- Kategori
- Dil Eğitimi
Dil Eğitimi

Kitaplığımdan bir köşe
TÜRKÇE SÖZCÜKLERİ NASIL TANIYACAĞIZ ?
“Türk dilinde köklerin saptanması yalnızca dil araştırmalarının sözcüklere özgü bölümüne dayanmaz. Sözcük köklerinin hangi nesnel varlıkları, düşünsel kavramları yarattığını gözönünde bulundurmak gerekir.....Sözgelişi, bitki, çiçek, ekin, ağaç, hayvan, böcek, balık bg. adlarının kökeni araştırılırken, bu doğa varlıklarının yetiştiği-yaşadığı ortamda, bu ortamla kökler arasında doğal bir uzlaşmanın bulunup bulunmadığı da düşünülmeli....
Türklerin, tarihleri boyunca yaşadıkları yerlerde hangi doğa varlıkları yetişiyorsa, ancak onlarla ilgili sözcükler kanıt sayılabilir.... Türklerin yaşadıkları Orta Asya’da kahve, mandalina, portakal, fındık, kiraz, limon, zeytin, tütün, patates, domates bg. bitkiler-ağaçlar yoktu kuşkusuz.... Öyleyse bunlarla ilgili adların köklerini Türkçede aramak yanıltıcıdır.
Asya Türklerinin yaşadıkları bölgelerde bilinmeyen-bulunmayan bir diri yaratığın (balinanın, hamsinin, lüferin, fok balığının bg.) adını yine bu bölge Türklerinin koyması dilin doğal kaynağına aykırıdır.
İkincisi, bir aracın adının Türkçe olması, onu Türk’ün yaratmasıyla koşulludur. Aracı kim bulmuşsa onun adını da kendi dilinden çıkan bir kökle düzenlemiştir.
Köklerin araştırılması konusunda, yerleşme- kurumlaşma olayının da gözardı edilmesi yanıltıcıdır.... Sözgelişi yetişmesi yılları gerektiren bir ağacın adını, kökenini sürekli konar-göçer yaşama düzenine bağlı bir topluluğun dilinde arayamayız.
Durum toplumsal ilişkilerde de böyledir. Bir topluluk hangi dayanışma düzeyindeyse ürettiği-kullandığı sözcükler de onunla bağıntılıdır. Toplumsal kurumlaşmaların süreklilik kazanmadığı yerlerde, onlarla ilgili kavramların aranması da bir oyalamadan öteye geçmez. Kurumların tabanını oluşturan düşünce ürünleri hangi uygarlıktan kaynaklanırsa, ilgili kavramları biçimlendiren öğeler de onunla ilişki içindedir. Sözgelişi, ‘vergi’ denen yasal ödeneği biçimlendiren toplumun, onunla ilgili birimleri olacaktır....
Doğal yaşama ortamı (çevre), sözcüklerin köklerine oluş olanağı sağlar, kişinin yaşadığı ortamın kendisine vermediğini, sözcüklerin kökleri alanında da üretmez.
Türk dilinin köklerini araştırırken, başka bir öğeyi de gündemde bulundurmak gerekir. Dili kuran kökleri besleyen veriler vardır. Bu veriler, düşünme eyleminin yarattığı ürünlerdir. Bir sözcük kökü
düşünce ürünleriyle doldurulamazsa yaşama gücünden yoksun
bırakılmış demektir. Düşünmeyi bir yaşama ilkesi edinemeyen topluluklarda sözcük köklerinin yansıma seslerden öte bir anlamı
kalmamıştır. Bu nedenle, uygarlık denen başarılar dizisi, anlam içeriğiyle doldurulmuş köklerin birbirleriyle yarışa giriştiği alandır.” *
* (İsmet Zeki Eyüboğlu, Türkçe Kökler Sözlüğü,
Remzi Kitabevi. S.14-15)
Yukarıda yapılan alıntıyı özetlersek : Köklerin kavram üretmesi, üretilen kavramın o yöre, bölgeyle uzlaşması, toplumun yerleşme,
kurumlaşma evreleri toplumsal yaşam biçimiyle örtüşmesi sözcük köklerini tanımada temel oluşturur.
