- Kategori
- Felsefe
Dikkat, dikkat! felsefî hava durumu
İnsana soluduğu havayı mangalı gökkubenin bir köşesinde yaktığı ateşi güneşte evire çevire kızarttıktan sonra takdim etmeye başlayan yaz, kimsenin alnının terine aldırmaksızın, Mayıs ayının tepesinde, yüksek dereceli voltarını atmaya, daha şimdiden çıldırmış gibi oraya buraya saldırmaya başladı yine. Aman dikkat! Bu ‘yaz’ yine bebek, yaşlı, çiçek, domates demeyecek, herkesi kırmızıdan kahverengiye sürecek, ona göre. Kırmızıdan sonra kahverenginin geldiğini geçen seneden bildiğini unutanlar, bunun aslında yazın, kalemi güneşle, tenlerinin her bir köşesine yazılmış kızgın hikâyesi olduğunu yana yana tekrar hatırlayacaklar. Evet, doğayı bin kırmızıdan binbir kahverengiye atan ateşten fırtınadır yaz. Bu yüzden delidir yaz. Deliliğiyle sokakta ne var ne yoksa evlerin içine süpürür yaz. Şehir şehir, kasaba kasaba, herkesi ve her şeyi, etrafı kasıp kavurması, toza dumana boğması, taşı toprağı çatır çatır ortadan ikiye yarması bitene kadar kapalı perdeler, kapalı panjurlar arkasına hapseder. Cesareti kendisini kapı önüne kadar pöfpöfleyen kimi kanı delinin, güneşi görür görmez hayatî bir tehlikeden kaçıyormuşcasına koşar ayak oluverdiğini görürsünüz. Oysa güneşten koşarak kaçmak, yıkılıp kalmak gibidir. Yolun sonu gelmez. Güneşten kaçmayacaksınız. Güneş’ten gölgeye uğramak için müsaade isteyeceksiniz. Güneş de bilir, güneşi bilen de, müsaade her zaman bizimdir. Unutulmasın, güneş, kendisinden kaçabileceğine inananın çırasını yakar. Güneşten ayrılmanın en kabul görmüş yolu yavaş yavaş gölgenin yolunu tutmaktır. Tutarken de bebelerimize, atalarımıza gölge olmayı unutmayalım! Başlarına üşüşelim ki pahabiçilmez başlarını güneş ayartmasın! Su kalmanız dileğiyle...