Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mart '07

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Dil Polisleri...

Dil Polisleri...
 


Türkçe'nin kirlendiğinden, dilimizi giderek kaybettiğimizden, Türkçe'nin gençler arasında İngilizceyle karıştırılmış yeni "tariflerle" kullanılmaya başlandığından dem vuruluyor. burada yazmaya başladığımdan beri zaman zaman "Türkçe'yi doğru kullan, yeni cümleye büyük harfle başla" gibi uyarılarla ikide bir karşılaşıyorum.


Etrafta bir Türkçe koruma duygusuyla birbirini ispiyonlayanlar, birbirini TDKya şikayet edenler, TDK'dan da kullandığı ifadeler yüzünden "anandan özür dile" demelerdir gidiyor.


Belediyeler giderek dükkanların levhalarında Türkçe isimler kullanma zorunluluğu getirmekte ve fakat nedense bu yasa yabancı markalar için geçerli olmadığından örneğin o esnafın dükkanında alabildiğine yabancı markalar satması kimseyi rahatsız etmemekte.


Hatta örneğin Türk bisküvi imalatçılarının da ürünlerine -Soho, kremole, şokella filan gibi isimler takıp, firmalarına yabancı markalar bulup bunları Sanayi bakanlığında tescil ettirmek için tonla para dökmeleri de kimseyi rahatsız etmezken, küçük esnafın dükkanının adının Türkçe olması çok önemli mesele haline gelmekte. Neresinden tutarsanız tutun elinizde kalır.


İnsan dil olmadan düşünemez. Bunu ben söylemiyorum. Modern dilbilim söylüyor. Dil, iletişim için bir araç değildir. Dil olmadan iletişim olamaz. Dil ile düşünüyoruz. ve hatta maymunluktan çıkmak için ellerimizi kullanmaya başlamış olan atalarımız aynı zamanda ses tellerini de iletişim için kullanma konusunda evrim geçirmeye başladılar.


Dil bir kültürel varlıktır ve kültürümüzü nasıl yaşıyorsak, dilimizi de öyle konuşuruz. Yani somutlarsak, Türk insanı nasıl düşünüyorsa dili de öyledir. Türk insanının yıllara göre kültürü nasıl ve nereye doğru gidiyorsa dili de oraya gidiyor. Nurullah Ataç zamanındaki yazı dili ile bugünkü yazı dili arasında dağlar kadar fark var.


Yazı dilini "doğru kullanmak" diye bir şey yoktur. bu tamamen kültürel iktidarın kurulmasına yönelik bir çabadır. Yani baskın olan kültürün "öteki" ya da "ikincil" olan diğer kültürlere kendi değerlerini dayatmasından başka bir şey değildir.


Bu nedenle Dil devrimi zamanında doğru olan ve o zaman için "doğru türkçe" olarak tanımlanan pek çok sözcük artık yok. Hepimizin bildiği "Düğün" sözcüğü, bundan 50 yıl önce öz ve daha doğru bir Türkçe için "dügün" yani ğ yerine g ile yazılmaktayken günümüz kullanımında g harfi ğ'ye dönüşmüştür.


Oysa eski ve öz türkçede söylenişi ve yazılışı Nurullah Ataç tarafından da doğru kabul edilmiş olan "büğün" sözcüğü, günümüzde "bugün" e dönüşmüştür. Bu nasıl oluyor? birbirinin tam tersi iki örnek. ve birbirinin tam tersi iki kural.


Dile dair polislik yapılamaz. Bu kabul edilemez. İstediğiniz kadar korumaya alın, on yıl sonra hepsi unutulur. Çünkü dil, zaman içinde insanlarla, insanların kültürel üretimleriyle ve etkileşimleriyle değişen bir olgudur.


Dili bir an içinde zamanda dondurup da kuralları budur diyemeyiz. Ama yazı dili bunu yapabildiğine inanır. bu yüzden baskın ve başat iktidar da "yazı dili" üzerinden kurulur. Ve "ötekilerin" değerleri yazı üzerinden yargılanır ve dışlanır, aşağılanabilir, ya da yoksayılır.


Ama tüm devrimler halkın günlük diliyle yani sözel iletişimleriyle başlar.


bu yüzden "yazı" , nedense onu " dil " denen o devasa okyanustan üstün zanneden dil polisleri için dilden önce gelen bir şeymiş gibi algılanır.


kaynaklar: Ferdinand de Saussure- Genel Dilbilim adlı temel eseri,


Emile Benveniste, yky yayınlarından çıkan Genel dilbilim sorunları

 
Toplam blog
: 121
: 2834
Kayıt tarihi
: 09.07.06
 
 

Başkentte doğmuşum ve orada gidilecek tüm okullara gitmişim: ODTÜ-Psikoloji ve Ankara Üni. İletiş..