Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ekim '11

 
Kategori
Siyaset
 

Dindarlar ve Kürt Sorunu

Dindarlar ve Kürt Sorunu
 

On yıllarca- en önemsizine varıncaya kadar- hiçbir konu hakkında “dindarlar ne düşünüyor” deme gereği duyulmadı. Üstelik -her sorunun çıbanbaşı olarak da biz dindarlar görüldük.

Daktiloyu biz engellediğimiz için geri kaldık. Şapka takmadığımız için uzaya gidemedik, başımız örtülü olduğu için Avrupa bizi içine almadı, tespihlerimizden dolayı ihracat gelirlerimiz sürekli diplerdeydi! Keza Arap harfleri yüzünden bilim adamı yetiştirememiştik, göbeğimizi kaşıdığımız için medeni olamamıştık, çember sakal ve sarıklarımızdan dolayı asker darbe yapmak zorunda kalıyor ve demokrasimiz gelişmiyordu!..

Daha öncede eleştirilere hedef olan “Müslümanların Kürt Sorununa Yaklaşımları” ile ilgili eleştiriler önce Sayın Cemal UŞAK’ın -kahir ekseriyetine katıldığım- Radikal gazetesindeki röportajı ve Hasan CEMAL’in Milliyet’teki köşesindeki yazısıyla yeniden gündeme oturdu.

Öncelikle belirtmem gerekir ki hiç kimsenin Kürt Sorunu ve beraberinde gelen PKK süreci ile ilgili faturayı İslamcılara ve dindarlara çıkarma gibi bir hakları yoktur. Bu memlekette en küçük bir sorunun çözümü için dini çağrışımlı bir referans önerildiğinde Sayın Hasan CEMAL’in de -eskiden de olsa- içinde yer aldığı anlayıştan müteşekkil en etkili koro “şeriatla mı yönetiliyoruz” ya da “Arabistan çöllerinde fetva mı alacağız” diyerek başımıza dünyayı onlarca kere yıktılar.

Ülkedeki bütün sorunların İslam dininden ve Müslümanlıktan kaynaklandığını iddia eden ceberut devlet ve aklı varken, hiçbir konuda Müslümanların düşüncesine tahammül edilmezken sorunlara ve özellikle de Kürt Sorununa Müslümanların müdahil olmalarına izin verilmezken, olup bitenlerin Müslümanların tutumundan kaynaklandığını iddia etmek ciddiye alınacak bir tespit değildir.

Müslüman dindarlar bu ülkede herkesten daha çok ezildiler. 1920’li yılardan itibaren Hilafete olan kin ve düşmanlık dindarlara patladı. Keza katı ve “militan laikçi” ilke dindarları ezmekle uygulamaya konulmaya çalışıldı. En anti demokratik yöntemleri, zulümleri aratan dayatmalarla “militan-demokrasi” adına dindarlara dayattılar oluşturmak istedikleri militarizm uğruna.

Yani,

Bu ülkede bütün olumsuzluklar dindarlığımızla ilişkili hale getirildi ve komşuluklarımıza dahi razı olunmadı bir avuç mutlu azınlık tarafından.

Düzenin iki krimine kitlesi vardı; dindarlar ve Kürtler. Bunu ben değil, ülkenin Cumhurbaşkanları ve başbakanları dile getirdi. Hal böyleyken dindarlara kim ne danıştı da dindarlar katkı sunmadılar diyebilelim. Hatta dindarlara fikirlerini söyleme serbestîsi tanındı mı ki dindarlar beyandan kaçındılar?

