Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Aralık '20

 
Kategori
Üniversitelinin Sesi
 

Dinde Reform

İslam’da reform olur’mu?

Son zamanlarda batıda ve doğu toplumunda dinde yenilenme/reform söylemlerine şahit oluyoruz.

Tabi bunu yapanları ikiye ayırmamız lazım birincisi,  sürekli İslam toplumunda kargaşa çıkaran kötü niyetli insanlar, diğer, İslam’ı hazmetmeyen dinde en son söz söyleme hakkı olan seküler total olarak ilahı mesaja karşı kötü niyetli kişilerin ileri sürdükleri fikirlerdir.

Kullandıkları terim ise son derece kötü niyetli antropomorfist dinlerde kullanılan reform kavramıdır bu son derece düşmanca bir tavır ve art niyetli bir yaklaşım, zira bu kavram tevhit diniyle uyuşmuyor.

Reform kelimesi Latinceden alınma bir kavram, son zamanlarda pek gündemde kalıyor kanunlarda ve uygulamadaki yasalara kadar uzuyor bir şekilde ilahi mesaja da yansıtmaya çalışıyorlar.

 Türk dil kurumu: düzeltme olarak açıklamaktadır,  hâlbuki reform sözcüğü daha geniş anlamlarda kullanılan ve daha kapsamlı ıstılahı manalar yüklenilen bir havram, Avrupa’daki lügatlerden daha geniş anlamda kullanırlar

İki kısımda ele alınmıştır,

·Fiil (nesne ile kullanılır) daha iyi bir duruma, biçime geçmek, değişiklik, ikame, fesih vb. yoluyla iyileştirmek

(bir kişinin) yanlış veya kötü yaşam ve davranış biçimlerini terk etmesine neden olmak.

(suiistimaller, rahatsızlıklar vb.)

  • fiil (nesne olmadan kullanılır)kötü davranıştan veya hatadan vazgeçmek için: Sarhoş, reform yapacağına söz verdi.

 

Reform kelimesi de ‘RE’ ‘FORM’ yeniden yazma temize çıkarmak tashih etmek olarak ta kullanılır. Nitekim günümüz dünyasında birisi bir şey yapmak isterse yapmaya talip olursa ona  ‘formu doldur’, manaları ile Türkçeye de geçmiştir. Tabi bunların hepsi İslam Literatürü’nde karşılığı olamayan terimlerdir.

 Evet, batıda bu manalar yüklenilmektedir,  RE kavramı batıda hep olumsuz yani mevcut durumun tam tersi manalarda geriye dönüş olarak kullanılır nitekim din kavramı Latinceden gelme bir kavram Religion ‘din’ anlamında kullanırlar. Bunun kökeni Roma’ya kadar gider, St. Augustine Teolojik olarak uyarlamış yeniden bağlan manasıyla Hıristiyanlıkta kullanmıştır.

Hıristiyanlıkta önce yasa olan Religion 1600 yılından sonra din olarak kilise tarafından kabul edilmiştir.

Şu ana kadar kelimenin ıstılahı manaları ile ilgi açıklamalar yapma gereğini duyduk, önemlidir zira kavramlar iyi anlaşılmasa niyetler ve açıklamalarda yetersiz kalır.

Reform Müslümanların bilmediği bir kavram, dolayısıyla İslam’ın bidayetinden beri Müslüman bilginlerin kullanmadığı bir kavram asla olmamıştır, kelamcıların İslam coğrafyasında sonradan Müslüman olmuş halkların eski din anlayışları ile mücadelesi bir reform hareketi değildir. Müslüman mütefekkirler dini inanç ve yaşayışı ana metni esas ve peygamber yaşantısına göre  tashih etmişlerdir.

İslam da reform yerini kullanılabilen kavram içtihat olarak karşımıza çıkmaktadır. İçtihat ‘İslami anlama ve yorumlama İslam’ın bidayetine kadar uzar, kaynaklarda sahabenin hayatta olduğu zamandan beri sürekli yapılmıştır. Nitekim İslam’da fıkıh literatürü oldukça gelişmiştir.

Müslüman mütefekkir devlet adamı  Aliya İzzet Begoviç, Religion kavram içeriği İslam’daki din anlayışını karşılamadığını söyler.

Peygamber (sav) Muaz bin cebeli yemene gönderirken içtihat kavramı kullanılır bu demek oluyor ki peygamberimizin sağlığından beri Müslümanlar içtihat yapıyorlar.

