Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Haziran '12

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Derelere ne kadar özgürlük?

Derelere ne kadar özgürlük?
 

Vadi belgeselinden


Babaannem “Beni köyüme götürün, buralarda gömmeyin” der, vasiyet ederdi hepimize. Dediğini de yaptık, sevdiği topraklarda, rahmetlisinin yanında şimdi. O topraklar hayat demekti O’nun için. Ölüsü bile orda huzur bulacak diye düşünürdü adeta. Bu kutu evler hiç O’na göre değildi.

Özgür doğup, büyümek böyle bir şey sanırım, biz kutularda yaşamaya alıştığımızdan, ruhumuz çatılarda takıldı kaldı çoğu zaman. Hayal etmeyi öğrendik, hayalimizde koşmayı, temiz havayı içimize çekmeyi. Bizler için önemini yitiren topraklar, kirlilik, trafik, iş yoğunluğu derken gözümüzde tüter oldu. Duymuşsunuzdur pek çok kişiden “Sürekli iznimi aynı tatil köyünde geçirdiğim, karadenize gitmediğim için çok pişmanım” diye. Her geçen gün bu şekilde düşünen kişilerin sayısı da artacak. Her geçen gün daha çok özleyeceğiz “köyümüzün yağmurunu”, “toprak kokusunu”. Gene babaannemi rahmetle anarak ekleyeyim, “gübre kokusu”nu da…

Bu akşam NTV de Senoz Vadisi’nin anlatıldığı “Vadi” belgeseli başladı. Karadeniz dizilerini tv de izleyip şivelerini, tavırlarını eleştiremeden duramazken, köyde yaşayanlar anlatınca, oynayınca tamamen farklı şeyler düşündürdü. Beni en çok duygulandıran da on beş ineğe bakarken ilkokul mezunu bir annenin ortaokul ve liseyi dışarıdan bitirmesi. Yürekten kutluyorum, dilerim örnek olur. Öğrenme arzusunun önünde hiçbir şey duramadığının kanıtlarından biri. Üstelik şehirdeki hayatı bırakıp, köyüne gitmiş, inek bakıp çocuklarımı okutayım diye. Şimdilerde kaç anne yapar bunu?

Teknolojiyle, var olanın mücadelesi hep sürdü. Teknoloji genelde kazanmış gözükür, çünkü insanoğlu daha iyi şartlarda yaşamak ister. Bu şartları sağlayacak olanları da uygulamaya geçirir. Rekabet dünyasında başka türlüsü de düşünülemez. Büyük felaketlerden sonra durup düşünürüz ancak. Olan da gidenlere olur. Kalan için bir umut vardır genelde çünkü. İnsan hayatı biraz daha önem kazanır, gidenlerin ardından.

Enerji ihtiyacımızı karşılayamadığımız için dışa bağımlıyız. Üretilen çözümlerden biri de boşa akan sularımızı değerlendirmek. Akan sular, kimi için ümit demek, kazanç kapısı demek. Kimi için senelerce verdiği emeğinin birileri tarafından gelip sahiplenilmesi. Konu tartışıldığı günden beri bakış açısı senelerin geleneğinin devamı niteliğinde. Sömürenler para kazanacak, karşı gelenler de bağıracak, çağıracak sesini duyurmaya çalışacak. Eski kutuplaşma bu şekilde devam edecek. Zaten yeni toplumsal akımlar küçük gruplar halinde sivil toplum çalışmalarını öne çıkarmıyor mu? Artık toplumsal hareketlerde kadın hareketleri, çevre hareketlerini daha ön plana çıkarmıyor mu? Artık devrim, işçi hareketleri tarihteki yerini almadı mı? “Durum böyle olunca, ortaya çıkan grupların adı değişse de eski dönemlerdeki kişiler bugünkü tabloda yerini alır” denir ve konu sadece iki gruba indirgenir.

Düşünüyorum, benim babaannem bilmezdi sağ, sol, bilmezdi kapitalistini, sosyalistini. Anarşist derdi devlete karşı gelene. O’nun için devletti önemli, bir de toprağı. Tırnaklarıyla kazandığı toprağına uzanan ele karşı koymasını da bilirdi. Babaannem gibi düşünenler de çok vadide, “Zaten kendileri unutmuşlardı topraklarını, şimdi mi değerli oldular” diyen de.. Vadideki inşaatlardan geçimini sağlayanlar da çok, doğallığımız bozuldu diye üzülen de.

Ulusal bir kanalda akşam kuşağında yayınlanan bir belgesel. Yöre için de çok iyi bir tanıtım. Emeği geçenleri kutluyorum, keyifle izleyeceğim. Biraz yöredeki insanın sesine kulak verip dinlemek istiyorum. Siz de kulaklarınızı başka şeylere tıkayıp, dinleyin biraz. Hatta gidip, görün, konuşun. Bakalım zaman neler gösterecek vadide? Siz derelere ne kadar özgürlük vereceksiniz?

 

 
Toplam blog
: 69
: 718
Kayıt tarihi
: 29.01.09
 
 

Kelimeleri ardı sıra ekleyerek ve içine yüreğimden gelen sesi katarak yazdıklarım anlatır beni size..