- Kategori
- Felsefe
Dinle küçük insan!

Resim:The Damned in Hell /Luca Signorelli
Bir tek şey var mı misafirimiz olmayan? Tek bir şey söyleyebilir misiniz bana kalıcı olan?
Üstüne üstlük bizlere bahş edilen bu yaşam dahi sonluyken...
O halde tüm bu korkular ve bu güvensizlikler niye?
Edindiğimiz topraklar mı olmuş el değiştirmeden baki kalan? O halde neyi kaybedebilirsin ki ey insan?
Yada yaşaman gereken buysa neyi değiştirebileceğini sanıyorsun ki sen?
Elimiz mi, kolunuz mu, saçınızın tek bir teli midir toprak olmayacak olan?
Anılarımız mı sanıyorsunuz silinmeden kalacak olan?
Yoksa şu yürek çarpıntımız mı, daha adı anıldığı an da başlayan?
Olamayacağı gibi dudak uçlarımızda ebediyen duran kalıcı bir gülümseyiş; hiç bir hüzün de sonsuza kadar mesken tutatamaz yüreği o hala çarparken...
Haydi tut tutabilirsen, muhafaza ettiğini san, sakla, gizle ne varsa sen de kalması için deli olduğun...Bahçene ektiğin çiçek bile, mevsimi geldiğinde sende bir gün daha fazla kalamazken...
Her ne kadar öyle gelmese de sana, her ne kadar küllenmez desen de hala, her ne kadar dönüşmeyeceğini sansan da her acı küllenir, her sevinç dinginleşir....
Çünkü "var" dediğimiz, elde edildiği sanılan ve "benim" dediğiniz her varlık; ama soyut ama somut her biri devingendir...değişir, dönüşür ve gider. Çünkü bu yaşadığımız mekan, düalitenin mevcut olduğu boyut. Var denilmesi yokluğunu da beraberinde getirir.
Tanrıdan sevgi enerjisi yüklenerek gelen ve halihazırda onun zerresini içinde taşıyan insanoğlu; bu büyük unutuşun akabinde, bu düaliteyi yaşamak ve deneyim elde etmekle mükellef olarak, dünya boyutunda varlık gösterebilmek üzere arzı endam etmiştir.
An da saklı kalan tek şey; o anın bizlere yaşattığı duygulardan ibarettir.
Bu ister yaşanan başarının verdiği gurur, ister üstünlük olsun...isterseniz de, sindirilemeyen bir yenilginin ardından girilen aşağlanmışlık, hezimet yada değersizlik dugusu:" Her şey sadece algılayıştan ibaret..."
O anın size hissettirdiği duyguların kimyasal reaksyona dönüşmüş hali ya bir heyecan, ya tutku, ya sevinç, ya keder, ya yoksunluk hissi yada buna benzer milyonlarcası...Ama inanın hiç ama hiç birinin bu bağlamda birbirinden farkı yoktur.
Kabul etmek zor mu geliyor?
Anlayabilirim..
Sahiplenemden yaşamaktır en zoru bilirim...
Ne sevincini, ne elini kolunu, ne sevdiğini, ne paranı, ne doğurduğun evladını...hiç ama hiç birinis sahiplenmeye hakkın yok. Haddin değil...İster kabul et, ister etme. Fakat küçük insan! İşte gerçek böyle...
"Küçük insan" dedim evet...bu da kabullensekte, kabullenmesekte öyle...
Sahiplenmeden, "benim" demeden, yatırım yapmadan sevebiliyor musunuz?
Sen gurur denen o sanal ve seni o kibir dolu duygularla dolduran ve akabinde o egosal boyuta fişek gibi taşıayacak türden iltifatlara arsızca meğil etmeden bunlara ihtiyaç duymadan bir ilişki yaşayabildin mi hiç ?
Ya senin karşılık beklemeden, aldığın istediğin değilken bile kin duymadan, değersiz hissetmeden, bunu hırs haline getirmeden, severken; korku, kaygı, endişe duymadan...bu hislerinden birini dahi, tek bir kere olsun hissetmeden yaşadığın bir birlikteliğin oldu mu hiç?
Sen sadece birlik ve bütünlük bilinci içinde bir zerre olduğunu kabul ederek; o ilahi özün ta kendisinin aslında "sen" olduğunun bilincinde olarak ve bunun güvenini yüreğinde sonuna kadar hissederek o dimdik duruşunla bir tek adım olsun atabildin mi; kaygısız, korkusuz sadece iç sesinin rehberliği eşliğinde...
Ve sonuçlarından pişman olmadan, üzülmeden, gelen ne olursa olsun "deneyim" diyerek tanrının sana verdiği bu kıymetli dersten payına düşeni almaya ve bunu anlamaya odaklanabildin mi?
Hayatın sana getirdiklerine isyan etmek yerine; o ilahi, o evrensel teslim oluşa "eyvallah" diyebildin mi hiç?
Yaşamın boyunca bir tam günü; yarın ve dün hesabı olmaksızın ve kaybetme, gücünü yitirme, değersiz bulunma, çaresiz hissetme, güvensizlik yaşama, aşağlanma, başarısız olma, yetersiz kalma, bağımlı kalma, kaybetme, yalnız kalma, aldatılma, kandırılma, reddedilme, kandini ifade edememe, aciz düşme, acı çekme, dışlanma, onaylanmama, yoksul düşme, incitilme, terk edilme duygularından bir veya bir kaçını birden yaşamaksızın geçirebildin mi?
O halde küçük insan olarak kalmak yerine korkularımızı fark edip, ardından bunu kabul edip, sonrasında da yok etmenin younda ilerlemekle meşgul olma zamanımız gelmedi mi?
Halbuki; o kadar büyüğüz ki..
Hatta bu koskoca evrende, bu insan denen özel varlıktan daha büyük hiç bir şey yok...
Sevgi ve ışıkla,
Ayna
05.03.08