Peki bu alanda içtihadı her kes yapabilir mi?  Sorusuna İslam’da herkes Kur’an-ı  Kerimi okuma ve üzerinde tefekkür etme hakkı var,   lakin içtihat dediğimiz alan teknik bir konu zorlu çetrefillidir, içtihat edecek kişinin tolum tarafından icazet verilmelidir. Dolayısıyla toplum tarafından denetlenen ve tastık edilen bir şahsiyet, yani müçtehit olma gibi bir durumu söz konusudur.

Resmi otoriteler bu alana pek fazla müdahale etmemiştir. Dolayısıyla resmi din kavramı İslam’da yeri yoktur,  İslam’da;  Hıristiyanların konsül toplantıları da olmamıştır.

Kişi rüştünü resmi makamlara ispat etmek gibi bir durumu söz kodu değildir. tescil makamı halkın kendisidir.

Müslümanlar ilimde zirveyi yaşadıkları dönemlerde Müslüman bilginlerin özgürce içtihat ettikleri dönem olarak karşımıza çıkmaktadır.

İslam’da içtihat alanı ve şartları özeldir, usulü din dediğimiz alanda yani kelamda içtihat söz konusu olamaz, içtihat; muamelat değimiz dini praktize alanı olarak kabul edilmiştir. İslam’da herkesin dini anlama ve uygulama mecburiyeti olduğu için içtihat bununla beraber fıkıh tamamen sivil alanda yapılmıştır, bu yönüyle de son derece özgürlükçüdür.

İslam’ın temel, ana metni her zaman Müslüman bilginlerinin birinci müracaat kaynağı olmuştur, Müslümanlar ana metne her zaman özen göstermişlerdir. Hem üzerlerinde tefekkür edilmiş hem de itana ile korunmuştur.

Dolayısıyla Kura’nı Kerim gibi sonraki nesillere aktarılmış herhangi bir Kitap yoktur. Daha sonra İslam coğrafyasında doğan özellikle Şii anlayışlarındaki Gulati, Zanadık vb gurupların daha önceki dinleri ve kültürel anlayışları önünde İslam’ın Ana metni hep sorun olmuştu bu meyanda yapılan girişimleri sonuçsuz kalmıştır.

Şu soru sorulabilir Müslüman düşünürlerin neden tek bir meselede farklı sonuçlara gitmişlerdir?

İslam fıkhı tamamen sivil alanda geliştirmiş Müslüman bilginler bir konuda içtihat yapmadan önce toplumdaki gelenekler ve anlayışlarını dikkate almışlardır, yapılan içtihatlar asla cezaya yönelik olmamıştır ıslaha mahsustur.

Muhammed bin idris, imam şafi olara bildiğimiz, bir içtihat bir diğer içtihadı ilga yâda zarar vermek için yapılmamıştır.

Demek oluyor ki bir Müslüman tartışılmaz ve yaptığı içtihat ve verdiği hüküm sorgusuz sualsiz kabul edilir diye bir şeyin olamayacağını, layusel konumu müçtehit imamlar kabul etmemişlerdir.

Sonuç olarak bakıldığında şunu söylemek mümkündür, Müslümanların 1400 lerden sonra dünyaya yön verecek bilim adamlarını yetiştirmedikleri için daha önceki tolumlar için yapılan içtihatlar zaman içerisinde yetersiz yâda dar bir çerçevede kaldı, toplumun ihtiyaçlarına cevap veremedi, kendisini yenilemedi.

Eski uygulamaların eksik kaldığı yâda cevap vermediği için İslamı anlamış fıkhı bilmeyen İslam ilminden ve literatüründen habersiz, kendilerini modern olarak vasıflandıran çeşitli unvanlara sahip kişilerin ortaya attıkları reform yada buna benzer görüşlerdir.

Ama reform kendi içerisinde sorunlu bir kavramdır, temel hedefi ana metne dokunmak olarak görmemiz lazım. Dinde reformu Hıristiyanlık içerisinde gelişen bir olgudur. Hıristiyan Tarihine bakıldığında reformun zorunlu olarak meydan getirilmiştir.

İncil için yapılan eleştirilerin hiç biri Kur’an-ı Kerim için söz konusu olamaz. Zira Kur’an nüzulünden itibaren hem kayda alınmış hem de ezberlenerek sonraki nesillere kitleler halinde aktarılmıştır.

İlk yüz yıldan itibaren sadece Arapların okuduğu bir metin olarak değil üç kıtada diğer milletler tarafından da  okunan ve ezberlenen bir metin olmuştur, kurulan medreselerde ilim insanları tarafından yazılı olarak kayd edilmiştir.

