş olmasıdır. Onun demokrasi anlayışına göre egemenlik yalnız halktadır; halk ondan ne vazgeçebilir, ne de ona boyun eğebilir. İktidar ya da yönetim anlamında "siyasal iktidar" kavramının kurucusu yine Fransız siyasal bilimci ve düşünürü Montesquieu’dur. O, bu konuda Platon'un fikir ve görüşlerine yaklaşır. Ancak iktidarın belli başlı biçimlerinde ondan ayrılır. Ona göre siyasal iktidarın üç biçimi vardır:

 Monarşi

Otoritenin bir kralın veya bir imparatorun elinde olduğu yönetim türüdür. Monarşilerde kral ya da prens iktidarı tek başına elinde tutar, Tanrı’dan başka kimseye hesap vermez. Çünkü otoritesini, iktidar gücünü Tanrı’dan aldığına inanılır.Üst sınıfta hüküm sürmesi gereken onur duygusu üstüne kuruludur. Onur onun denetleme öğesi olduğu gibi gücünün bir dizginidir...
Cumhuriyet

Köken olarak “cumhur”dan yani “halk” kavramından türetilmiştir. Cumhuriyette egemenlik kral, kraliçe, padişah, sultan vb. tek bir kişiye ait değil halka aittir. Bütün bir halk yönetimi anlamına gelen cumhuriyetin kurumları erdem(ahlak/fazilet) kavramı üstüne kuruludur.
Zorbalık

Korku/şiddet kültürü üzerine kuruludur. Egemen (hâkim) duygu zayıfladığı zaman, onun karşılığı olan rejim(yönetim sistemi) de zayıflamakta, çürümekte, sonunda yerini bir başka rejime bırakmaktadır! Bu da toplumların geleceği ve güvenliği açılarından çok tehlikeli ve riskli bir toplumsal dönüşüm yaratır.

 Montesquieu, siyasal iktidarın meşruluğu ve demokrasinin gerçek anlamda halk egemenliğine dayanması, halkın temsilcilerinin halk adına, halkın çıkarlarını koruması için "güçlerin ayrılması" ilkesini önerir. Bu ilkeler: yasama, yürütme ve yargı erkleri karşılıklı olarak bağımsız bırakılmalı ve birbirlerinin sınırlarına saldırmamalıdır! Bu ilkeler, hem demokrasinin hem halk egemenliğinin hem siyasal iktidarın hem de devlet yönetiminin vazgeçilmez erkleri olmalıdır. Yoksa toplumların ve onu oluşturan bireylerin yurttaşlık hak ve sorumluluklarının yerine getirmesi, özgürleşmesi, laikleşmesi, iktidarı temsil eden hükümetleri denetlemesi, eleştirmesi, soru sorması ve devletin kaynakları ve kurumlarından fırsat eşitliği bağlamında yararlanması olanaksız olur! Toplumu oluşturan bireyler, kurumlar söz konusu bu haklara sahipse, o toplumda korku kültürü, yaşam ve gelecek endişesi yerleşip kök salamaz.

20. yüzyılda demokrasi hızlı bir değişime ve gelişme göstermiştir. Yüzyılın başlarında I. Dünya Savaşı’nın sonunda üç imparatorluk yıkılmıştı: Rus Çarlığı, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla,  Türkiye Cumhuriyeti başta olmak üçere birçok yeni ve modern devlet kurulmuş ve bu devletlerin yönetimi genellikle, o döneme göre, demokratik sayılabilecek yönetimlere dayanıyordu. Esas demokratik gelişmeler II. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra meydana gelmiştir. Doğu’da Batı’da birçok ülke demokratik yönetim sistemi ve düzene kavuşmuştur. Sovyetler Birliği’nin parçalanması, Berlin Duvarı’nın yıkılması ve küreselleşme süreci ile demokratik yönetim sistemini benimseyen ülkeler çoğalmış ve toplumların refah ve kalkınma düzeyleri önceye oranla daha da yükselmiştir.

Yalnız, J.Rousseau’nu söylemi ile “ Kelimenin tam anlamıyla gerçek bir demokrasi hiçbir zaman var olmadı ve var olmayacaktır”. Yine Lord Acton’un özdeyişi ile “ Demokrasinin kötü olan bir yönü çoğunluğun tiranlığa dönüşmesidir.” Amerika’nın öldürülen başkanı John F. Kennedy, demokrasi konusunda şu ünlü sözü söylemiştir: “Demokrasilerde bir seçmenin cehaleti, bütün halkın güvenliği için tehlikedir.”

Sonuç olarak ne söyleyebiliriz?

Demokrasi, rejimlerin(yönetim sistemlerinin) en güç olanı, yüksek nitelikli oluşan toplumların kullanabileceği bir yönetim biçimidir. En korkutucusu da iktidarı ele geçiren çoğunluğun güç zehirlenmesine uğrayıp tiranlığa dönüşmesidir! Bunu engellemek için demokrasinin eğitimli, laikleşmiş yüksek nitelikli yurttaşlarca anlaşılıp kavranılması ve halk katmanlarına indirgenmesi ve yaygınlaştırılması gerekir. Burada toplumu oluşturan ailelerin, öğretim kurumlarının yani okulların önceliği ve sorumluluğu olmalıdır. Aile ve okul demokratik ve laik değilse, eğitim-öğretim sisteminde cinsiyet farkı gözetilerek bireyleri eğitiyor, kız-erkek ayrımı yapılıyorsa, bu toplumlarda demokrasinin gelişmesi ve eşitlikçi bir düzeye ulaşması düşünülemez! Bu nedenle demokrasinin vazgeçilmez önkoşulu eğitim ve laikleşmedir. Eğitimle bireyler, hayat oyununda oynayacakları oyunun kurallarını öğrenirler, sosyalleşip bilinçlenirler, kendi kendilerine karar verme düzeyine yükselirler. Laikleşme ise siyasal iktidarın işlerliğini ve meşruiyetinin kaynağını önemli ölçüde etkilemektedir. Laikleşme, iktidarı, yani yönetim erkini, gücünü elinde bulunduranların meşruiyetinin kaynağını tanrısaldan uzaklaştırdığı ölçüde, onun yönetilenlere dayandırılmasını zorunlu kılmaktadır[2]. Böylece iktidarın eleştirilmesi, eylemlerinin denetlenmesi ve değiştirilmeğe çalışılması da kolaylaşmaktadır.[3]

Demokratik bir ülke yönetiminde en önemli erdem, en önemli fazilet““Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir”  ilkesine inanmak, meşruiyetini kaybetmeden onun gereklerini toplum hayatına geçirmektir!

Bugün 19 Mayıs 2021. M. Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışının ve kurtuluş meşalesini ateşleyişinin 102’nci yıldönümü. Tüm halkımızın ve Türk Gençliği’nin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun!

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!



[1] Mümtaz Er Türkören, Siyaset, Lotus Yayınları, s.179, Ankara -2005.

[2] İlter Turan, “Türkiye’de Siyasal Kültürün oluşumu”, Türk Siyasal Hayatın Gelişimi I,1986

[3] a.g.m

 
Toplam blog
: 46
: 225
Kayıt tarihi
: 27.03.13
 
 

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Antropoloji (Sosyal Antropoloji) mezunu 1971; F..