Hasan CEMAL Cemal UŞAK’la yapılan röportajda “Dindarlar 1990’larda Kürtlerin haklarını ciddi biçimde savunmuş olsalardı, gün farklı bir yerde mi olurduk?”sorusuna Sayın Cemal UŞAK’ın:
“Kesinlikle. İslami hassasiyeti olduğunu söyleyip bugün bir yerlerde yazıp çizen bazı kişiler hâlâ bunu görememiş vaziyette. Neredeyse ‘E çok oluyorlar, yetmez mi bu kadar hak’ diyecekler...” cevabına atfen “inşallah kulaklar çınlanır” demiş. Öncelikle Sayın UŞAK’ın konu ile ilgili duyarlılığından dolayı çok mutlu olduğumu belirtmek istiyorum. Sayın UŞAK’ın içinde yer aldığı saygın ve etkili topluluğun bu konuda çözüme katkıda etkili olmaları barış sürecini ciddi bir şekilde hızlandıracağına inanıyorum.

Yukarıda Sayın Hasan CEMAL’in de Sayın UŞAK’ın da görmedikleri ya da şu an için dikkatten kaçırdıkları bir noktayı nazarı dikkate sunmak istemiştim.

Anlatmak istediğim biz dindarların/İslamcıların silahlı bir mücadele tarzını red etmemiz temel prensibimizdi. Bu yüzden devlet bizi asla muhatap kabul etmedi, bizi sindirmeye çalışırken en acımasız işkence ve yöntemlerle ezmeye çalıştı. Sadece benim (1985 yılında) yaşadığım bir olayı anlatarak konuya açıklık getirmek istiyorum.

Sıkıyönetim komutanının emriyle memleketimdeki bir bakkalda dahi çalıştırılmama izin verilmeyince Nisan 1985’te Antalya’ya bir tanıdığımın yanına çalışmaya gitmiştim. PKK eylemlerinin başladığı 1. yıldı, otogarda gözaltına alındıktan sonra aç-susuz 4 gün 4 gece işkenceye maruz kaldım. İşkencede bir tek şey söyleniyordu; “Allah’ın kulları eşit öyle mi? Yani biz sizin gibi yobazlarla ve üstelik Kürtlerle eşitiz öyle mi…” devamını yazacak/söyleyecek takatim yok. En büyükleri ise “buralarda ne işin var? Gidip dağda savaşsana…” velhasıl her fırsatta bizi silahlı mücadeleye zorladılar ama hamd olsun başaramadılar. Bunun yanı sıra kendi öldürdüklerini bize mal ederek dünyanın üstümüze yıkılmasını sağladılar. Muammer AKSOY, Bahriye ÜÇOK, Turan DURSUN, Uğur MUMCU ve diğerlerini öldürenlerin ETÖ gibi örgütlerin kaos ve vesayet için öldürdüklerini o yıllarda biliyorduk ama gelin görün ki “it iti ısırmadığı” için bizi ısırmaları işlerine geliyordu.

Kimse bu ülkede dindarların, hele hele İslamcıların bir şey yapmadığını iddia edemez. Doğru, bir şey yapmadık; silahı elimize alıp düşüncemizden-inancımızdan dolayı bizi perişan edenleri öldürmedik. Bunu yapmayınca da bütün çaba ve cehdiniz birileri için çok anlamlı olmayabilir.

Demem o ki,

Bu ülkede sosyalistler benim inanç özgürlüğüm için ne kadar çaba gösterdiyse, Kemalistler düşünceme özgürlük için ne kadar çabaladıysa, Milliyetçiler bana haklarımın verilmesi için ne kadar gayret ettilerse, Komünistler ise ben eğitim hakkımın ihlaline karşı dururken ne kadar destek verdiyse dindarlar-İslamcılar da onlara en az o kadar destek verdiler. Bir farkla;

İslamcıların inançları gereği Kürt Sorunu ve diğer konularda daha bir gayret göstermeleri gerekiyordu.

Kürt Sorunu özelinde söyleyeceklerimiz bir sonraki yazıda… 

 
Toplam blog
: 62
: 739
Kayıt tarihi
: 15.01.11
 
 

İnsan Hakları Aktivisti - Yazar Diyarbakır'da ikamet ediyor, Hiç kimseyi ötekileştirmeden, hiçbir..