Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

ALİ GALİP AKYILDIRIM

http://blog.milliyet.com.tr/aligalip

15 Kasım '15

 
Kategori
Güncel
 

Devlet korktukça biz korkuyoruz…

Yaşım 56…

Aklımın erdiği yıllardan bu güne kadar geçmişe şöyle bir göz attığımda hep halkından korkan bir devlet gördüm.

Ve devletten korkan bir millet gördüm.

Devletten korkan büyükler o korkuyu önce evlerinde çocuklarına aşılıyorlar.

Bu yüzden, hayatımız da hep bir şeylerden korkarak yaşarız.

Mesela, küçük bir çocukken, öğretmenlerden korkutulup okula gönderildiğimiz de okula gitmekten korkarız.

Okuldayken parmak kaldırmaktan, soru sormaktan korkarız.

Sadece sorulan sorulara cevap vermeye şartlandırılır, vereceğimiz cevabın doğru olup olmadığından korkarız.  

Başımıza bir şey gelecek diye sosyal bir çevreye girmekten korkarız. Ailelerimiz daha çok korkar.

Hayata atılmak için girdiğimiz sınavlardan korkarız.

Zar zor okulu bitirdikten sonra iş bulamamaktan korkarız.

İş bulduğumuz da işimizi kaybetmekten korkarız.

Bu yüzden de patrona, amirlere, siyasetçiler biat ettiriliriz.

Sokağa çıktığımız da sokaklardan ve sokak serserilerden korkarız.

Hasta olduğumuz da parasızlıktan hastaneye gitmekten korkarız.

Devlete ait kurumlara gittiğimiz de devlet memurlarından korkarız

Polis gördüğümüz de polisten korkarız.

Köyümüze gelen Jandarmadan yanı başımızda ki askerlerden korkarız.

Hiçbir suçumuz yokken hâkimlerden, savcılardan adaletten korkarız.

Bir gruba dâhil olmaktan korkarız.

Camiye gitmekten ve gitmemekten korkarız.

İnsanlarımızın saçından, sakalından, bıyığından, kıyafetinden korkarız.

Yazmaktan, çizmekten, şarkı söylemekten, haber yapmaktan, haber almaktan korkarız.

Kitap, gazete okumaktan, muhalif bir sanatçının konserine gitmekten, birilerini eleştirmekten korkarız.

Beğendiğimiz partiye oy verirken korkarız.

Seçimi kazanmadığı zaman da, bize hizmet gelmeyeceğinden ve iktidarın hışmından korkarız.

Telefonla konuşurken bile “dinliyorlar mı” diye korkarız.

Kısacası birey olarak korkarak yaşıyoruz.

Çünkü bizler anamızdan doğarken korkutulmuşuz.

Ve bundan dolayı da hep korku içinde yaşıyoruz.

Biz vatandaş olarak bu kadar korkarken bizi her vesile ile korkutan devlet niye korkuyor?

Bakıyorum da devletimiz, bu ülkede yaşayan Kürdün, Arabın,Rumun,Rusun,Farslının dillerinden korkup dillerini yasaklıyor.

Dinlerinden korkup farklı dinlerin çoğalmasından korkuyor.

Samimi, dindar Müslümanlardan korkuyor şeriat gelecek diye,

Laiklerden korkuyor din elden gidecek diye,

Hıristiyanlardan korkuyor yeni haçlı seferleri olacak diye,

Yahudilerden korkuyor” dünyayı bunlar yönetiyor,bizi de ele geçirecekler” diye…
Devletimiz siyasi gruplardan, tarikatlardan, cemaatlerden, Alevilerden, Kürtlerden ve dinlerin farklı mezheplerden korkuyor.

Hatta duruma göre kadınların başlarını örtmesinden veya başlarını açmasından bile korkuyor.

Eğitilmiş kadınlardan korkuyor.

Sokakta yürüyen insanından korkuyor.