  Elimizde olan İncil dört ana kitaptan oluşmaktadır, bize kadar gelen, bunların dışında Azizi Barnabas incilinden bahsedilir.

Kadı Abdulcebbar: dört İncil her biri bir önceki incili tamamlamak için yazıldığını, bunlara ilave olarak birde Pavlusun mektupları var der.

Hıristiyanlar önceleri Yahudi fıkhına tabi olarak dini hayatlarını idame ediyorlar. Zira Hz. İsa ibadetlerini Yahudilerin dini muamelat şeklinde yaptığını tarihi kaynaklar aktarmaktadır.

Pavlusun Roma (Sezar)ya temel ilkeleri üzerinde verdiği tavizler, Hıristiyanlığın antropomorfist bir konuma sokmuştur.

Daha sonra Helen’in oğlu Kostantin Hıristiyanlığı Roma’ya değil, Roma’yı Hıristiyanlığa kabul ettirmiştir. Hıristiyanlar Haçtan başka herhangi bir dini sembol Roma’ya taşımamışlardır.

Aristoteles’in felsefesinden yıldızlarla alakalı felsefesi düşünceleri; Roma Ogün için dini sembolleri olmuştu, daha sonraları önce Romalılar ve Hıristiyanların kabul edip günümüz dünyasındaki Hıristiyanlarında kabul ettiği semboller haline gelmiştir.

Hıristiyanların konsüllerden önce yapılan Reform hareketleri hep olagelmiştir. Yapılan konsüllerle devam etmiştir (İznik Kadıköy Efes) konsülleri direk olarak temel inancı kastetmişleridir.

Avrupa’da haçlı orduları kilise tarafından düzenlenmiş dini savaşlarıdır, sonra yapılan savaşlarda Hıristiyanlığın içerisinde din savaşları olmuştur.

 Alman Rahip Martin Luter’in İncili Latinceden tercüme etmesi Hıristiyanlığın temel dayanağı olan metin sadece rahipler keşişler tarafından açıklanma işi yara aldı artık okuma ve yazma bilen herkes anlamaya çalıştı dolayısıyla tabana yayıldı. Tercümeden sonra ruhban sınıfı önemli derecede layusel imtiyazlığını kaybetmişlerdir.

Filozof Emmenuel Kant aslında laikliğin temelini attığı söylemek pek mübalağa sayılmaz, zira o inançların kişisel olduğunu herkesin dini kendisine, kilisenin ve rahiplerin bu konuya fazla müdahale edemeyeceğini belirtiyordu.

Yüz yıl savaşları neticede Kalvanizim hareketleri Avrupa başarı sağladı günümüzün dünyasında Kuzey Avrupa Britanya adaları Protestanlık hakimdir. Batıda Protestan Hıristiyanlığa mensup kişiler kendilerini reforme edilmiş Hıristiyanlığa mensup olduklarını açıkça ifade etmektedirler.

Daha sonraları Avrupa dan Amerika’ya  yapılan göçler  Protestanlık Amerika’ya da taşıdılar Amerika’nın Kuruluşunda (wasp) inancı ve ırkçılığı esas almışlardır [Wait Angela Saxon Protestan] ırkçılık diyorum zira beyaz İngiliz ve Protestanlık üzerinden kurulmuştur.

Hıristiyanlığın ilk yıllarında sürekli olarak Reformu beraberinde getirmiştir. Tarihi kayakların bize bildiğine göre Hz. İsa’nın Latince konuşmadığını dolayısıyla incilin temelinde Latincenin olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Hıristiyanlıktaki reform ilk yıllarına kadar gider. 

İslam’da reformun olması söz konu olamaz İncil için tarihi verilerin bize bildirdiği hiç biri Kur’nı kerim için söyleme imkânı da yoktur. İslam düşünceye önem veren bir dindir. İnsanların Ku’ran Kerim üzerinde tefekkür etmeleri bizzat Kur’anın emridir.

İslam’daki kelam yada fıkıh mezhepleri hepsini ortak amacı Kur’an-ı Kerimi anlamaya ve hayata geçirmeye yöneliktir.

Asla reform yada benzeri kavramlarla İslam’ı anlama yada açıklama ihtiyacı yoktur. Böyle açıklamaları iyi niyet olarak ta anlamak mümkün değildir.

 

 

 

 

 

 

 

  

 
Toplam blog
: 57
: 83
Kayıt tarihi
: 10.09.20
 
 

Bilimsel olarak yaklaşan, Tarihte ve günümüzde yaşananları kanaatine ve vicdanına uyarak yorumlayan..