- Kategori
- Sosyoloji
Devrimlerin geleceği!
20. Yüzyıl’da 2 dünya savaşı ve 2 dünya devrimi oldu.
1. Dünya Savaşı’nın ardından Rusya Devrimi, 2. Dünya Savaşı’nın ardından Çin Devrimi oldu.
Marx, devrimin Almanya veya ABD’de olacağını öngörmüştü. Yanıldı.
Almanya’da 1. Dünya Savaşının ardından bir devrim denendi. En önemli birkaç marksist düşünürden biri olan ve parti faşizmini gerçekleşmeden çok önce öngören Rosa Luxemburg bu başarısız devrim uğruna öldürüldü. Bu başarısızlık ileride Hitler’in başarısına dayanak oluşturdu. Tarihte devrimler ve karşı devrimler birbirine hep çok yakın olagelmiştir, arabadaki gaz ile fren pedalı gibi.
Rusya olsun, Çin olsun, devrim gerçekleştiğinde feodal dönemde yaşıyorlardı. Bu da milyonlarca köylünün sanayileşme uğruna açlıktan ölmesine neden oldu. (Bizdeki köylüler ölmüyor, İstanbul’u yağmalıyorlar)
Her iki devrim de 1989’dan beridir geri dönüşte.
Olabilir. Devrimler değil, devrimciler tükenir.
İdol olsun diye, zombileşmiş Castro’ya gereksinim yok. Bugün için Chavez veya Morales var. Yarın için başkaları olur.
Devrimler bitmiş değil. Tarih de bitmiş değil. Tarih de başlamadı, devrimler de başlamadı henüz.
Önce kadınların devrimi gelecek, sonra köksüzlerin.
Bir anti-marksist olarak devrimciyim. Devrimin komünizme gereksinimi yok, aslında hiç olmadı. Marksist tarihçi Henri Lefebvre’in dediği gibi, marksizme marksizm demek bile hatalı.
Bizler, 20. Yüzyıl’ın başında, tüm ezilen ulusların temsilcisi olarak, AB’nin ve ABD’nin oluşturduğu G-8’e karşı ilk zaferi kazandık. Olabilir, bugün içteki düşmanlar limanlarımızı teslim edecek olabilir ama devrim bitmez.
Gelecek daha çok devrimlere gebe, büyüklerin değil, küçüklerin devrimine (bakınız: Battle Royal / Ölüm Oyunu 2)