Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

06 Kasım '17

 
Kategori
Deneme
 

Dengim Olmayandan Ders Aldım

Dengim Olmayandan Ders Aldım
 

YAŞLI KAPLUMBAĞA VE GENÇ KARINCALARDAN İBRETLİK DERSLER EDİNDİM.


Hava kapalı, yağmur yağdı yağacak. Yağarsa, haşin havadan nem kapan vücud ağrılarım, yağmurun toprakla buluşmasıyla rahatlayacak. Güneş ne kadar canımıza can katan enerji ise, yağışlı havalarda, yağmazdan önce o kadar gerginleştirici. Baharlar genelde böyle geliyor. Gevşemek istiyorum, geç sonbahar...
 
Nöron yüklü halimle hane halkıyla hararetli tartışmalar yaşamaktansa, televizyon karşısında hareketsiz kalmak tercih sebebim.
 
Türk kanallarını seyretmekten imtina ediyorum, her yayınları hadsizlik... Belgeseller sonbahar ruh halime iyi geliyor. Ürdün çöllerinde yaşayan canlıların hayat mücadelesi konu ediliyordu dün baktığım belgeselde... Sürüngenler sıkıcı geldi, tam kanalı değiştiriyordum ki karınca kolonisine geçildi. Hayranlıkla seyre koyuldum.
 
Binlerce karınca işbirliği içindeler, olanca gayretleriyle yuvalarına rızık taşıyorlar. Erzak deposu yapıyor olmalılar. Hangisi ne ara geliyor, hangisi ne kadar götürüyor, göz izlemekte takatsiz kalıyor. Rabbimiz yarattıklarının rızkına kefil olduğunu buyurmuş: "(Allahü teâlânın rızık vermediği, bir canlı yoktur.) [Hud 6] Kefilse niye rızık için çalışılıyor bu minik canlılar? Sualsiz seyredemiyorum. Öyle ya, önlerine gelmemiş nasipleri, çölün kuru otları arasında dane arayışı içindeler. İncecik bacaklarıyla dallar üzerine tırmanıyorlar, makas gibi kullandıkları dişleriyle saman çöpü gibi bir şeyler buluyorlar, kırıyorlar, onu ağızlarına alarak, bir nizam halinde geldikleri yoldan yuvalarına taşıyorlar. O anda başka bir ayet geliyor akla.(53/NECM-39: İnsan için ancak çalıştığı vardır.) Ve bu yaratıklar insanlığa çalışmada ibretlikti. Güzel Mevlam hiç bir şeyi sebepsiz yaratmamış, hamdolsun. Ancak doğru olana bakmasını bilmek gerek.
 
"Ne mükemmel eğitilmiş bir ordu böyle" diyerek, çalışkanlıklarına ve disiplinlerine gıpta ediyorum.
Karıncalar tek sıra halinde hızla seferberlik hallerine devam ederken, birden içlerinde bir kargaşa oluyor. Yönleri saf değiştiriyor, yanlara kayıyor.
 
Niyesini merak ederken, ekranda devasa bir kablumbağa beliriyor ve belgesel anlatıcısı giriyor devreye... "20 milyon yıldır var olan kablumbağalar" diyerek, ukalalık yapıyor. Aymaz adam, sen kaplumbağaların seceresini mi tuttun, niye kafadan sallama yapıyorsun, her neyse sinirleri germeyelim. Belli, metni yazanın saçmalığını dile getiriyor. Nerde kalmıştık, konumuz karıncalar...
Karıncaların düzenlerini bozma nedenleri, yerleşim sahalarına kablumbağanın girmiş olmasıymış. İşgale uğradıklarının sinyalini ne ara aralarında yaydılarsa, tekmil karıncalar temkin halindeler. Hatta önceden tedbir almayışlarının hiddeti var gibi üzerlerinde. Öyle ivedilikle koşuşturuyorlardı ki, heyecana heyecan katıyorlardı..Ağızlarındaki daneleri bırakıp tank gibi üzerlerine gelen, aslında oradan geçmekte olan kalın kabuklu kaplumbağayı yanlış anlayıp hep birlikte saldırıya geçiyorlar." Vay haline izinsiz bağa girenin" dercesine bilenmişler.
 
Ne ara toparlanıverdiniz, yüzlerce karınca bir anda kablumbağanın bacaklarından gövdesine doluştu, kalın kabuğunun altına girip yaşlılıktanda iyice buruşmuş derisini delmek için dişleyip duruyorlar. Kablumbağa da ise tık yok. İnsaoğlunun koluna bir karınca düşse, bininin saldırısına uğramış gibi yaygara koparır. Dahası da vardır sanıp, evhamlanır. Küfrederek zıplar durur. Koca kaplumbağa tevekkül halinde ilerlemesinde hiç bir değişiklik yok. Uğradığı şiddete  aldırmadan, karıncaların bulunduğu bölgeden başlangıcındaki rahatlığıyla geçip gidiyor. 
 
Karıncaların mıntıkasından çıkınca kaplumbağa, bütün karıncalar kaplumbağanın vücudundan ayrılıp, bölgelerine geri dönüyorlar. Daha fazla uylamıyorlar. Anlaşılan karıncalar, yaşadıkları bölgeyi ve yiyeceklerini korumaya çalışıyorlar. Zarar görmeyeceklerini anlayınca eylemlerinden vazgeçiyorlar. "Biz kalabalığız, gücümüzü birleştirip yok edelim şu yoldan geçeni" demiyorlar.
 
Ağzım açık kaldı. Karıncaların yaşam alanlarını korumalarındaki birlikteliğine ve kaplumbağanın yapılanları sineye çekişine ibret alarak bakakaldım. Yaşlı kaplumbağanın yaşadıklarından yılmayışına ve cüssesindeki heybetiyle saldırıları olgunlukla karşılamasına, hiç bir tepkide bulunmadan vakarla yürüyüp gitmesine hayranlık ve şaşkınlıkla tanık oldum.
 
Biz insalar böyle bir durumda ne yapardık, düşünmeye koyuldum. "Bunca yıllık yaşanmışlıklarım, hayat birikimlerim var benim. " Egosuna girerdik, öfke dolu olarak en azından dilimizle karşı saldırıya geçerdik. " Ben bir zamanlar ne idim, siz kimsiniz ki bana saldırıyorsunuz," kibrine  bürünürdük. Oysa kendinin ne olduğunu bilen, Allah ın kendisini bildiğinden emin olan iman sahibi kişi, tevekkül etmelidir ilk işi. Allah seni biliyorsa, millet bilmese ne olur, Allah sevmese millet sevse, saysa  ne olur. N e demiş ilim bilen büyüklerimiz, "Hiç'lik makamına erdiysen eğer, değmez sana ne gâm, ne keder..Sığınacak limanın yoksa eğer, Lâ Tahzen! ALLAH sana yeter..!"
 
Ayfer AYTAÇ 

ayferaytac.com

 
 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..