Düşünen insanlarından, aydınlardan, öğretmeninden, öğrencisinden, sosyal insandan, yalnız insandan, grup halinde yürüyen insandan korkuyor

Üreten işçisinden, iş bulamayan işsizinden, sendikalardan, vakıflardan, okullardan, medreselerden korkuyor.

Ülkemizin her an işgal edilmesinden korkuyor,

Kendi tarihinden korkuyor,

Devlet, ne olduğu belli olmayan sözde “derin devletten” korkuyor,

Devlet darbe yapacak diye askerinden korkuyor,

Devlet özgür medyadan korkuyor,

Devlet, televizyon kanallarının çokluğundan korkuyor,

Devlet, demokratik haklar için sesini yükselten gençlerinden korkuyor,

Devlet kendisine muhalefet edenlerden korkuyor,

Bunlardan dolayıdır ki,

Devlet kitaplardan korkup kitapları yaktı.

Devlet gençlerinden korkup gençlerini astı.

Devlet demokratik yollarla hakkını arayanlardan korkup halkının sırtında copları parçalattı, gaza boğdu.

Devlet gazetecilerden korkup, gazetecileri hapishanelere kapattı.

Devlet, televizyon yayınlarından korkup televizyon kanallarını kapattı.

Devlet, kendisine vatandaşlık bağıyla bağlı olan vatandaşlarını düşüncelerinden dolayı ya sürüyor, ya dövüyor, ya da hapishaneye atarak cezalandırıyor.

Devlet kendi halkından korktuğu için ülkede yaşayan insanlarının inançlarını bile şekillendiriyor, ibadethanelerini sınırlıyor, halkını ocu, bucu, şucu, ondan, bundan, şundan diyerek devamlı kutuplaştırabiliyor.

Korkudan olsa gerek ki, her gün bir şeyler yasaklıyor, her gün bir şeyler sınırlıyor. Neredeyse yasaklaya yasaklaya yasakladıklarını yasaklama noktasına gelmiş durum da.

Bizim çok güçlü bildiğimiz, “devlet baba” dediğimiz devletimiz    aslında korkuyormuş.

Devletimiz maalesef ki, kendi insanının bilgilisinden, erdemlisinden korkuyor.

Özgüründen, aşığından, sevgisinden korkuyor.

İnancından, mizahından, gözündeki yaştan, kahkasından korkuyor.

Güzelliğinden, azminden, heyecanından korkuyor…

Ve korktukça kendisini de halkını da yiyip bitiriyor.

Aslında olan devletin etrafını saran üç beş şak şakçının devleti yanlış yönlendirmesinden başka bir şey değildir.

Bu şakşakçılar devletin tarihin de her zaman olmuşlardır ve olacaklardır. Önemli olan devletin bunlara yenilmemesidir.

Devletin önceliği yaşamak ve yaşatmaya dayalı olmalıdır.

Dünya ilerledikçe, özgürlükler ilerledikçe, bilim ilerledikçe yasaklarla bir yere varılmayacağını devletimiz kısa zaman da öğrenmelidir.

Devletimiz korku zafiyetinden bir an önce çıkmalı ve özgürlüklerden korkmamalıdır.

Devlet sadece ülkenin taşına, toprağına yatırım yapmamalı, önceliği insanına yatırım yapmalı ve özgürlüklerin önünü açmalıdır.

Televizyon kanalları ile gazeteler ile gazeteciler ile uğraşmamalıdır.

Bu toplumda her ses kendi içinde güzeldir.

Devlet “Nuh’un Gemisi’ne benzer.

İçinde her çeşit, her renk ve her ırktan, her sesten insanları barındırmak zorundadır.

Devlet tahammülü olduğu sürece halkı da tahammülü olur.

Dünya da  buna “demokrasi” deniliyor…

Yeni bir yazı da buluşmak dileği ile…

Ali Galip AKYILDIRIM

Eğitimci/Yazar

 
Toplam blog
: 264
: 396
Kayıt tarihi
: 28.07.14
 
 

1959'da doğdu. Sınıf Öğretmenliği okudu.1979'da Öğretmenlik görevine başladı. Hayatın; okumak, ya..