Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Aralık '10

 
Kategori
Güncel
 

Demokratik haklar, protesto ve hamilelik!

Demokratik haklar, protesto ve hamilelik!
 

Ceyda Düvenci "Baby loading. Please wait" "Bebek yükleniyor. Lütfen bekleyin" yazılı tişört giymiş.


Şu demokrasi denilen şey nelere kadir kardeşim.

İnsanı, hem kaçırtıyor, hem uçurtuyor. İsteyeni bakire, isteyeni hamile bırakıyor. Eline geçirdiklerinin ise, fiziksel ve ruhsal dokunulmazlıklarının ırzına geçiyor.

Ondokuz yaşındasın üniversiteye gidiyorsun, özgürsün! Karşı olduğun her şeyi protesto etme, kız/erkek arkadaşınla yatma, hamile bırakma/kalma ve çocuk doğurtma/doğurma hakkına sahipsin. Belki ailenin desteğiyle okuyorsun ama kendini onlara karşı sorumlu görmüyorsun. Hürsün ya, başına bir hal geldiğinde, ailene haber verme ihtiyacı bile hissetmiyorsun!

Diyelim hamilesin! Bu halinle arbedeye, sıkışıklığa, şiddete, kargaşaya müsait olan bir protesto eylemine katılıyorsun. Katılmasaydın diyenlere, "bu benim demokratik hakkımdır" diyorsun. Ortalığa, "sanki demokratik haklar" sadece protesto yoluyla kullanılabilirmiş gibi bir hava saçıyorsun.

Halbuki, seminere katılmak, konferans dinlemek, kitap okumak, sinemaya gitmek, Beyoğlu'nda gezmek veya bir kafede çay içmek te demokratik haklardandır. Bu hakkı, hamileler ve zayıflar için risk taşıyan protestolar yerine, bahsekonu eylemlerde kullanmanın sağlık açısından daha iyi olacağını düşünmüyorsun

Sonra da bütün masumiyetini takınarak çıktığın televizyonda, erkek arkadaşınla olanlar dahil, tüm yaptıklarını bir bir anlatıyorsun.
Her şeyi bu kadar açık anlattığın halde nedense, yüzünü saklama ihtiyacı duyuyorsun veya haberciler böyle münasip görüyor. Niçin!

Eğer yaptığın ayıp bir şey değilse, gizlenmenin ya da seni gizlemelerinin sebebi ne? Meselâ, burnu kırılan genç yüzünü gizliyor mu? Ya da medyacılar, onun yüzünü gizleme ihtiyacı duyuyor mu? Neden? İyi resim verdiği, görüntüsü çok hoş olduğu için mi?

Herkes, sana yapılanlar üzerinden polisi, polisin uyguladığı şiddeti ve siyasi iktidarı sorguluyor. Evet insanlar, polisin orantısız güç kulanmasını eleştirmekte haklıdır. Çünkü devletin görevlileri sana ve arkadaşlarına zarar verdiler. (Eğer hamileliğin doğruysa) bedenine şiddet uygulayarak, karnındaki bebeğin ölümüne sebep oldular.

Fakat polisi hedefe oturtanlar seni hiç sorgulamadılar. Sana, "gayri meşru ilişkinin ve bu yolla hamile kalmanın kötü bir örnek olduğunu, bunun toplum dokusuna zarar verdiğini düşünmedin mi?" demediler. "Tamam, polislerin yaptığı yanlış ta senin yaptığın doğru mu?" diye sormadılar.

Eğer sorsalardı muhtemelen, "Vücudum bana aittir!" diyecektin. Halbuki üniversiteyi bitirdikten, hatta iş bulduktan sonra, nikâh memurunun karşısına oturup evlilik akti yapanların vücutları da kendilerine aittir. Yani kiralık falan değildir. Senin onlardan fazlalığın ne de kurallara başkaldırdın? Belli ki, aykırılığı erdem sayanlara kandın!

İşte bir soru daha: Acaba vücumuzun kendimize ait olması bize, onu dilediğimiz gibi kullanma hakkını veriyor mudur? Onu kullanırken uymamız gereken kurallar yok mudur? Meselâ, ona hırsızlık yaptırabilir miyiz, onu satabilir miyiz? Vücudum bana ait diye esrar çektirebilir miyiz, kırmızı ışıkta geçirtebilir miyiz?

Kanaatimce, batılıların yanlışlığını görüp dönmeye çalıştığı, ahlâkın, geleneklerin hiçe sayıldığı, evlilik müessesesinin önemini kaybettiği bir ortama doğru hızla sürükleniyoruz. Benimsediğimiz yaşam biçimiyle, sloganlara hapsolan, her şeyi bildiğini sanan, kendine tapan, narsist bir gençlik üretiyoruz.

Bunu yaparken, cinselik dahil, her türlü dejenerasyona kapı aralayan, "ahlâksız adam!" diye manşete çektiği taciz haberlerini bile, tahrik edici biçimde sunan medyadan destek alıyoruz. Yani yalnız değiliz! Bütün bunların ve benzerlerinin toplamı bize, sürekli problem üreterek toplumsal huzurun altını oyan berbat bir ortam sunuyor. Bir çok insan, içinde debelendiği balçığı farkediyor fakat kimse, kurtulmak için üzerine düşeni yapmaya yanaşmıyor.

Eğer her Allah'ın günü insanlara, bankamatiklerin nasıl soyulacağını tatbiki olarak gösterirseniz, hırsızlıklar artacaktır. Çalmayı hiç düşünmeyenlerin bile zamanla iştahı kabaracaktır. Bu kaçınılmazdır.

Demek istediğim güya, "Ahlâksız adam"ları ibret-i âlem için manşete çeken medya aynı zamanda, dizilerdeki sevişme bölümlerinin, "bu sahneler olay yaratacak! vs. şeklinde" görüntülü ve sesli reklamını yapmaktadır. Buna karşın, toplumsal dezenformasyondan kendini hiç sorumlu tutmamaktadır.

Bildiğim kadarıyla, insanların hakları olduğu kadar vazifeleri de vardır. Bunlardan biri de yaşadığımız toplumun değerlerine saygılı olmak ve onları korumaktır. Cemiyet düzenini ayakta tutan, "ahlâk" adını verdiğimiz yazısız kurallardır. Ahlâkı önemsememiz gerekir. Eğer onu hayatımızdan çıkarırsak, kimin elinin kimin cebinde olduğu anlaşılamayacaktır.

Böyle bir yazıya neden ihtiyaç duydum? Bir takım yazarların, siyasilerin, akademisyenlerin veya düşünürlerin hemen her olaya tek yönden baktıklarını farkettiğim için. Diyelim bir kısım ulema, polisin copunu görüyor da, eylemcinin sopasına kör kalıyor. Diğer bir kısmı da bunun tam tersini yapıyor. Bazıları da ahlâk kurallarını biliyor, fakat aydın kimliğine halel gelir endişesiyle edepsizliği normal karşılamaya çalışıyor.

Bizler olayı, ardındaki tahrikçiyi, eylemcinin durumunu görmeyi reddettiğimiz sürece gerçekle buluşamayız. Bir çok etmenin bir araya geldiği olay ve olgularda, sadece polisin copunu, devletin günahını görmek nesnel yorum için yeterli değildir. Görmemiz ve üzerinde düşünmemiz gereken başka şeyler de vardır.

Resim: http://www.haberdelisi.com/magazin-haber/ceyda-duvenci...-ilginc-hamile-kiyafeti-101086h.html

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..