Türkçe sözcükleri, yukarıda yapılan açıklamadan, ayrıca “Yazım ve Noktalama” bölümünde öğrendiklerimizden yararlanarak da tanıyabiliriz.
Türkçe sözcükleri tanımada yararlanacağımız kurallar :
1. Bir sözcüğün Türkçe olup olmadığını anlamak için öncelikle ünlü uyumlarına başvururuz.Türkçede büyük ünlü uyumuna uymayan sözcükler genellikle yabancı kökenlidir.
Örneğin,
gazete, kahve, dünya, insan, meydan, fare vb.
Türkçe olup büyük ünlü uyumuna uymayan sözcükler de vardır:
Örneğin,
elma(alma), anne(ana), şişman, dahi, hani, hangi,
hadi, kardeş (karındaş-kardaş-kardeş)
Ünlü uyumlarına uyan sözcükler Türkçedir genel kuralı bize kolaylık sağlayacaktır.
Örneğin, okumak, gölgelik vb.
2. Türkçe sözcüklerin sonunda “b, c, d, g” süreksiz yumuşak ünsüzleri bulunmaz.
Örneğin,
biyolog, hac, od, ab, harb, cevab, yad vb.
3.Türkçe sözcükler süreksiz sert “p, ç, t, k” ünsüzleriyle biter.
Örneğin,
dip, ağaç, yurt, çok, söğüt, araç, ip, ak vb.
4.Türkçe sözcüklerin başında iki ünsüz bulunmaz.
Örneğin,
spor, program vb.
5.Türkçe sözcüklerde ikiz ünsüzler yan yana bulunmaz.
Örneğin,
hürriyet, illet vb.
6. Türkçe sözcüklerin başında “ğ, l, m, r, p, z” ünsüzleri bulunmaz.
Örneğin,
limon (ilimon), rüzgâr (ürüzger), zor, zelzele,
pastırma(bastırma), maden, gam, gem
7. Türkçe sözcüklerde “ j” ünsüzü bulunmaz.
Örneğin,
jilet, Ajda vb.
8. Türkçede başlangıçta “f, h” ünsüzleri yer almaz.
Örneğin,
öfke, ufak, yufka, hatun, han vb.
9. Türkçede “b” ünsüzünden önce “n” ünsüzü bulunmaz.
Örneğin,
çember, cambaz, pembe, çarşamba, Perşembe,
ambar, memba vb.
Ancak,
“İstanbul”
sözcüğü ile
“bileşik sözcükler”de
bu kurala uyulmaz.
Örneğin,
Safranbolu, onbaşı, binbaşı vb.
10. Türkçede iki ünlü yan yana gelmez.
Örneğin,
daire, fiil, saadet vb.
11. Türkçe sözcüklerin birinci hecelerinden sonraki hecelerinde yuvarlak geniş ünlü “o,ö” bulunmaz.
Örneğin,
kamyon, otomobil, pipo vb.
12. Sözcüğün kök ve eklerini ayırdığımızda kök dilimizde bir kavramı karşılayıp karşılamadığına, yapım ekleriyle oluşturulan yeni anlamlı sözcük ilişkisinin bulunup bulunmadığına bakarız.
Örneğin,
göz-lem-ci, göz-enek, acı-k-lı vb.
Bir sözcüğün Türkçe olup olmadığını yukarıda
Sıraladığımız açıklamalardan yararlanarak anlayabiliriz. Bazan
aradığımız özellikleri taşımasına karşın yabancı kökenli sözcük de olabilir.
Örneğin,
“adam”
sözcüğü ibranice kökenli olmasına karşın Türkçe sözcük olabilme özelliklerini taşımaktadır. Bu durumlarda sözlüklere, kaynaklara başvurmamız gerekir.
Türkçe olup yukarıda sıraladığımız kurallara uymayan sözcükler de vardır.
Örneğin,
“kardeş, anne” gibi.
Bu sözcükler, aslından koparak ses değişikliğine uğramışlardır
“karındaş-kardaş-kardeş;
ana-anne” sürecinden geçmişlerdir.
İster yabancı kökenli olup aradığımız özellikleri taşısın, ister Türkçe olup aradığımız özellikleri taşımasın, böyle sözcüklerin kökenini başvuru kitaplarına, sözlüklere bakarak anlayabiliriz.