Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Temmuz '08

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Dilek Yarımadası

Dilek Yarımadası
 

Doğanbey Köyünde


Hafta sonu Kuşadası'ndaydım.

Şahizer Abla aradı -o benim biricik ablamdır. “Yalnızsın, gel bu hafta sonu bizde kal” dedi. Aslında Yavuz da gelecekti ama tembellik yaptı gelmedi, şansına küssün. Kuşadası'nda Soğucak dolmuşuna bindim, yüksek bir tepede kurulmuş olan köyün ortasında indim. Soğucak'ta kaldığımız ev, denize ve Sisam adasına tepeden bakan, küçük sardunyalı bahçesi olan ve muhteşem manzaralı bir evdi. Dinlenme çayından sonra hemen yola koyulduk. Şahizer ablam, “kültür gezisi yapacağız” dedi, gerçekten de öyle oldu. Söke'den Milas yoluna saptık. Sonra güneye yöneldik, Menderes Deltası boyunca yol aldık, Didim'e 34 Km kala sağa saptık. Bütün ihtişamıyla tarihi Doğanbey Köyü çıktı karşımıza. Arabayı bir yere park ederek yürüdük. Köy Menderes Deltasına bakan bir vadinin içine kurulmuş. Kırk haneli bir köy. Osmanlı döneminde Rumların yaşadığı bir yerleşim yeri. Rum ve Osmanlı mimarisi iç içe geçmiş. Köyde 3 kilise bir de cami var. kiliselerden sadece biri ayakta. Dikkatimi çeken en ilginç şey, köyün içine girmeden önce küçük tahta bir kapıyı açmak zorunda oluşumuz. Sanırım bu köyün kapısı! Kapıyı açıp, tahta köprüyü de geçince vadi ve köy tüm ihtişamıyla karşımızda. Sokaklar küçük taşlarla örülü, bin bir çiçeklerle bezeli. Çiçek kokularından başım dönüyor. Bu arada rehberimiz Şahizer ablam tanıtıyor çiçekleri; “Bu çan çiçeğidir, sadece bu köyde yetişir. Başka yerde yetişmez. Bu hayıt ağacıdır, kokusuna doyum olmaz. Bunlar, sardunya, yasemin, zakkum, lavanta çiçeği, ıtır, hanımeli ve güller” köyün tüm sokakları çiçeklerle kaplı. Adım adım geziyor, kokuları içime çekiyorum.

Köyde 1899 yılında yapılmış bir eczane dikkatimi çekiyor. Sonra tarihi çeşmeler, kütüphane ve müzeyi de görüyorum. Vadinin en yüksek yerinde durup Menderes Deltasını izliyorum. Harika bir manzara bu. Öğreniyorum ki, köyde sadece kafasını dinlemek, dünyanın derdinden kederinden uzaklaşmak isteyenler yaşıyor. Çoğu, yazar, akademisyen ve ununu elemiş, eleğini asmış işadamı.

Köyde bolca resim çekerek ayrılıyoruz.

Bu kez durağımız Dilek yarımadasının güney tarafında kalan uç noktası Karina (Dil Burnu)... Buradan dokuz yüz metre ötesi Samos (Sisam) adası. Yani Yunanistan burnumuzun dibinde. İlk günkü kültür gezimiz Dil Burnu'nda sona eriyor...

Ertesi gün, Dilek Yarımadasının kuzey tarafını gezdik. Davutlardan Güzel Çamlı Beldesine doğru giderken, Egenin güzelim tarım alanlarının betona nasıl yenik düştüğünü de izledim üzülerek. Her yan, mantar gibi yazlık vilalar ve sitelerle kaplı. Tam bir beton yığını. Fakat yine de moralimi bozmadım, kültür gezimin tadını çıkarmaya karar verdim. İlkin, Zeus Mağarasına uğradık. Rivayete göre burası bir gölmüş, Zeus bir gece sevgilisi Venüs'le buluşup yıkanmaya karar vermiş. Onları kıskanan Athena, öfkeyle göle yumruğunu indirmiş ve bugünkü mağara oluşmuş. Bu kısa bilgiyi de mağarada yıkanan cıbıldak bir çocuktan aldıktan sonra yolumuza devam ediyoruz. Büyük Menderes Deltası Milli parkının girişine geldiğimizde Şahizer abla, fona uygun bir cd dinletiyor bize. İranlı müzisyen Farid Farjad'ın “Anroozha” isimli klasik müzik albümü. Bir yanımız yemyeşil orman, bir yanımız masmavi deniz ve klasik müzik, varın siz düşünün keyfimi... Milli Parkın dört koyu var. buralarda denize girilebiliyor. Deniz akvaryum gibi tertemiz. İçmeler, Aydınlık, Kalamaki koylarını geçip Karasu koyunda denize giriyoruz. Sisam Adası karşımızda. Bıraksalar yüzerek gidebilirim. Kültür gezimizden yorgun ve mutlu dönüyoruz.

Görmeyenlerin mutlaka görmesini tavsiye ediyorum. Dilek Yarımadası, gerçekten tarihi ve doğal güzellikleriyle kültür gezisi birebir.

 
Toplam blog
: 107
: 1402
Kayıt tarihi
: 01.11.06
 
 

1970 yılında Siverek'te doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Tarsus'ta tamamladım. İstanbul Üniversitesi ..