Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Temmuz '07

 
Kategori
Anılar
 

Denize düşen kağıt

Denize düşen kağıt
 

Eminönü'nde yalnız dolaşıyorum, ne tarafa gitsem diye düşünürken aklıma Adalar geldi. Hele biraz gezineyim. Bak ilerde taze kalkan balığı dürümü satıyorlar. Galata köprüsü de bir hayli kalabalık. Ne zaman tenha oluyorki. Siz buranın ısızlığını görecekseniz, ticari hayatın durduğu gece geleceksiniz. Ama o zaman arabasız geçilmez.Hatta raba trafiği bile azalır geç saatlerde. Çünkü karşılaşacaklarınız pek tekin adamlar olmaz diye düşünüyorum. Onun için eminönü de yaşam gündüzdür. Herzaman, hatta eski fotoğraflarda bile burası iğne atsan yere düşmez denen yerlerin tam merkezi. Köprü kenarına doğru yürüyorum. Sahile yanaşmış taze balık pişirip satan bir sürü tekne. Neyse ben şu adamdan alayım.

İyi de kağıt arasına dürüm yaptı adamcağız. Öyle burnumu tutaraktan sarı saman kağıt arasına dürülmüş dürümü bu kokuda yiyecek hiç halim yok. İşte bineceğim ihtiyar vapur. Çevrede dolaşmaya gerek yok nasıl olsa bu kirli deniz kokusunda birşey yenecek durum yok. Şöyle bir atlayayım zincirlerin halatların arasından. Her defasın da ayağım kayacak cup deniz deyim diye, bir korku olur içimde. Burada görülen her şeyin belki adı var ama ben o kadarını pek bimem. Hele şu aradaki boşluğu kapatmak için tahtadan yapılmış kapı vari şeyi tam ortalı koyabilseler eh idara eder. Ama yinede ben dikkatli olayım derken. Birçokları bana, sağdan soldan, rastgele yerime çarparak çoktan istediği yerde oturmaya başladı bile.

Ben denizi çok seviyorum, görünüşü, dalgaları, kokusu çok hoşuma gider. Hele bu deniz marmaradan iki kıtalı boğazı bir arada panoramik tuval gibi boğaz sisi arasında gözlerimi hayale daldırırsa. Şimdi size manzarayı tasvir edecek değilim. Sanırım bu kentte yaşayan herkes adalar vapuruna binmiştir. İstanbul silüeti hep aynı, Beyoğlu ufuklarına bakmazsanız. Zaten domabahçe, Beşiktaş üzerindan yukarı doğru hiç bakmıyorum. O zanam nostaljik belkide tarihi İstanbul'u kaybediyorum .Onun için gözüm hep suda. İnip kalkan dalga sırtları bazan içinde minareleri, bazan haydarpaşayı yansıtıyor. Bogaziçi nin gerdanlığı görüş açımın dışına çıkmak üzere. Hele şu martılar yok mu.Kıyıdakilere benzemezler, burası temiz deniz, buraya dalan martılar daha beyaz. Daha da sağlıklılar havası temiz, yediği temiz sağlıklı balıklar. Çevreye yada denizin nazlı nazlı oynaşmasına o kadar dalmışımki, etrafıma baktığımda orta yaş üstü bir adamda beni süzüp duruyor. Kalkan balıklı dürümümü çoktan yemiştim. Ama kocaman saman kağıt elimde yumak olmuş, top gibi bekliyordu.O karşımdaki adamın gözleride elimdeki kağıt çöpün üzerinde. Ben yine çevremi süzüp dalgalara dalmışken, adamdan bir ses; oğlum o elindekini ne yapacaksın? Hiç elimde bekliyor. Çöpe atacağım. Hele bir iskeleye varım. -Ne taşıyorsun elinde, at gitsin. Oysa ben farkında değilim, doğal refleks olarak elimde tutuvermişim. O atacağım çöp atılacak kendine özel yer yoksa ya elimde bekler, yada küçükse cebime veya çantama korum.Bunu her defasında düşünmeden davranış refleksi olarak yaparım ya; adamın beklemediğim tarzda bu ikaz veya uyarı zannettiği sözleri üzerine, ani bir hareketle elimdeki buruşuk kağıt Marmara üzerinde yüzmeye başladı. Aksi tesadüf düştüğü yere bak, kız kulesinin ne kadarda güzel ve kıvrak sudaki dans yansımaları. Bu açıdan sadece karada görülmez İstanbul, bütünüyle denize dökülür dans etmak için dalgalarla.

İşte bak, hiç başka suya yabancı, cisim yok, dalgalar üstünde yüzen; benim attığım çöp dışında. O zavallı buruşuk kağıtta, çocukluğumda yaptığım kayıklar gibi sanki yüzüyor bana bakarak. Tüm canlılar da ona bakıyordu. Uzaklaştıkça gözümden kayboldu. Ama hergün yeniden bir buruşuk kağıt atmış gibi oluyorum hatırladıkça.Temiz denizi nasıl üzerim! diye üzülürken. Adalara doğru yaklaşıyoruz.

Anılarımdan bir yaprak sundum.

 
Toplam blog
: 376
: 1841
Kayıt tarihi
: 06.07.07
 
 

Hayat herkes için aslında yalnızlıktır. hiç kimsenin doğal garantisi yoktur. (Günlük atüel haberl..